Başbakan’ın 26 Şubat’ta, Marmaray tüp
tünelinde söylediği “arkeolojik şeyler” yeni değil.
Erdoğan daha önce de basın yoluyla, görevini yapmaya çalışan Kültür ve
Turizm Bakanlığı personeline ve ona bağlı koruma kurullarına aba
altından sopa göstermişti. Aklımda en çok yer eden örnek “restore
edilen” Akaretler Sıraevleri’nin açılışında
söyledikleri: “Şimdi gerçekten sahiplerinin elinde olan bir Akaretler var. Fakat
engeller anlatılamayacak kadar çok… İçeriden birileri adeta bariyer
oluşturuyorlar, ‘Hayır yapamazsın veya yapacaksan benden geçmen lazım’ diyor.
‘Senden nasıl geçeceğim, onun yolunu söyle’ dediğiniz zaman işte orada
bakıyorsunuz ahlaki olmayan yollarla karşı karşıya kalıyorsunuz. Sıkıntımız
burada. Bunu aştığımız gün zaten söylüyorum, gümbür gümbür yürürüz.”
(ntvmsnbc.com, 20 Mart 2008)
Başbakan, bugünkü gibi açıkça
isimlendirmese de Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
kurullarının “içeriden bariyer oluşturduğunu” ve “ahlaki olmayan
yollara saptığını” söyledi. Peki o kurullar, örneğin Akaretler Sıraevleri’ni
otel ve alışveriş merkezine çevirmek isteyenlere neden “benden geçmen lazım”
diyor? Sıraevler, Dolmabahçe Sarayı’nın lojmanı olarak 1875’te inşa edildi.
İstanbul’un bu anıtsal yapı grubunun bütün evrakı hâlâ sarayda saklanıyor.
Kültür Bakanlığı taşınmaz kültür varlığı olarak değerlendirmiş ve tescillemiş.
Belediyeden aldığınız “tadilat ruhsatı” ile, 135 yıllık bu esere müteahhit
sokamazsınız. Başka bir kurum ya da yapılanma da söz konusu olabilirdi. Ama
mevcut yasalar (2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu), eserin
aslına uygun korunması için denetim görevini, o bölgeden sorumlu koruma kuruluna
veriyor. Girişimci önce, bilimsel ölçütlere göre çalıştığı kabul edilen kurula
projesini sunmak ve onay almak durumunda. Başbakan’ın söylediği gibi Koruma
Kurulu bizzat içeride, çünkü görevi bu, içeride olmak.
Başbakan,
Cumartesi günü yaptığı açıklamada üç yıl önce söylediklerinin sağlamasını
yapıyor. “Sürekli ‘yok arkeolojik şey, yok çömlek çıktı, yok şu çıktı, yok bu
çıktı’ ile önümüze engeller koydular” diyor Erdoğan. Bu kez açıkça adres
göstererek “Yok kuruluydu, yok yargısıydı, bunlara takılıp kaldık. Üç sene bizi
engellediler. Bundan sonra engel mengel tanımıyoruz, bedeli ne olursa olsun”
diyor.
Üzerinde durmak istediğim şey, en tepedeyken “sen toprağın
altında ne bulursan bul, ben durmayacağım” diyen zihniyetin, bilim insanları,
daha da daraltırsak –Marmaray’da olduğu gibi- yatırım projelerine ait alanlarda
araştırma yapan ve karar veren bilim insanları üzerinde yarattığı tahribat.
Yakın tarihimiz bunun örnekleriyle dolu.
