Cephe estetik merkezi Fibrobeton,
Uluslararası Yapı 2008 İstanbul Fuarı’nın en çok ilgi çeken standlarından biri
oldu. En son Astoria, City’s Nişantaşı ve
İstinye Park gibi prestij projeleri ile adından bahsettiren
Fibrobeton, mimarlar için özgünlük ve özgürlük, mühendisler için kolay ve hızlı
montaj, yükleniciler için ekonomi ve bakım kolaylığı, kullanıcılar için ise
estetik ve güven sunuyor. Firmanın, 21 yıl önce İngiltere’den alınan ‘know how’
ile başlayan öyküsü, aynı zamanda 20 yıla sığdırılan 2000’i aşkın projenin de
öyküsü. Yapı 2008 İstanbul Fuarı’nda “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz”
diyen Fibrobeton İcra kurulu Başkanı A. Dündar Yetişener ile
konuştuk.
Yapı Fuarı’na kaçıncı kez katılıyorsunuz, yıllar içinde nasıl bir
değişime tanıklık ettiniz?
1987 yılında kurulduk ve kurulduğumuz yıldan başlayarak hep Yapı Fuarı’na
katıldık. İlk zamanlar, belki de biraz acemilikten birkaç fuara birden
katılıyorduk. Ama ikinci yıldan başlayarak sektörün gerçek buluşma noktasının
YEM’in düzenlediği Yapı Fuarı olduğunu gördük ve eski adıyla Spor ve Sergi
Sarayı’ndan itibaren gittiği her yeri dolaştık. İşte en nihayetinde burada,
Tüyap’tayız. Dünya küreselleşiyor, Türkiye gelişiyor ve buna paralel olarak
sektör de büyüyor. Dolayısıyla fuarın katılımcı sayısı da artıyor.
Yılın ilk yarısını neredeyse geride bıraktık. Sektörle ilgili son
gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Siz de karamsar mısınız?
Yıllardır hep aynı şeyi söylüyorum. Konut ve inşaat sektörü var oldukça ve
ivmesini korudukça, ülkenin ekonomisi de büyüyerek gidecektir. Çünkü diplomaya
ihtiyaç duyulmadan en çok istihdam yaratılan ve en az uzmanlık isteyen sektör
inşaat sektörüdür. Sektörde, 20 – 25 yıl öncesinde her şeyi kendileri yapan,
kadroları geniş büyük firmalar vardı. Ancak sonrasında yalıtım, cephe, doğrama
gibi alanlar üzerinde uzmanlaşmış firmalar ortaya çıkmaya başladı. Sektör, uzman
firmalarla birlikte daha doğru bir büyüme yakaladı ve bu büyüme bugüne kadar da
sürdü. Benim deniz anası benzetmesini yaptığım ve 2 - 3 yılda bir kendini
gösteren daralmalar, inip çıkan trendler var. Hatırlarsanız, 1990’da Körfez
krizini, 1994’te ekonomik krizi, 1999’da depremi, sektör dışındaki bütün
oyuncuları da vuran 2001 krizini ve en nihayetinde dünyayı da vuran 11 Eylül
saldırısını yaşadık. Piyasa bu tür gelişmelerle bir daralıyor, bir açılıyor. Son
olarak istikrarlı bir dönem yakalanmıştı ve büyüme rakamları da bunu açıkça
ortaya koyuyordu. Şu anda global bir kriz yaşanıyor. İçerde de, ‘istikrar
bozuluyor mu acaba?’ diye bir tereddüt, bir güvensizlik var. Bu güvensizlik,
ister istemez herkesi bir bekleme sürecine itiyor. 2007 Ağustos’unda başlayan
mortgage krizi, henüz Türkiye’de etkisini hissettirmedi. Şu an bize sıkıntı
yaşatan asıl sorun, içerde bir kopukluk olup olmayacağı. Bu endişe, her şeyin
önüne geçiyor.
Siz bu anlamda ne gibi önlemler almayı
düşünüyorsunuz? Yeni stratejiler oluşturmanız söz konusu mu?
Eğer ülke dışında da bir marka olmuş ve kendi know how’ıyla Amerika’dan
Kazakistan’a kadar proje gerçekleştirebiliyorsak, sağlıklı ve doğru büyüdük
demektir. Her ne kadar global kriz Amerika’yı, Avrupa’yı vurmuşsa da, enerjinin
bol olduğu ülkelerde yatırımlar devam edecek. Kazakistan uçağına bindiğimiz
zaman, İtalyan, Fransız, Alman girişimcilerle birlikte uçuyoruz. Demek ki orada
projeler devam ediyor. Biz de markamızı orada kullanacağız. Kazakistan’da iki
fabrikamız var ve bu anlamda diğerlerinden bir adım daha öndeyiz. Evet,
Amerika’ya olan ihracatımız daraldı, ama bunun geçici bir durum olduğunu
düşünüyorum. Çünkü biz proje bazlı çalışıyoruz.
