Direksiyonda Hasankeyf’in ‘AVM’si Güzel
Market’i işleten, bir yandan Ilısu Barajı’na karşı yapılan her
harekette ön saflarda yer alan Ömer Güzel var. Ömer yola
çıkmadan önce arkadaşına bir karışık CD yaptırmış. Fakat CD o kadar karışık ki
bir Ciwan Haco çalıyor, bir Tarkan. Markette
kasanın arkasında Hasankeyf’e gelen meşhurlarla fotoğrafları var Ömer’in. Ama
tevazusuna hayran kaldığı Tarkan’ın yeri ayrı. Bir yandan Tarkan atmosfere uymaz
makamdan ‘O süzme bal dudaklara, öp öp öp öp doyamadım’ diyor, bir yandan Ömer
her 15 dakikada bir “Burası Hizbullah kampıydı”, “Bu, kızın cesedinin kuyuda
bulunduğu köydür”, “Bak bu yolda mayında altı kişi öldüydü” diye araya giriyor.
Bunu fark etmeden yapıyor; bir tür dehşet turizmi… Hasankeyf civarında kiminle
muhabbete başlasanız, ince bellide çayın yarısına gelmeden ‘Biz terörist
miyiz?’e giriliyor zaten. En hararetli yıllarda dahi bölgede sükûnetten, baraja
karşı çıkınca anında gelen ‘terörist’ yaftasından dem vuruluyor.
Dargeçit yolundan Ilısu Barajı’nın gövde inşaatının başladığı Ilısu
Köyü’ne doğru giderken hummalı bir yol çalışması... Sanki bölge yeniden
şekilleniyor.
‘Çim mi yiyeceğiz?’
İstikametin Ilısu köyü olduğunu söyledim, ama aslında gayemiz, barajla
birlikte su altında kalacak köylerden biri olan Ilısu’nun taşındığı Yeni
Ilısu’ya ulaşmak… 10 bin senelik köprülerin, türbelerin, minarelerin
testereyle (gerçekten bu zikredilmiş) kesilerek başka bir yere taşınacağı
birilerinin aklına yatarken, köy mü taşınmayacak!
TOKİ’nin yaptığı 48 hanelik Yeni Ilısu’nun açılışını bir ay kadar önce yapan
Tayyip Erdoğan, “Bu barajla artık ‘Su akar Türk bakar’
demeyeceğiz, ‘Su akar Türk yapar’ diyeceğiz” diye girmişti lafa. Dicle’nin akan
suyuna nazır Ilısu, şu an barajın inşaatını üstlenmiş Nurol-Cengiz ortaklığının
mühendis lojmanlarına bakıyor.
Yeni Ilısu, köyden ziyade Güney sahillerinde dağlara kondurulan yazlıkçı
sitelerini andırıyor. Tamam her şey pırıl pırıl ve kesinkes eskisinden konforlu,
fakat yaklaştıkça birtakım absürt teferruat göze çarpıyor. Tek katlı evler, çim
kaplı bahçeleriyle fazla bitişik. Bahçede de süs çamları dikili! Tarım,
hayvancılık ve balıkçılıkla geçinen ahalinin meyvesi meşhur bahçeleri zaten
kamulaştırıldığından şu anda köyde kimsenin ekecek bir karışı yok.
Muhtar Mehmet Nezir Çelik, başta çime, maydanoz dahi ekmenin
yasaklandığını söylüyor.
Düşük kamulaştırma bedellerine karşı açılan yüzlerce dava sürüyor. İçinde 100
yıllık ağaçların bulunduğu iki dönüm araziye 15 bin lira alan var, çok daha
azıyla yetinmek zorunda kalan da. Aile efradında paylaşılınca ele geçen 2 bin, 3
bin liralar anında uçup gitmiş. Muhtar Nezir Bey, allem edip kallem edip
Dargeçit’te bir bakkal açabilmiş aldığı parayla. Eşi bakkaldan gelen maydanozu,
soğanı eve sokmadığı için, daha başta onların evin bahçesinde çimleri bozmama
kuralı ihlal edilmiş zaten. “Çim mi yiyeceğiz” demiş kadıncağız.
