Dünya Gazetesi'nden Leyla İlhan'ın haberine göre, Türkiye seramik sektörü iç pazarda yükselişe geçti. Kapasiteler yüzde 100’lere yaklaştı. Son üç yıldır devam eden yükseliş özellikle kentsel dönüşüm ve yeni bina yapımından kaynaklanıyor. Ancak bu büyümeye rağmen sektör tedirgin. Ulaşım, enerji fiyatları gibi yapısal sorunları çözülmüş değil. Öte taraftan ihracattan iyi sinyaller gelmiyor. Şu anda 80 milyon metrekarelik ihracat gerçekleştiren sektör Avrupa ve Amerika pazarına yönelmiş durumda. Ancak Libya pazarında yaşananlar ve ardından gelen Arap Baharı sektörün Ortadoğu pazarlarını neredeyse bitirdi. Büyük yatırımların başladığı Magrip ülkelerinde (Cezayir, Fas, Tunus) Avrupa Birliği’nin (AB) serbest ticaret anlaşmaları ise tehdit olarak belirdi. Bu anlaşmalar, özellikle Kuzey Afrika ülkeleriyle olanlar gerçekleşirse Avrupa’daki rakipleri bu pazarlara yüzde 5 gibi düşük gümrüklerle girerken, Türk seramiği aynı pazara girişte yüzde 15 – 20 gümrük ödeyerek rekabet gücü kaybedecek. Oysaki Kuzey Afrika, büyük inşaat yatırımları nedeniyle önemli bir pazar. Bir başka yapısal sorun Türkiye’nin düşük gümrük uyguladığı ülkelerin, Türkiye’ye karşı yüksek gümrük uygulamaları…
Kentsel dönüşüm ve inşaat sektörü canlı tutuyor
Yeniden yapılanma ve kentsel dönüşümle birlikte sektörün yaklaşık üç yıldır iç pazarda çok canlı olduğunu dile getiren Türkiye Seramik Federasyonu (TSF) Başkanı Ahmet Yamaner, “İç pazarda bir talep var. Karoda 200-250 milyon metrekarelik bir satış olduğunu tahmin ediyoruz. Akdeniz ülkelerinde karo tüketimi yüksek. İtalya ve İspanya’da kişi başı tüketimin 6 metrekare civarında. Ancak bu ülkelerde tüketim yavaşlıyor. Bizde kişi başı 3 metrekare bir tüketim gözüküyor. Bu çok sağlıklı. Ancak her ne kadar rakamlar yapılan ve satılan konutun birbiriyle dengeli olduğunu söylese de bundan sonra nasıl gideceği konusunda biraz tereddütler var. 2015’te 2 milyon konut yapılırken 1.5 milyona yakın kısmı satıldı. Elde bir konut stoku görünmüyor. Satışların bir kısmı birinci elden alıp 2. kez satış şeklinde. Yatırım amaçlı bir hareket de var. Konut yapımı aynı hızda devam ettiği için talep geliyor. Burada önemli olan sistemin tıkanmaması” dedi.
Ortadoğu azaldı, Avrupa ve Amerika’ya satıyoruz
Libya krizi ve Arap Baharı'nın Türkiye’ye “Arap kışı” gibi geldiğini anlatan Ahmet Yamaner, “Suriye ile Irak’taki olaylar nedeniyle bu bölgelere yapılan ihracat azaldı. 80 milyon metrekarelik ihracatın sağlık gereçlerindeki önemli bir kısmı Avrupa’ya yapılıyor. Karoda ise Amerika’ya ihracat var. Sağlık gereçlerinde ithalat neredeyse yok. Karoda Çin’den 3.5 milyon metrekarelik bir ithalat yapılıyor. Çine karşı Türkiye gözetim uyguluyor. Hem Çin’in Türkiye pazarına karşı isteksizliği hem de gözetim nedeniyle Çin’den gelen ithalat 7-8 milyon metrekarelerden 3.5 milyon metrekarelere geriledi” diye konuştu.