Fibrobeton, Astoria, City’s Nişantaşı, İstinye Park gibi büyük
projelere imza atıyor. Tercih noktasında bu referanslar ne kadar belirleyici
oluyor?
Her malzeme doğru malzemedir, çözüm getirir. Biz, sadece mal, hizmet,
görsellik, dayanıklılık satmıyoruz. Fibrobeton ailesi, 730 kişilik uzman bir
ekip. Bir villa için de, üç gökdelenden oluşan bir proje için de aynı
işbirliğini yapıyoruz. İşin büyüğü küçüğü olmaz. Biz, esnaflık anlayışı içinde
büyüdük. Kendimizi bir terzi gibi görüyoruz; her binaya farklı bir elbise
dikiyoruz. Fabrikalarımız var, ben onlara atölye diyorum; uzman ekibimiz var,
ben her birine sanatkar diyorum. Dünyanın dört bir yanında 2000’in üzerinde
proje bitirmişiz. 2000 projenin içinde Metrocity’yi bir proje olarak alıyorum
çünkü bunu yapıya döndürürsek 3 bin 500 yapı bitirdiğimiz anlamına geliyor.
İngilizlerden know-how alarak yaptığımız binalar, bugün 21 yaşındalar. İşimizi
geliştirerek Türk patenti edindik ve dünyanın 7 ülkesine Türk patenti satıyoruz,
teknoloji transfer ediyoruz. 22 ülkeye beton satıyoruz. Betonu burada üretip
yurtdışına beton olarak satmak, bana göre altı çizilmesi gereken bir konudur.
Kaç fabrikada üretim yapıyorsunuz?
Kazakistan’da ve Türkiye’de dört fabrikamız var. Sadece Türkiye kadromuz 730
kişi. Kazakistan’da ise 100’ün üzerinde çalışanımız var..
Gündemde ne gibi projeler var?
Türki Cumhuriyetlerde büyük projeler üzerinde çalışıyoruz. Bunları genel
olarak “yaşam kentleri” olarak düşünebiliriz: Konutlar, alışveriş merkezleri,
ticari alanlar içeren büyük projeler. Söz konusu projelerin dış cepheleri belli
oldu; bizim malzememiz kullanılacak. Aşçıoğlu İnşaat’ın yaptığı ‘Selenium Twins’
projesi sürüyor. Selenium Twins, 2 konut bloğu, bir hastane ve iş merkezi,
yatayda da alışveriş merkezinden oluşan 4’lü bir kompleks. Kompleksin dış
cephelerinin tümü Fibrofombeton ile kaplanıyor.
Fibrobeton yılların ufacık Markiz Binası’nı nasıl hayata geri
döndürebiliyorsa, yepyeni Astoria gibi modern yapıları da uyguluyor. Bunları
yaparken büyük küçük iş ayırmıyor. Bu anlamda terziliğimiz her konuda, ama asla
konfeksiyon değil.
Fibrobeton, projelere hangi aşamada dahil oluyor? Hangi tür cephe
kullanılacağına nasıl karar veriliyor? Bu anlamda tasarım sahibi mimar sizden ne
gibi bir yardım alıyor?
Tanıtım broşürlerimizde de vurguladığımız bir sloganımız var: “Projeden
gerçeğe”. Çok güçlü ve deneyimli bir mimar ve mühendis kadromuz var. Biz, bir
çözüm ortağıyız. Mimarın tasarladığına proje hizmeti sunabiliyoruz, detay
projelerini çiziyoruz. Ya da gelen bir konsept projeyi, prekast detay projesi
haline getiriyoruz. Böylece projeden model, modelden kalıp, kalıptan döküm,
dökümden nakliye, nakliyeden montaj, montajdan sonra da ‘finishing’ işlemi
geliyor.
Cephe kaplama ürünleri arasında GRC nasıl bir paya
sahip?
Türkiye’de yapılan cephelere baktığımızda, prekastın büyük bir noktada
olmadığını görüyoruz. Prekast kültürü ülkemizde yeni gelişiyor. Ancak öncelikle
yapıları tiplerine göre ayırmak gerek. Örneğin prestij projelerde Fibrobeton’u
mutlaka bulursunuz. Bu anlamda yerimizi genel inşaat sektörü içinde değil de,
prestijli binalarda, büyük ölçekli ve teknolojik projelerde görmek gerek. O
zaman zaten belli başlı iki üç malzemenin içindeyiz. Dünyada da çok katlı
binalarda GRC teknolojisi, prekast teknolojisi bilinen teknolojiler. Ancak
Fibrobeton’un Amerika’ya patentini sattığı Fibrofombeton gelişmeye çok açık
malzemeler.