Ayazağa Kültür Merkezi, Yeniden...



Haberini bu sayfalarda daha önce okudunuz. Ayazağa Kültür Merkezi en sonunda, kaybolan yıllar, kaybolan emekler, kaybolan değerler sonrasında nihayet yeniden ele alınıyor. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, bu inşaatın yeniden ele alındığını ve bir yıl içinde bitirileceğini müjdeliyordu.

Dünden bugüne

Başka hiçbir şey söylemeden önce, kendi kişisel tarihimle de örtüşen, yılan hikâyesine dönüşen bu öykünün dününü özetlemeliyim. İstanbul Kültür Sanat Vakfı, doludizgin İstanbul festivallerini başlattığında 70’li yıllardı. Nejat Eczacıbaşı ve Aydın Gün’den öyle çok duydum ki bize büyük salonlar gerek sözünü!

80’li yıllarda içinde 3 tarihi eserin bulunduğu Ayazağa’daki askeri alan İKSV’ye devredildi. 19. yüzyıldan kalma bu üç yapı, Suvari Köşkü, Çinili Köşk ve Ayazağa Kasrı’ydı.

90’lı yıllarda Kültür Bakanlığı ile İKSV arasında bir anlaşma imzalandı. Önce tarihi yapılar restore edildi, derken inşaat ilerledi. Şakir Eczacıbaşı ve birbirini izleyen tüm kültür bakanlarıyla burayı ha bire ziyaret ettiğimi çok iyi anımsıyorum. Bakanlıkla İKSV arasında kâh balayı, kâh kavga yaşanıyordu.

2000 yılında merkezin açılışı planlandı. Daha önümüzde iki yıl vardı: Öyle ya yeni bir çağa yeni bir kültür merkezi. Açılış dünya çapındaki tiyatro/opera/performans dehası Robert Wilson’dan istendi. Konu, Anadolu uygarlıkları olacaktı. Eserin müziği Kudsi Ergüner’den, metnin yazımı da bendenizden istendi… 6 aylık ön hazırlıktan sonra, Kudsi de, ben de New York’a Robert Wilson’un sanat merkezinde cennetle cehennem arasında gide gele bu müthiş sanatçıyla çalıştık!

Sonra… Sonra… Sürpriz! İnşaat mühürlendi! Koruma kurulları yapıyı sakıncalı buldu.

2006’da Ayazağa, İKSV’den Kültür Bakanlığı’na devredildi. Bakanlık görüşme ve ihaleden sonra 2008’de MultiTurk Mall ile anlaştı.

Yeni projenin özellikleri

Ayazağa Kültür Merkezi’nin mimarı Ertun Hızıroğlu’ndan yeni projelerin ayrıntılarını dinliyorum… Açıklamalarında ilk dikkatimi çeken kendinden önce buraya emek vermiş mimarlara saygısı… İKSV’nin danışmanı Doğan Tekeli’nin, ilk projeye imza atan Turgut Alton’u kendi projesini tanıtırken bile yüceltmesi… Yeni proje, hem tarihi dokuyu hem de çevreyi koruyor. Nasıl mı? Eski tasarımdaki konser salonu yıkılmış, yerin altına alınmış. Yeni projede 35 bin metrekare yeraltına gömülmüş… 14 metre toprak altına…

Bunu duyduğumuz anda, herkes birbirine bakıyor. İlk akla gelen, malum deprem, fay hatları! Çok bilenler hemen açıklıyor: Yerin üstü, altından daha riskli… Peki akustik? Mükemmel olacakmış. Müzik eleştirmenleri, akustiği yapacak “ARUP’u” duyunca hemen “şapka” çıkardılar.

İçimden, dünya âlem kültür merkezlerini, en şaşaalı yapılar olarak zirveye çıkarır, bize ise onları gömmek, örtmek, gözden ırak tutmak düşüyor diye geçirmedim değil doğrusu! (Kopenhag’da son üç yıl içinde yapılan ve suyun üzerinde yükselen Yeni Opera binası, Yeni Ulusal Tiyatro binasını görmekten yeni döndüm ya, kıskançlıktan ölüyorum!)

Ertun Hızıroğlu, bu yeni merkezi, “çok yalın, süsü püsü olmauyan” bir yapı olarak tanımlıyor.

Çok amaçlılık ve endişelerim

Bu merkez, hayır alışveriş merkezi olmayacak diye ısrarla vurgulanıyor. Doğrusu herkesin böyle bir endişesi olduğu için bunca vurgulanıyor. Ancak “çok amaçlı” olacak.

Önce içinde neler var, ona bakalım: 3 bin kişinin oturarak, 6 bin kişinin ayakta sığabileceği büyük salon.

1200 kişilik klasik konser salonu. Oda konserleri, konferanslar için 500 kişilik oditoryum. Sinemalar. Galeriler. Kitapçılar. Dükkânlar. Ama sanata, kültüre ilişkin dükkânlar… Örneğin, müzik aletleri satan dükkânlar…

65 bin metrekarelik bu kapalı alanların, salt temsilden temsile kullanılması değil, günün her saati kullanılması amaçlanıyor.

İlk projeden bu yana neredeyse 20 yıl geçmiş, gereksinimler değişmiş, işletmecilik yöntemleri değişmişti. Evet, bunu çok iyi anlıyordum. Ancak yine de bir endişem vardı. Yoo kesinlikle yeraltında salon, deprem falan endişesi değil!

Doğrusu bu “çok amaçlı” sözü beni tedirgin ediyor. Çok amaçlı şeylerin amacından tümüyle saptığını öyle çok gördüm ki!

O büyük salonu ele alalım… Orada pop konseri de dinlenecek, otomobil ya da çamaşır makinesi sunumu da yapılabilecek. Belki de bayi toplantıları… Ticari ilişkilerin, sanat ve kültürü geri plana atacağı ya da sanatsal olaylara asla yer ve sıra kalmayacağı endişem, umarım haksız ya da gereksiz çıkar!

Kaybolan yıllar, kaybolan emekler, kaybolan değerler sonrasında nihayet yaşama katılacağı için ben yine de umudumu diri tutuyorum!