Bâbıâli'nin Son İzleri de Yerini Butik Otele Bırakıyor!



Türk siyasi tarihi ve Bâbıâli’nin son izlerini taşıyan Pembe Konak yakın bir zaman içinde yıkılarak yerini butik otele bırakacak.

Butik otel projesinin sahibi olan firma, yakın zamanda eski Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’ni satın alarak beş yıldızlı otele dönüştürmüştü. Bu otelin mimarı Hasan Sökmen, Pembe Konak yerine bina edilecek otelin de mimarı. Proje hakkında açıklamalarda bulunan Sökmen,  toplam 2 bin 500 metrekarelik arsadaki konak ve bahçesi yerine 200 odalı bir otel inşa edileceğini söylüyor. Sökmen, “Yıktığımız yerlere cumbalı binalar yapacağız. İçinde bir Üsküdar Sokağı olacak. Üzerinde restoranlar, barlar bulunacak. Bu otel bölgeye ayrı bir hava katacak” diyor.

Zaman gazetesinden Erkam Emre, Cumhuriyet gazetesine tam 50 yıl boyunca ev sahipliği yapan Pembe Konak’a giderek gözlemlerini aktardı.

Erkam Emre’nin Zaman gazetesinin Cuma ekinde yayımlanan haberi şöyle:

Pembe Konak’ın kara talihi

Türk matbuatının eski merkezi Bâbıâli, tarihî kimliğinden sıyrılarak yalnızlaşıyor. Bugüne kadar yayıncılık camiasından birçok kurum ve kuruluş, Cağaloğlu semtini terk etti veya buradan taşınmaya mecbur oldu. Mevcudu korumak bir yana, artan konaklama ihtiyacı, civarda devam eden otelleşme furyasını körüklemiş vaziyette. Turistik emeller uğruna her geçen gün ötelenen yayıncılar, semti kavuran lüks otel istilasına karşı da mukavemet edebilecek kuvvetten yoksun. Hâlâ birkaç kitabevi, gücü yettiği nispette bu şiddetli temayüle aykırı bir tutum sergilese dahî herkes yakın gelecekteki makus talihin bilincinde. Semtin Osmanlı’dan miras kalan ‘bu hüviyetini’ koruyacak ne bir tedbir ne de bir kanunî düzenleme mevcut. Bununla birlikte, bir buçuk asra yaklaşan mazisiyle Türk düşünce ve yayın hayatının mihrakı konumundaki Bâbıâli, sınırları içindeki son birkaç tarihî unsura da veda etmeye hazırlanıyor. Bunların içinde, müstesna bir geçmişe sahip olan Pembe Konak, kısa bir zaman içinde yıkılacak. Yerine inşa edilecek butik otel ile beraber Bâbıâli bir tarihî yapısını daha yitirecek.

Yitirince kıymete binen tarih

40 sene evvel Cumhuriyet Gazetesi başmuharriri Şevket Süreyya Aydemir, o dönemde yine yıkılması mevzu bahis olan Pembe Konak’tan ayrılırken kaleme aldığı yazısında bina hakkında şu yorumları düşmüştü: “Pembe Konak neydi? Dünün bu kağşamış binasından, çiçekli, resimli tavan çatıları, ömürlerini yitirmiş pencere pervazları, koridorları, odaları, köşe bucakları arasından kimlerin sesleri gelir ve devrinin hangi meseleleri ses verir? Pembe Konak artık yıkılırken, bu arkada kalan ama son imparatorluğumuza da gölgesini vuran çabaları, ümitleri, ümitsizlikleri, hayalleri ve hayal kırıklıklarını biraz hatırlamalıyız. Çünkü son elli yıldan beri Cumhuriyet Gazetesi’nin idare merkezi olarak kullanılan ve şimdi yıkılmasına karar verilen Pembe Konak, daha önce İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin merkezi idi…”

Cağaloğlu semti sokaklarında gezerken, İstanbul Erkek Lisesi’nin şaşaalı kapılarından birinin karşısında buluyoruz kendimizi. Hemen karşıda, eski ihtişamlı günlerine hasret üç katlı ahşap bir bina, kaderine küsmüş, aldırışsız bakışlar üstünde son günlerini yaşıyor. Daracık bahçesinde dip dibe park etmiş arabalarla istila edilen bina İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin merkez-i umumisi.

Tam kırk senedir kimsenin itibar etmediği yapının ne pembeliğinden eser kalmış ne tarihinden. Dışarıdan merakla bakıldığı vakit, nazik sürgülü pencereler, uçup giden pervazlar, şişen tahtaların arasındaki iskelet çarpıyor göze. Kırık camlardan içerideki çökmüş tavanlar belli oluyor. Tarihin bu karşı konulmaz cazibesine dayanabilmek mümkün değil. İçeri giriyoruz. Yer yer sıvası dökük duvarların dibine çevre esnafın malları boca edilmiş. Tahtaların gıcırdayan koridorlardan yüksek tavanlı salonlara geçerken, tarihin kokusu vuruyor yüzümüze. Yılların verdiği yüke dayanamayıp çürümüş ve yer yer çökmüş duvarlarda, tavanlarda Osmanlı inceliğini hissediyorsunuz. Ahşap süslemeleri, kalem işi tezyinatı bu halde dahî rahatlıkla görebilmek mümkün. Merdivenlerden ikinci kata çıkmak cesaret işi. Kopan basamakların üzerinden atlamanın, sallanan korkulukları kavramanın imkânı yok. Konağa giriş yaptığımız haremlik kısmı ayrı, ana kısım olan selamlık ayrı bir güzelliği barındırıyor. Katı çıkınca, tavana mıhlı bir ay-yıldızla karşılaşıyoruz. İttihat ve Terakki devrinden kalma bu metal süsleme, eskilere götürüyor bizi. Yakında yıkılacak bina için bir kez daha hayıflanıyoruz. Gömme dolaplar, ahşap işlemeler, kapı söveleri hâlâ yerinde duruyor. Bastığımız tahtaların sabit durmaması, alt kata düşme endişesi verdiğinden duvar diplerinden yürüyerek hareket ediyor ve bir zamanlar üç kıtaya emirlerin gittiği bu merkezden İttihatçıları hayal ederek ayrılıyoruz.