Çelik, vaat edilen üçer dönümlük toprak, ahır ve sera için umutlu görünmeye
çalışıyor. İşinin artmasından şikâyetçi. Artık onun musluğu, bunun kapı kolu, ev
içi dertleriyle de ilgilenmek durumunda. Bir de ahaliye her akşam çöplerini
çıkarmayı öğretmek gibi bir vazifesi var; “Herkes anlamıyor…” diyor.
Ferforje kapılı ahırlar
Daha mebzul miktarda absürtlük mevcut. Mesela buranın bir köy olduğu
düşünülerek evlerin hemen bitişiğine, mutfağın hemen yan duvarına ahır yapılmış.
Fakat bunu düşünen hayatında hiç köy görmemiş olmalı. Sohbet ettiğimiz her
köylü, evin bu kadar dibinde ahır olamayacağını, kokudan yaşanmayacağını
söylüyor. Zaten bu plana göre hayvanınızı parke taşı döşeli yolda sektirerek
ferforje bahçe kapısından geçirip sonra aman çimlere bastırmadan bir ineğin zor
sığacağı demir kapıdan sokmanız gerekiyor. Girdiğimiz evlerin hepsinde ‘ahır’,
odunluk olarak kullanılıyordu. İşin trajik kısmı, yeni Ilısu’da ahır olmadığı
için köylüler gelmeden bütün hayvanlarını da elden çıkarmış. Sadece ortada
birkaç tavukla horoz var.
Durumun garipliği göz önüne alınarak, konutların ilerisine toplu ahır yapma
planı ortaya çıkmış. Bunda da hane başına hayvan sınırlaması söz konusu.
Sembolik hayvancılık yani… Daha da acayibi bu hayvanların nasıl besleneceği
düşünülmemiş. Çevredeki meralar da, yan köylerde sahipleri bulunan topraklar. Bu
durumda hayvanlara evde, tarhana çorbası, erişte falan yapmaktan başka çare
kalmıyor; süs çamlarını yeseler bile tek öğüne yeter.
Ilısu köylülerinin, mutfağı, banyosu düzgün evlerde yaşamaya elbette ki
hakları var. Bu alışma sorunları belki ileride çözülür de… Fakat Ilısu
Barajı’nın su altında bırakacağı köylere dair düşünülen bu modelin ilk hayata
geçmiş halinde, dikkate alınması gereken şöyle ürkütücü bir yan daha var.
İnsanların eski köydeki evlerine 20 ile 35 bin lira arasında değişen değerler
biçilmiş. Bu oturdukları evler ise tam 75 bin TL ederinde! Yani her hane minimum
40 bin lira borçlu olarak taşındı buraya. TOKİ insafa gelmiş, 300 TL’lik
taksitler beş yıl sonra başlayacak.
Fakat beş yıl sonra burada kimsenin işi olmayacak. Evlerin kiminde dört,
kiminde 14 kişi yaşıyor. Ailenin geçimini üstlenmiş 30 kişisi, ya çaycı, ya
işçi, ya temizlikçi olarak baraj inşaatından maaş alıyor. 15 yaşlı da arkeolog
ekibi için çalışıyor. Bu da demek oluyor ki Başbakan’ın barajın erken
bitirilmesi baskılarıyla 2014’te hepsi işsiz kalacak.
Çimlere basmak yasak!
Okul çıkışı... Okul dediğimiz de Köy Odası’nın bodrumunda ‘birleştirilmiş’
iki sınıf… İki öğretmenden biri olan Servet Alpkaya, 500 metre
arayla iki cami yapılmasına karşılık daha okul için ihale açılmamasından
şikâyetçi. Çocukların uyum sorunlarından söz ediyor. Başta onlara fantastik
gelen beş parçalık çocuk parkından da heveslerini almışlar. Etrafımı saran
çocuklar eski köyde özledikleri şeyleri nehri, kaplıcayı anlatıyor.
