Bahar Aksel: "Mimarlık ve Sinemanın Doğasında Yaratıcılık Var"

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? 1997 yılında İTÜ Şehir ve Bölge Planlama bölümünden mezun oldum. Ardından Mimar Sinan Üniversitesinde, o dönemde henüz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi şeklindeki isim değişikliği olmamıştı, Kentsel Tasarım yüksek lisans programına başladım. Yüksek Lisansıma devam ederken bir yıl kadar Prof. Kemal Aru ile çalıştım. Ardından iki yıl kadar Tarih Vakfı’nda proje koordinatörlüğü görevini üstlendim. Daha sonra Mimar Sinan Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak görev yapmaya başladım. Paralel olarak da kentsel tasarım alanında doktora çalışmalarıma devam ediyorum. Akademik kimliğiniz film izleme deneyiminizi etkiliyor mu? Kente dair filmler izlediğinizde, diğer filmlere kıyasla farklı noktalara dikkatinizi çekiyor mu? Akademik kimliğimden öte formasyonum etkiliyor. Hikayenin geçtiği mekanlar, kent parçaları, yönetmenin o mekan içinde hikayesini nasıl şekillendirdiği, açıları nasıl kullandığına dikkat ediyorum. Ama bu yarı-bilinçli bir süreç aslında, yani izlerken “mekana dikkat edeyim” diye düşünmüyorsunuz, daha sonra aynı filmi izleyen birileri ile konuştuğunuzda kendi ilginizin daha çok o yöne kaydığını fark ediyorsunuz. Tabi bilim kurgu ya da geleceğin kentleri / dünyası ile ilgili filmler izlerken daha farklı oluyor. Bu sefer bilinçli olarak geleceğin ya da o kurmacanın fiziksel mekanına özellikle dikkat ediyorum. Mekan nasıl bir anlatım diline dönüşüyor, ne gibi duygular ya da olgular ne gibi formlarla / açılarla ifade edilmeye çalışılmış, bence çok önemli. Farklı zamanlarda sinema mimarlıktan , mimarlık da sinemadan oldukça etkilenmiş. Ridley Scott’ın, Japon mimarisi ve kent planlamasından yola çıkarak ünlü Blade Runner filmini çekmesi gibi. Sizce şu an bu etkileşim hangi boyutta? Mimarlar tasarlayacakları projeler söz konusu olduğunda sinemadan ne kadar etkilenebilirler? Sonuçta hepimiz fiziksel mekanlar içinde yaşıyoruz. Dolayısı ile yönetmenlerin bu çevreden, fiziksel mekanlardan kopuk olarak fikir üretmesi mümkün değil. Diğer yandan da yaratma süreci kendi deneyimlerimiz, edinimlerimiz, birikimlerimiz üzerinden gerçekleşiyor. İzlenen filmler, orada sergilenen mekanlar, yaşam tarzları, mekansal kullanımlar, ışık-gölge oyunları... bunların tümü mimari bir yaratım için ilham kaynağı olabilir.
Ferdando Meirrelles (Cidade de Deus,2002)
Mimarlık ve planlama üretim süreci uzun süren, ciddi yatırımlar gerektiren fiziksel mekanlar ile uğraşıyorlar. Bu ölçekte hayal gücünün teknolojik ve maddi sınırları var. Sinemasal üretim de mutlaka teknolojik ve maddi sınırlayıcılardan etkileniyor, ancak mimarlık ile karşılaştırıldığında daha esnek koşullar içinde. Yönetmen fikrini uygulamak için mimarlığa kıyasla daha özgür. Montajın son anına kadar sonuç ürün üzerinde istediği değişiklikleri yapabilir. Ancak mimari proje çizildikten sonra üretim aşamasında büyük değişiklikler yapmak mümkün değil. Ayrıca, -bir mekan, bina veya bir kent- ancak hareket yolu ile algılanabilir. Dolayısı ile artık mimarlar da yaratacakları mekanların insan hareketleri ile nasıl algılanabileceğine dair bakışlar geliştirmeye çalışıyorlar. Farklı açılardan algılama, farklı zamanlarda / koşullarda algılama, çocuklar-yaşlılar gibi farklı gruplar tarafından algılamalar önem kazanıyor. 