Neydi Pembe Konağı tarih yapan?

1974 yılından beri tamirat görmemiş binanın 80’li yılların başına gelindiğinde çatısı çökmüş. İçeri dolan yağmur suraları nedeniyle ahşap merdivenleri de çürümeye bırakılmış. Halbuki Pembe Konak, geçen yüzyılın başında hararetli siyasi seyre yön veren fikirlerin merkezinde, bambaşka bir görünüm içindeydi. Meşrutiyet’in gelmesiyle iktidarı devralan İttihatçılar, ülkenin I. Cihan Harbi sırasındaki kritik kararlarını hep bu binada aldı. Ümit Bayazoğlu’nun Chronicles Dergisi’ndeki Güle Güle Pembe Konak başlıklı yazısında anlattığı gibi: “Enver, Talât, Cemal Paşa’lar, bu binada körüklü çizmelerini gıcırdatarak az dolaşmadı. Ziya Gökalp, partinin yayınlarını buradan yönetiyordu. Keza Teşkilat-ı Mahsûsa’nın adamları için de merkezdi burası. Mahmud Şevket Paşa’yı sadrazam yapan kanlı Bâbıâli Baskını burada örgütlendi. Enver Paşa, beyaz bir at üzerinde, şatafatlı bir kortej eşliğinde hükümeti teslim almaya buradan uğurlandı. Sarıkamış bozgununun utancı da Çanakkale Savaşı’nın gururu da burada yaşandı. Balkan Savaşı da buradan yönetilmişti, Ermenilerin yurtlarından zorla göç ettirilmesine de burada karar verildi. Ve sonra büyük yenilgi geldi. Paşalar yurtdışına kaçtı, İstanbul işgal edildi… Kısa ömürlü Teceddüt Partisi’nin eline geçtiyse de çok geçmeden Hürriyet ve İtilaf Partisi taraftarlarınca basılıp kasası, arşivi talan edildi.” İşte son asrın belki de en mühim kararlarının alındığı ikinci dereceden tarihî eser sıfatı taşıyan bina, 2012 senesinde İpekyol Kuyumculuk’a satıldı. 15 milyon liraya gerçekleşen satıştan hasıl olan paranın üçte biri Cumhuriyet Gazetesi’ne bırakıldı.

Kırk sene geciken yıkım...

Osmanlı yıkılıp yerine yeni rejim inşa edilince, Mustafa Kemal, konağı Yunus Nadi’ye tahsis eder. Milli Mücadele destekçisi Yunus Nadi, Yeni Gün’den sonra 1924 yılında kurduğu Cumhuriyet Gazetesi’ni buradan neşretmeye koyulur. Aslında bina sadece bir iş yeri değildir. Üçüncü katta Yunus Nadi, eşi Berin Nadi ve çocukları yaşıyorken, giriş katı ve orta katta gazete çıkarılır. İşte Cumhuriyet Gazetesi nihayet binanın yıkılma kararının alındığı 1974 Mayıs’ına kadar yarım asır boyunca bu binada kalacaktır. Sonra konağın bahçesinde yapılan yeni betonarme binaya taşınır gazete. Bundan sonraki süreçte ise ancak kâğıt ve mürekkep deposu olmaya layık görülür. Mirasçıların kira taleplerine takat yetiremeyen kurum nihayet tüm müştemilatıyla 2005 yılında Bâbıâli’yi terk eder. Bu taşınma basit bir yer değiştirme değil 19. yüzyılın ilk yarısında başlayan Türk basın tarihinde bir dönemin artık kapandığının tasdiki olur.

74 senesinde  başyazar Süreyya Aydemir’in aile ağzından yaptığı ilanat ile binanın yıkılacağı kesinleşmişken, beklenmeyen bir anlaşmazlıktan ötürü yıkım ertelenmese belki binanın bugünkü yerinde çoktan başka bir betonarme görecektik. İkinci sınıf tarihî bina sıfatındaki Pembe Köşk’ün bugün bir müze veya bir kültür evine dönüştürülmemesinde ise başka sebepler rol oynamış. Ümit Bayazoğlu bu gerekçeleri şöyle izah ediyor: Cağaloğlu Yanık Saraylar bölgesinde, 321 numaralı adanın 44. parselinde yer alan ve ‘I. derecede tarihi eser’ olan konak, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun koruması altında değil. Çünkü Cumhuriyet ailesi, Anıtlar Kurulu’nun ‘binanın tescili için’ defalarca yaptığı çağrılara hiç cevap vermemiş. İlki Anıtlar Kurulu tarafından, 10 Eylül 1977’de 1024 sayılı bir yazıyla mülk sahiplerinden konağın rölövesi ve restorasyon projesi istenmiş. Fakat bir cevap alınamamış. İlk başvurudan 10 yıl sonra Anıtlar Kurulu yine (1 Şubat 1988’de) 871 sayılı yazıyla talebini tekrar iletmiş. Yine cevap gelmeyince, bina hakkında durum tespiti sürüncemede kalmış.