Teneffüste ne yapıyorlar? Yer olmadığı için yolda oynuyorlarmış. Ama sıkı
durun, köy çocuklarının çimlere basması yasak!
Oynadıkları oyunları koro halinde sayıyorlar: “Ebelemeç, onbirlik,
saklambaç…” ‘Nereye saklanıyorsunuz ki burada?’ diyorum gayriihtiyari. Yaraya
parmak basmışım: “Ya okula saklanırız ya da evimize abla. Burada ağaç yok ki,
arkasına girelim…”
Barajın inşaatını üstlenen şirketin mottosu : ‘Ilısu Barajı, bir
barajdan daha fazlası…’ Evet, tam da öyle…
Hasankeyf’i de aynı kader bekliyor
Beş ay önce birinin kaya altında hayatını kaybetmesi gerekçesiyle tarihi kale
kapatılınca Hasankeyf’te turizm baltalanmış. 50 ailenin geçim
kaynağı, Dicle kıyısında balık lokantası olarak hizmet veren ruhsatlı
kameriyeler de kapatılmış. Turlar kesiliyor, hediyelikçiler bir bir kepenk
indiriyor. Kimileri kalenin baraja karşı olan halkı sindirmek için kapatıldığı
iddiasında. Üç kilometre ileride TOKİ’ni yapacağı Yeni Hasankeyf inşaatı çoktan
başlamış. Mezopotamya Restoran’ın sahibi Behçet Cihan inşaatı
görmeye içinin elvermediğini söylüyor. “Bana 60 metrekare ev yeter, neden 150
metrekare verip de borçlandırıyorlar ki” diyor.
‘Yanlışlıkla komşunun evine gitmişim’
25 yaşındaki M.Ç. şantiyede şoför. İstimlak edilen 5-6
dönümlük bahçeleri için 3-4 bin lira alabildiği için elde bir şey kalmamış.
Baraj bittiğinde daha önce yaptığı gibi Antalya’ya garsonluk yapmaya
gidebileceğini söylüyor. Eşi E.Ç., evi kullanışlı bulsa da
malzemenin en kötüsünden seçildiğini söylüyor: “Eski evimizin tozu vardır ama
dinamit patlasa bir şey olmaz. Daha dün bir, bugün iki, mutfak tezgâhından su
akıyor” diyor. Bir mesele de evlerin tektip olması. Hatta M.Ç. geçen gün
yanlışlıkla komşusunun evine girmiş, buzdolabından yanlış yerde olduğunu fark
etmiş.
‘İstanbul gibi yaptılar ama parasıylan…’
Menice Seyhan 25 yaşında. İki katlı evini bıraktığı için
biraz hüzünlü, yeni mutfağına, banyosuna alışmaya çalışıyor. Dört çocuğu var,
bir tane de yolda. Baraj inşaatında çaycı olarak çalışan kocasının aylık geliri
500 TL. ‘Burayı İstanbul gibi yaptılar, ama her şey parasıylan…” diyor. Eve
giren bu parayla beş çocuk nasıl bakılacak, beş yıl sonra o taksitler nasıl
verilecek bilmiyor. Şu anda gelen ‘cereyan’ parasını bile veremiyor zaten. Meyve
bahçeleri varmış eskiden, her meyve yetişirmiş. Şimdiki bahçesini ekmek istiyor.
Şimdilik 100 TL’ye bir tandır alıp koymuş çimlerin üzerine, eski köyü hatırlatan
tek şey…
Resmi nikâh şartı
Suzan Doğan üç yıldır evli, ama resmi nikâhları daha yeni
yapıldığı için ev hakkı tanınmamış. Şantiyede çalışan kocasının aldığı 600
TL’lik maaş, zaten 200 TL’lik kirayla darmaduman oluyor. Önümüzdeki yıl kocası
askere gittiğinde ne yapacağını bilmiyor asıl. Taksit zamanını aklına bile
getiremiyor. Suzanlar gibi resmi nikâhsız 12 çift için ek konut vaadi var.
Muhtar resmi yazısının çıktığını söylüyor.