3 boyutlu modellemeler ile mekanlar inşa edilmeden kullanıcı-yapı ilişkisi ön görülmeye çalışılıyor. Hem filmlerin hem de yapıların, kentlerin kendilerine ait senaryoları var. Senaryoda yer alan anlamların da çeşitli simgeler ile mekana yansıması gerekiyor. Mimari, simgeler ve geometri yolu ile kendi fikrini kullanıcısına yansıtmaya çalışıyor. Mekan aslında anlatım dili haline geliyor. Başarılı bir projede o mekanın içinde geçmesi ön görülen yaşamsal senaryo ile fiziksel mekan bir bütün oluşturmak durumunda. Bu konuda yönetmen Pierre Chenal ve Le Corbusier’in birlikte ürettikleri film çalışmaları üzerine François Penz’in önemli bir bildirisi var. 2005 yılında düzenlediğimiz uluslararası 2. Design ve Cinema konferansında sunulmuştu. Konferansı izleyemeyenler tüm metinlere “Design & Cinema Conference: Form Follows Film” isimli konferans kitabından ulaşabilirler. Yurtdışında mimarlık eğitimi almış ve gerek belgesel gerek kurmaca filmler çeken yönetmenler var. Sizce mimarlık eğitimi, bir filmin sinematografisinde ve/veya kurgulanmasında ne derece etkili olabilir? Bir mimarın gözü çektiği filme ne katabilir? Burada tasarlama yetisine yine vurgu yapmak istiyorum. Sinema, mimarlık, sanat dallarında verilen eğitim tasarlama bilgisi üzerine kuruludur. Dolayısı ile tasarım formasyonuna sahip olan kişiler için farklı ölçeklerde uygulamalarda bulunmak, fikirler / yeni bakış açıları geliştirmek gayet doğaldır. Mimarlığa dönersek, bir mimarın gözü bence öncelikle senaryoyu destekleyen mekanların daha anlamlı kullanılmasını ve kamera açıları sayesinde izleyiciye yansımasını sağlar. Hatta mekanların biraz daha ön plana çıkmasına da neden olabilir.
Orson Welles (Citizen Kane, 1941)
Öncelikle mekan üzerine çalışan herkes, bir kurgu üzerinde ve fikirlerini ağırlıklı olarak görsel şekilde ifade edecek şekilde çalışmak durumundadır. Sonuç ürün olarak bir fiziksel kurgu tasarlanıyor olabilir, ancak bunun içinde barındıracağı fonksiyonlar, ortam sağlayacağı sosyal ilişkiler, içinde bulunduğu çevrenin yasal yönetsel durumu gibi ürünü etkileyecek sistemler ve onların kurguları da paralel olarak düşünülmek durumundadır. Diğer taraftan mimarlık eğitimi estetik bakışın gelişmesini de hedeflemektedir; formlar, renkler, malzemeler ve bakış açıları estetik açısından ele alınır. Belgeseller ise belli bir anın tespitidir. Dolayısı ile mevcudu iyi analiz etme yeteneği gerektirir. Mimarlık ve planlama eğitimi konulara farklı açılardan yaklaşma ve çok yönlü fikir geliştirebilme yeteneğini kazandırmaya yöneliktir. Ayrıca sorgulama ve eleştirel düşünce geliştirme yönünde de çalışmalar yaptırılır. Kurmacalar ise her adımlarında yeni bir kurgu yaratma işidir. Senaryo, karakterler, mekanlar, kamera açıları hatta filmin üretilme aşamaları birbirleri ile çakışan farklı kurgulardır. Dolayısı ile geniş kapsamlı bakabilme yeteneği gerektirir. Ünlü mimarların hayatları zaman zaman belgesellere veya kurmaca filmlere konu oluyor. Nathaniel Kahn’ın My Architect’i veya Syndey Pollacak’ın The Sketches of Frank Gehry adlı filmi gibi. Siz bir sinemacı olsaydınız hangi mimarın eserlerini / hayatını filme almak isterdiniz? Adı geçen mimarlar zaten renkli kişilikler, dolayısı ile çekilen filmlere işleri dışında da hikayeler sağlıyorlar. Diğer taraftan, mimarlık dünyasının neredeyse tüm önemli isimleri hakkında yapılmış belgesel filmler var. Le Corbusier ve Frank Lloyd Wright bunların arasında ilk olarak aklıma gelenler. Ancak bu belgesellerin hiçbiri bahsettiğiniz bu iki film kadar popüler değiller. Le Corbusier ve Frank Lloyd Wright hakkında çekilecek bu tip filmlerin çok ilginç olacağına inanıyorum. Her iki mimar da çok yönlü ve renkli kişiliklere sahip. Hepimizin geçmiş yıllara dair hafızasına kazınan binalar vardır. Çoğu zaman bu binaların yıkılıp yerine herhangi yeni bir binanın yapılması bizde sanki bütün geçmişimiz o binadaymış da artık o mazi kaybolmuş hissini verir. Mimarinin kent yaşayanları açısından ne derece önemli olduğunun göstergelerinden sadece bir tanesi bu. Sizce sinema bireylerde kente dair hatıra oluşturmak konusunda ne kadar etkili bir sanat dalı?
