Amerika'da şehirler trafiğin akışını
kolaylaştırmak için yeşil ışıkları senkronize eder ve sürücüler park yeri
bulabilsin diye dijital uygulamalar geliştirirken Avrupa'da
birçok şehir tam tersini yapıyor. Yani, arabaları açıkça dışlayan çevre
düzenlemeleri yaratıyor. Yöntemler değişiklik göstermekle birlikte amaç belli:
Araba kullanmayı pahalılaştırmak, hatta düpedüz korkunç bir hale getirmek ve
böylece sürücüleri çevreye daha duyarlı ulaşım türlerine yönlendirmek.
Viyana, Münih ve Kopenhag
gibi şehirler birçok sokağı araba trafiğine kapattı. Barselona
ve Paris'te caddelerin şeritleri bisiklet yolları için
daraltıldı. Londra ve Stockholm'de şehir
merkezine girmek isteyen sürücülere ağır ücretler ödetiliyor. Ayrıca son iki
yılda onlarca Alman şehri, yalnızca düşük karbondioksit emisyonlu araçların
girebildiği ulusal bir "çevreye duyarlı bölgeler" ağına katıldı. Benzer
düşüncede olan şehirler yeni alışveriş merkezleri ve apartmanlara müsaade etse
bile otoparklara ayrılan alanı çok katı bir şekilde sınırlıyor. Sokaklara park
etmek ortadan kalkıyor. Son yıllarda Münih gibi eski otomobil
merkezleri bile, California'daki Stanford Üniversitesi'nde
sürdürülebilir ulaşım üstüne uzmanlaşan Lee Schipper'in
sözleriyle, "yaya cennetine" dönüştü.
Avrupa Çevre Ajansı'nda Enerji ve Ulaşım Grubu'nun başında
bulunan Peder Jensen, "ABD'deki şehirlerde araba kullanmayı
kolaylaştırma eğilimi daha ağır basıyor. Buradaysa şehirleri insanlar için daha
yaşanır hale getirmek ve arabalardan bir miktar temizlemek konusunda daha büyük
bir çaba var" diyor. Zürih Belediyesi'ndeki Trafik
Planlama Dairesi, trafiği sürücüler için nasıl işkenceye
çevirebilecekleri üzerine çalışıyor. Şehir merkezine giden yollarda birbirine
yakın trafik ışıkları kuruldu. Eskiden trafiğin kolayca akmasına müsaade eden
yaya alt geçitleri kaldırıldı. Tramvay makinistleri yaklaştıkları trafik
ışıklarına müdahale edip arabaları durmaya zorlayabiliyor. Kalabalık bir meydan
olan Löwenplatz çevresindeki birçok sokakta arabalara izin yok.
İzin olan yerlerde de hızları sınırlanıyor ve yayalar istedikleri yerden
istedikleri zaman karşıya geçebiliyor. Şehrin trafik planlama şefi Andy
Fellmann, "Hedefimiz şehrin kamusal alanlarını yayalara geri
kazandırmak" diyor.
Arabaların icadından önce kurulan Avrupalı şehirlerde yollar dar ve motorlu
araç trafiğine pek uygun değil. Ayrıca, Schipper'in de dediği gibi, petrolün
litresi çoğu yerde 2 dolardan pahalı. Toplu taşımacılıksa genelde gelişmiş.
Dahası, AB'nin Kyoto Protokolü çerçevesinde karbondioksit
emisyonlarını azaltması ve bunun için de araç kullanımını kısıtlaması gerekiyor.
ABD'yse bu sözleşmeyi hiçbir zaman onaylamadı. Fakat şehirler zaten daha temiz
bir hava ve daha az trafik istiyor. 52 yaşındaki Hans von Matt
yirmi yıl araç kullandıktan sonra arabasını satmış ve artık Zürih'te tramvay
veya bisikletle dolaşıyor. Belediye istatistiklerine göre arabasız hane sayısı
son on yılda yüzde 40'tan 45'e çıktı. Von Matt, eskiden ikişer şeritli kalabalık
bir caddeyken şimdi ırmak boyundaki kafeleriyle bir yaya bölgesi olan
Limmatquai için, "Bu yolu kapatıp kapatmamak üstüne büyük
kavgalar yapıldı, ama artık kapatıldı ve insanlar alıştı" diyor. Günümüzde
İsviçre Parlamentosu'ndaki milletvekillerinin yüzde 91'i işe
tramvayla gidiyor.
Yine de şikâyetler yok değil. Jaguar otomobiliyle şehir
merkezine giren Thomas Rickli, "Saatte 20-30 kilometre hızın
üstüne çıkamadığınız birçok bölge var, bu da insanı geriyor" diyor. Fellmann,
araba kullanan bir kişinin Zürih'te 115, bir yayanınsa üç metreküp kentsel alan
işgal ettiğini hesaplıyor. "O yüzden arabayla sokağa çıkanlar başkalarına biraz
haksızlık ediyor" diyor.
Avrupa'daki yeni stratejilerden bir başkası da park etmeyi zor ve pahalı hale
getirmek. Zürih'te yeni bir alışveriş merkezi olan Sihl City,
Brooklyn'deki Atlantic Mall'dan üç kat büyük olmasına rağmen
yalnızca yarısı kadar park yerine sahip. Bu yüzden ziyaretçilerin yüzde 70'i
oraya toplu taşımayla gitmeyi tercih ediyor. Kopenhag'dan
Jensen de ajans binasında bisiklet için 150, araba için sadece
bir park yer olduğunu, onu da özürlü bir çalışanın kullandığını belirtiyor.
New York Belediye Başkanı Michael R. Bloomberg'in
Times Meydanı gibi birkaç yeri "yayalaştırması" tartışmalara
yol açarken Avrupa'da birçok şehir büyük bölgeleri araç trafiğine kapadı.
Fellmann, korkulduğu gibi dükkânlarda işlerin azalmadığını, çünkü yaya
trafiğinin yüzde 30 ila 40 arttığını dile getiriyor.
Trafik ışıklarında yeşilin süresini kısaltıp kırmızının süresini uzatan,
yayaların 20 saniyeden fazla beklememesini hedefleyen Zürihli planlamacılar
trafiği ehlileştirmeyi sürdürüyor. Belediye yetkilisi Pio
Marzolini, "Bizim anlayışımızda arabalar için yeşil ışıkları senkronize
etmek gibi bir şey olamaz. Başka şehirlerdeyken karşıya geçmek için çok fazla
beklediğimi hissediyorum. Bir araba kadar değerimin olmadığı fikrine
alışamıyorum" diyor.