Büyük Kanal Projesi'nin devreye girmesinin ardından temizlenme sürecine giren, bunun belirtilerini de yavaş yavaş hissettirmeye başlayan İzmir Körfezi, "berraklaşma" çabasında. Ancak sanayi kuruluşları, körfezin yakasını bırakmıyor. Kentin dört bir yanını sarmalayan işletmeler, geçtiği illerden yüklendiği kirliliği körfeze taşıyan Gediz Nehri'nin İzmir'e gönderdiği "armağanlar" dan geri kalmıyor. Onlar da, ellerinden geldiğince İzmir Körfezi'ni eski "kokulu" günlerine döndürmek için gayret gösteriyor! Arıtma sistemi kurmuyor, kursa da çalıştırmaya tenezzül etmiyor...
Bunlar, "nispeten" bilinen gerçekler. Ancak TBMM'de kabul edilen Çevre Yasası, İzmir Körfezi'ne yönelik tehditin önümüzdeki dönemde daha da "cüretkar" olmasına davetiye çıkarıyor. Yasa, bir yandan "yerel yönetimleri koruma" mantığı güderek çevre suçlarına getirilen hapis cezalarını 2 yıldan 10 yıla kadar ertelenmeyi öngörüyor. Koruma çemberini "kılıf" olarak üzerine geçiren yasa, çevreye duyarlı yönetimleri, bir anlamda çevreyi de cezalandırıyor.
Geçen yılın ocak-kasım aylarını kapsayan İZSU'nun "körfez kirletme raporu", yasanın kabuğunu sıyırarak, altındaki gerçeği ortaya çıkarıyor. Söz konusu dönemde İzmir'de 216 işletme, çevre suçu işlediği, yani körfeze atık bıraktığı gerekçesiyle valilik ve/veya belediyeye bildirildi. Körfeze akıttığı kirlilik nedeniyle altı işletmenin kanalı kapatılabildi. Arıtma tesisi olan, ancak bunları devreye sokmadığı belirlenen tesislere kesilen 85 bin 880 YTL'lik ceza İZSU'ya irad kaydedildi. Kanal hattı kapatılanlar hariç, "kirlilik" cezası kesilen işletme sayısı 102'yi buldu. Bunlara verilen maddi ceza ise, çevreye verdikleri hasarın yanında "komik" kaldı.
102 işletmeye kesilen ceza toplamı 282 bin 604 YTL. Bunun 181 bin 500 YTL'si tahsil edilebildi, kalanı için icra yoluna gidildi. Firmalara kesilen ceza, genelde 715 YTL düzeyinde. "Faaliyetten men" edilen Faba Limited Şirketi'ne biçilen 7 bin 297 YTL'lik ceza dışarıda tutulursa, üst sınır 3 bin 575 YTL'de kaldı. Bu ceza da, aralarında "büyüklerin" de olduğu birkaç şirkete uygulanabildi.
Doğal geri dönüşümü en azından onlarca yıl gerektiren kirlilik yaratan şirketlere verilebilen cezalar, bu kadar "cüzi" rakamlarda kalırken, AKP hükümetinin önerisiyle meclisten geçen yeni yasa, tüm bunların üzerine tuz-biber ekti. Çünkü yeni yasa, çevre suçlarına öngörülen hapis cezasını 10 yıla kadar erteliyor. Bunda da beldesine arıtma sistemi kuramayan belediyeler "paravan" olarak kullanılıyor. Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin, yasanın yeni Ceza Yasası kapsamında gündeme geldiği 2004 yılında sarfettiği sözler hala belleklerde:
"Kanun çıkarsa, ertesi gün 3 bin 200 belediye başkanı hapse girer. Belediye başkanlarını düz duvara tırmandırmanın anlamı yok!"
Şimdi başkanlar, düz duvara tırmanmıyor. İzmir'deki çaba, pek çok belediyeye örnek olamıyor. Çoğu arıtmanın sağlıklı çalışması için emek harcamaya gerek görmüyor. Nasıl olsa kirleticilere verilen cezalar havada kalıyor. Sanayiciler de durumdan memnun. Belediye onlara karışmak istese de yasal desteği arkasında bulamıyor.
Çünkü yasanın mantığı açık: "Bas parayı, kirlet çevreyi!". Sanayiciler de onu yapıyor. Kirlerini körfeze akıtıyor!..