Andrew Niccol (Gattaca, 1997)
İletişim teknolojilerindeki gelişmeler ve küreselleşme sayesinde günümüzde herşey hızlı bir değişim ve dönüşüm içinde. Bu hızlı değişim içinde karşımıza çıkan en önemli sorun dediğiniz gibi hatıraların tutunacak / asılacak noktalar bulamaması ve sonucunda da toplumsal ve kentsel belleğin yitip gitmesi. İstanbul açısından bakarsak, kent zaten hem nüfus hem de mekansal açıdan bir kullanıcının bütün olarak algılayabileceğinin çok ötesine geçmiş durumda. Herkesin kendi yaşam alanı ile ilgili kendi kendine belirlediği röper noktaları var. Ancak bunlar hızla değiştiğinde kişiler kendilerini o kent içinde daha fazla kaybolmuş hissediyorlar. Bu konuda en göz önündeki örnek İstiklal caddesinde yaşanan düzenleme süreci bence. Caddeyi oluşturan binalar ciddi bir yenileme geçiriyor. Değişim diziler halinde yaşandığı için belirlediğiniz referanslar toptan kayboluyor. Bu hatırlama zorluğu, hızlı akış içinde dikkat etmeme, önem vermeme ve akıp gitmesine izin verme haline dönüşüyor (bu noktada yanlış anlaşılmak istemem, yapılan çalışmalar yapıların özelliklerinin, mimari karakterlerinin öne çıkmasını sağlayarak caddenin kimliğini vurguladı, bu anlamda önemli bir proje. Hedeflenen yenileme projesinin tamamlanmasının ardından belleğin gelişmesine izin vermek, büyük ve hızlı değişimleri kontrol altında tutmak projenin başarısı açısından önem taşıyor). Bu bağlamda sinema, belli röperleri kendi zamanında tespit ettiği için kentsel bellek için hatırlatıcı bir rol oynayabiliyor. Bugün pek çok insan eski Türk filmlerini seyrederken o eski İstanbul’u hatırlamaktan keyif alıyor çünkü şu anda içinde yaşadığı kent o filmlerdeki halinin çok çok ötesinde. Sinema, sahip olduğu dil sayesinde o döneme ya da mekana ait duyguları insanlara aktarabiliyor. Belgeseller ve kurmaca filmler hem hatıraların canlandırılması hem de kendi dönemlerine ait araştırmalar için birçok değerli bilgiyi içinde barındırıyor. İzlediğiniz filmler arasında kente dair size en çok hitap eden film/ filmler hangileridir? Kent belgesellerinden Film Kameralı Adam (The Man With a Movie Camera); Metropolis, Blade Runner gibi bu konunun klasikleri tabii ki.
Fritz Lang (Metropolis, 1927)
Jacques Tati’nin modern kenti ele aldığı Play Time. Kent, bellek, insan davranışları ilişkisini çarpıcı şekilde ele alan The Dark City. Minority Report, geleceğin yaşam alanları / kentleri, tüketim toplumunun aldığı boyut ve gelecek dünyasını her mekanı, objesi ile birlikte bütüncül olarak ele alması açısından başarılı bir kurgu. Gattaca, geleceğin dünyası ve onun mekanlarını kurgulamadaki bütünlük çok çarpıcı. Yaşanmış bir hikaye olup kent parçaları arasındaki kopukluğun insanların kültürlerini, sosyal ve ekonomik yaşamlarını nasıl yönlendirdiğini aktarması açısından Tanrı Kent (Cidade de Deus) de mutlaka izlenmesi gereken filmler arasında yer alıyor.