Konu insan hakları olduğunda, son yıllardaki bazı olumlu
gelişmelere rağmen, Anayasası ve ilgili yasaları hâlâ çağdaş düzeye ulaşamamış
sicili kara bir ülkeyiz. Süregelen ihlaller ve mağduriyetler karşısında, Anayasa
ve yasalarla çizilen hukuk çerçevesinin yetersizliği, sıkça başvurulan bir
argüman. Oysa AB uyum sürecinin başarıyla yürütüldüğü dönemlerde, insan hakları
mevzuatı alanında gerçekleştirilmiş adımları, özellikle Anayasanın 90.
maddesinde yapılan değişikliği hatırladığımızda, aynı argüman temelsiz bir
bahane olabiliyor. 07.05.2004 tarihinde 90. maddeye konan ek tümce, “Usulüne
göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle
çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” der.
Godot’yu bekler gibi, milletçe yeni bir Anayasa beklediğimiz bugünlerde,
beğenmediğimiz 82 Anayasasının, işlevsel kılamadığımız 90. madde ek tümcesi,
birçok insan hakkı derdimize karşı kullanılamayan bir derman olarak atıl
vaziyette bekliyor.
İnsan hakkı ihlali
Öte yandan, başları sıkışan ya da kamuoyundan onay talep eden siyasetçilerin,
uluslararası insan hakları mevzuatını kendi özel durumlarına göre bir
güçlendirme ve başvuru mekanizması olarak kullandıkları da gerçek. Bazı
kararlarından dolayı AİHM’e ateş püskürenlerin başlarına gelen hak ihlalleri
karşısında AİHM’den medet ummaları veya diğer siyasi parti kapatma davalarında
anımsanmayan Venedik Kriterleri’nin kapatma başa gelince birden gündeme
taşınması, akla gelen ilk örnek. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2009 yılı kurban
bayramındaki ulusa sesleniş konuşmasında, hükümetin başarılı icraatlarını
sıralarken BM-Ekonomik, Sosyal, Kültürel Haklar Sözleşmesinin AKP döneminde
yürürlüğe girdiğini iftiharla belirtmişti. Ancak Başbakan aynı sözleşmenin
barınma hakkı ile ilgili 11. maddesini ilk paragrafının ve bu maddeye atfen
yazılan 4 ve 7 no’lu Genel Yorumlarının en fazla AKP döneminde, üstelik TOKİ ve
yerel yönetimlerce ihlal edildiğini gözardı ediyor.
Meclis’e vize alamayan vekillerle ilgili olarak, Kılıçdaroğlu’nun sık sık AY
90. Maddeye referansla uluslararası insan hakları mevzuatını gündeme getirdiği
bugünlerde ise, CHP’li Ataşehir Belediyesi, uluslararası insan hakları mevzuatı
kapsamında ‘birinci dereceden’ insan hakkı ihlali sayılan ‘zorla tahliye ve ev
boşaltmaları’ gerçekleştirerek Genel Başkanlarını bizzat tekzip etmiş oldu. 28
Haziran sabahı mahalleliye önceden hiçbir tebligat yapılmadan, 2006’da, çoğu
tapu tahsisli evlerinin o zamanki (Kadıköy) yerel yönetimce yıktırılması sonucu
barakalarda yaşamaya mecbur edilen Küçükbakkalköy Romanlarının son dayanakları
olan barakalar da dozerlendi ve hasta, yaşlı, çocuk ayırt edilmeden sakinler
sokağa atıldı.
Solunum cihazına bağlı yaşayan bir hasta, 15 gündür yorgan döşek sokakta.
Cihaza gerekli elektrik ise kordonun sokak boyunca uzatılması sayesinde
hayırsever bir komşudan temin ediliyor. Geçimini oğullarının asker maaşlarından
sağlayan bir başka hasta vatandaş, evi yıkılanın ikametgâhı da silindiğinden beş
parasız sokakta. Mahalleli bu yüzden Yeşil Kart da çıkartamıyor. Gidecek yeri
olmayanlar duvar diplerine gerdikleri naylonların altında moloz ve çöplerle
yaşamak zorunda. Küçükbakkalköy’de ihlal üzerine ihlal, mağduriyet üzerine
mağduriyet yaşanıyor.
İhlaller silsilesi
Başbakan’ın övünçle belirttiği üzere Türkiye, BM-Ekonomik, Sosyal, Kültürel
Haklar Sözleşmesi’ni 2003 tarihinde onaylayarak yürürlüğe koydu. Sözleşmenin 11.
maddesinin ilk paragrafı Barınma Hakkını yaşam koşullarının sürekli
geliştirilmesiyle ilgili mülkiyetten bağımsız bir yaşam standardı hakkı olarak
yorumlar. Bu maddeye atfen yazılan 4 no’lu Genel Yorum, Elverişli Konut Hakkı
başlığı altında, mülkiyetten bağımsız bir ‘kullanım hakkı’ tanımlayarak, hakkın
yasal güvenliğinden (yıkım/ boşaltma tehdidi olmayacak) taraf devletleri sorumlu
kılar. Kullanım hakkını ise ‘yasadışı’ işgal ve iskânı da içerecek şekilde geniş
kapsamlı yorumlar. Yine 11. maddeye atfen yazılan 7 no’lu Genel Yorum kişilerin,
ailelerin veya grupların iradeleri dışında, kendi rızaları olmadan ve uygun veya
hukuki korunma biçimleri/ barınma olanakları sağlanmadan zorla tahliye edilerek
evlerinin/ mahallelerinin boşaltmasını, birinci dereceden, insan hakkı ihlali
olarak niteler.
Kağıthane, Küçükbakkalköy, Ayazma, Sulukule... Bir barınma hakkı ihlalleri
silsilesi, konutları dozerlenerek sokaklara atılan nüfuslar nedeniyle de
‘birinci dereceden’ insan hakkı ihlalleri zinciri. Süreç iktidar-muhalefet
ayrımı olmadan süregeliyor. Barınma hakkını en geniş kapsamlı şekliyle
yorumlayarak Elverişli Konut Hakkı adı altında tanımlayan BM-ESKH Sözleşmesi
oradaysa, Anayasa Madde 90 da burada! Ataşehir’in gökdelenler ve lüks konutlarla
çevrelenmiş rantı yüksek bölgesinin, uluslararası hukukun barınma hakkı mevzuatı
çerçevesinde mi, yoksa neoliberal ekonominin rant yasaları doğrultusunda mı
yorumlanacağı ve dolayısıyla Küçükbakkalköy Romanlarını bekleyen gelecek, insan
hakları rejimini kullananların samimiyet turnusolu olacaktır. Tıpkı Ayazma ve
Sulukule gibi. * BM-Habitat AGFE