Yürümenin bedeli
Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi, 2 Mart
tarihli “‘Şey’ değil insanlık tarihi” başlıklı bildirisinde,
Başbakan’ın Marmaray açıklamasını kibarca eleştiriyor: “Bu söylem, Başbakan’ın
yeterince bilgilendirilmediğini gösterir” diyor. Ama biz bu kadar iyimser
olamayız. Bir başbakanın, kültür mirasını bilmese de, onu düzenleyen ve devletin
kurum ve kuruluşlarına yetki tanıyan kanunları bilmediğini kabul edemeyiz. Keza
Türkiye’nin imzaladığı uluslararası anlaşmaları da. Başbakan, kanun ve
anlaşmaların bilim insanlarını koyduğu yeri bilerek konuşuyor. İmam böyle
konuşunca, bakın cemaat ne yapıyor.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin TOKİ
inşaatları öncesinde kurtarma kazısı yürüttüğü Sulukule’de, ne
müze ne de bölgeden sorumlu Koruma Kurulu herhangi bir açıklama yapmışken Fatih
Belediye Başkanı Mustafa Demir, “Sulukule’de inşaata engel
arkeolojik bir buluntu çıkma ihtimali sıfır” diyebiliyor. (HaberVesaire, 6 Mayıs
2010) Bundan bir ay sonra, yine müzenin ve Koruma Kurulu’nun haberi olmadan
arkeolojik kazı alanını müteahhitin dozerleri basıyor. Dozere vücuduyla
direnmeye çalışan arkeolog Şeniz Atik, çok geçmeden Kültür
Bakanlığı tarafından geçici görevle Kilis’e gönderiliyor. İnşaatlar, kazı
bitmediği halde devam ediyor. Koruma Kurulu’ndan hâlâ ses yok.
Başbakan’ın Cumartesi günü temelini attığı, İstanbul’un tarihi
bölgelerini etkileyen Avrasya Tüneli’nin de bölge koruma
kurulları tarafından onaylanması gerekiyordu. Gelgör ki, müteahhit Türk-Kore
Ortak Girişim Grubu ile devlet arasındaki sözleşme 13 Ocak 2009’da imzalanmıştı.
Yani projenin İstanbul’u koruyup koruyamadığına karar verilmeden önce! Nitekim
IV Numaralı Koruma Kurulu, projeye direndi. Tüp geçidin tarihi
yarımadaya çıkmasına onay veremeyeceğini ifade eden İstanbul Üniversitesi
öğretim üyesi, 12 Ağustos 2010’da Ankara’daki Yenileme Kurulu’na atandı. Karar,
üniversite temsilcisi üyelerin bulunmadığı bir toplantıda, 11 Ekim 2010’da
imzalandı. Toplantılardan birine Kültür Bakanı Günay da katılmıştı.
Başbakan arkeolojik şeylerden konuşunca, siyasiler de o şeyler hakkında,
arkeologlardan daha çok konuşuyor. Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi, koruma
kurulları ya susuyor ya da görevini yapamıyor. Gelgör ki üye dağılımı yatırım
projelerini kolaylaştıracak şekilde genişletilmesine rağmen bu kurullar,
Başbakan’a göre “anlatılamayacak kadar çok engel” çıkarıyor!
Arkeoloji geciktirmedi
Başbakan, Marmaray
konusunda doğruyu da söylemiyor. Çünkü söylenen gecikmeye arkeolojik buluntular
neden olmadı. Evet, araştırma sonuçları ve kurul kararları Marmaray’ın belli
noktalarda tadil edilmesine neden oldu. Örneğin ilk projede, tüp ve tünellerden
gelen trenlerin Yenikapı istasyonunda yeryüzüne çıkması planlanıyordu. Buranın
Koruma Kurulu kararıyla arkeolojik park ilan edilmesi üzerine delme tünel
uzatıldı ve çıkış Yedikule’ye kaydırıldı. Projenin gecikmemesi için benzer
değişiklikler, başka noktalarda da yapıldı.
Başbakan söylemleriyle
sadece bilim insanlarına değil, projenin kendisine de zarar veriyor. Çünkü
Marmaray, onun ve çoğunun algıladığı gibi Boğaz’daki tüp ve delme tünellerden
ibaret değil. Bu ikisinin toplam uzunluğu 13,6 km. Geriye kalan ve yüzeyde yer
alan hattın uzunluğu ise 63 km. Bu hattın yeniden inşasını üstlenen ve 21
Haziran 2007’de işe başlayan Fransız Alstom firmasının başını
çektiği grup, 19 Temmuz 2010’da “mevcut şartlarda projeye devam edemeyeceği”
gerekçesiyle işi bıraktı. Planlanan takvimin çok gerisindeydi. Üç yıl süre nasıl
harcandı? Acaba grubun yapamadığı işlerin ve ayrılmasının nedeni de “arkeolojik
şeyler” miydi?