Türkiye'nin tutarlı bir çevre politikası var mı? Maden yasasındaki
değişikliklerle Türkiye'deki bir avuç yaban hayatı alanının da madenciliğe
açılacağını söyleyen çevre örgütlerine göre, 'yok'...
Maden Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklikler, tartışma
yarattı. Tasarıda yaban hayatı koruma sahalarında, su havzalarında ve
zeytinliklerde maden arama, çıkarma ve maden tesisi kurmaya yönelik
izinler verilmesi; madencilikte yerel denetimin önünün kesilmesi eleştiri
konusu. İzinlerde Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu
alınması, insan ve çevre sağlığına zarar verilmediğinin bilimsel-teknik
incelemesi gibi koşullar getiriliyor, ama endişe ve eleştiriler bitmiş değil:
‘Tutarsızlık’ (Doğa Derneği Başkanı Güven Eken):
Türkiye’deki koruma altındaki alanların toplam yüzölçümü 3 milyon 426 bin 210
hektar. (Milli parklar, tabiatı koruma alanları, özel çevre koruma alanları...)
Yaban Hayatı koruma alanını toplamı da 1 milyon 200 bin 926 hektar. Flamingo,
ceylan, Anadolu yaban koyunu, dağ keçisi, ayı, sırtlanlar yaban hayatı koruma
alanları içinde yer alıyor. Son yaşam alanları bu sahalar. Buralarda maden
aramaları yapılması, son yaban hayatının da neslinin tükenmesi anlamına geliyor.
Bu durum AB çerçeve ilkelerine de aykırı. Ciddi bir tutarsızlık söz konusu. Bir
yandan AB çevre müzakerelerini sürdürürken, bu alanların içini boşaltmakla
uğraşıyorlar. Bu aynı zamanda Türkiye’nin çevre politikasının olmadığının da bir
göstergesi.
‘Madenciler dokunulmaz olacak’ (Avukat Arif Ali
Cangı): Yeni kanun, eskisini aratacak. Hazırlanan yasa taslağı yine
çevre sağlığı ve canlı yaşamını koruma kaygısı taşımıyor, tüm izinleri merkezi
yönetime devrediyor. Maden ruhsatlarına kutsallık, madencilere dokunulmazlık
sağlamayı hedefliyor. Bu tasarının yasalaşması halinde, yaşam alanları daha
korumasız hale gelecek, siyasi iktidarın tercihine, küresel maden şirketlerinin
insafına terk edilecek. Tasarı aynı zamanda siyasi iktidarın ekoloji
politikası(zlığı)nı çok net ortaya koyuyor. Örneğin, ruhsat hakkı belediyenin
elinden alınmış ve sadece vali yetkisine verilmiştir. Artık belediye
meclislerinde madencilerin ruhsatları tartışılamayacak. Ankara’dan her şey
çözülecek.
‘Pürüzler ortadan kaldırıldı’ (TEMA Vakfı’ndan avukatı
Ömer Aykul): Bu tasarının sihirli kelimesi ‘kazanılmış haktır.’ Mevcut
maden ruhsatlarının tamamı kazanılmış hak olarak kabul ediliyor. Ülke
topraklarında maden ruhsatı verilmemiş yer yok gibi. Tasarı yasalaşırsa,
(Anayasa Mahkemesi’nin 2009 tarihli) iptal kararı öncesi hukuka tabi olacaklar.
Madencilik faaliyeti önündeki tüm pürüzler kaldırılmaktadır.
3213 sayılı Maden Kanunu 2005’te yürürlüğe girdi.
CHP’nin itirazları üzerine Anayasa Mahkemesi bazı maddelerini iptal etti. Bunun
üzerine yeni bir tasarı hazırlandı. Yeni tasarıda özellikle ‘Madencilik
faaliyetinde izinler’ bölümündeki değişiklikler tartışma yarattı.
Ne değişti?
Yeni tasarıya göre:
*
‘Yaban Hayatı Koruma ve Geliştirme Sahaları’nda, ÇED raporunda
belirlenen esaslara göre madencilik yapılabilecek.
* Su havzalarında,
içme suyu kaynaklarına 1000-2000 metre mesafede patlayıcı patlatmamak,
‘insan ve çevre sağlığına zarar vermemek’ koşuluyla maden aranabilecek,
çıkartabilecek, maden alt yapı tesisi kurulabilecek. Eskiden su havzalarında
madencilik yapılamıyordu.
* Zeytinliklerde ÇED onayı
alınırsa madencilik yapılabilecek. Böylece pek çok maden izinin iptalini
sağlayan Zeytin Yasası etkisiz hale getirilmiş
olacak.
Tasarı hangi aşamada?
TBMM’de
Çevre ve Tarım Komisyonları’ndan geçen tasarı Sanayi
Ticaret Teknoloji Komisyonu’na geldi. Bu komisyondan da geçerse TBMM
Genel Kurulu gündemine gelecek. Tasarıya karşı çıkanlar, Maden
Kanunu’ndaki değişikliklerin ‘Anayasa tartışmaları’nın devam ettiği şu
sıralarda ‘torba yasa’ olarak meclisten apar topar
geçirilebileceğini iddia ediyor.