Yakın pazarlara girişte gümrük duvarları yükseliyor
AB’nin üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşmalarının dış pazarda tehdit yarattığına dikkat çeken Ahmet Yamaner, “AB ülkeleri Türkiye’yi sadece ithalatta dahil edip gidip bizden bağımsız İran’la görüşüyor. Yani bu durumda biz üçüncü ülkelere AB ülkelerinin ihracat koşularını uygulamak zorundayız. İhracata geldiğin ise o devletler bize AB ihracat şartlarını uygulamakta serbestler. Libya ve Mısır hariç Fas, Cezayir, Tunus gibi Kuzey Afrika ülkeleri dahil ediliyor. Bu bize büyük bir dezavantaj getirecek. Çünkü İtalya gibi AB ülkeleri yüzde 5 düşük gümrükle bu ülkelere girerken biz yüzde 15 ila 20 arasında bir gümrükle girmek zorunda kalacağız. Şu anda Cezayir’de çok büyük yatırımlar var. ABD – AB arasında görüşmeleri devam eden Transatlantik Serbest Ticaret Anlaşması’na Türkiye dahil olmak istiyor. Ancak bu Türkiye’yi çok büyük ölçüde etkilemez. Şu anda bize ve Avrupa’ya yüzde 5 gümrük uyguluyor. Anlaşma olursa seramik sektörü için yüzde 5 dezavantaj olacak” dedi.
“Rakip ülkelerle gümrüğü doğru uygulamak zorundayız”
İran’ın Türkiye’ye yüzde 70 gibi yüksek oranda gümrük uyguladığını anlatan Yamaner, buna karşın Türkiye’nin İran’a uyguladığı gümrüğün yüzde 5-6 olduğuna dikkat çekti. Ekonomi Bakanlığı’na durumu anlattıklarında, anlaşma gereği kademeli olarak indirileceği bilgisini aldıklarını belirten Yamaner şöyle konuştu: “2023 yılı için 500 milyar dolar ihracat hedefi koyan Türkiye’nin kapılarını açacak olan en önemli konu gümrük… Yalnızca rekabetçi fiyatlarla üretmek yeterli değil. Onun arkasından nakliye ve gümrük geliyor. Bu nedenle bizim önce rakip olduğumuz ülkelerle gümrüğü doğru uygulamak en büyük sorunumuz” diye konuştu.
Enerji fiyatı yüksek rekabet gücünü azaltıyor
Sektörün enerji fiyatları konusunda sorun yaşadığını anlatan Yamaner, şöyle konuştu:
“2011’den bu yana gaz ve petrol fiyatları konusunda analiz yaptırdık. Petrolde yüzde 70, gazda ise yüzde 50 düşüş olmuş. Dünyada gaz ve petrol fiyatları birbiriyle endeksli. Avrupa pazarında bir numaralı rakibimiz İtalyanların zaten nakliyeden, marka imajından, dağıtım teşkilatını ele geçirmelerinden dolayı üstünlükleri var. Enerji girdi olarak sağlık gereçlerinde yüzde 25, karoda yüzde 35 paya sahip. Dolayısıyla bu paylardaki enerji girdisini bizden daha ucuza kullanmaları, bizim işçilikten gelen avantajımızı kaldırıyor. Rekabet edemeyiz. Ankara’ya bunu söyledik. Bize dünyadaki enerji fiyatlarını çıkarıyorlar. Fakat onların hiçbiri reel değil. Global doğrular. Doğru olan bunu kullananların fiyatları.”
İç pazar durursa karo üreticisi zorda kalır
İç piyasada üreticinin şu anda mutlu olduğunu dile getiren Yamaner, dış pazarlarda ise 100 milyon metrekare olan ihracatın 80 milyon metrekarelere gerilediğini belirtti. “İç pazarda işler yolunda olduğu için çok fazla şikayet duyulmuyor. Ancak olası bir iç pazar daralmasında sağlık gereçlerinin Avrupa’ya ihracat şansı var, bir şekilde ayakta kalma şansı var. Ancak Amerika’ya ihracat yapmaya yeni başlayan karo sektöründe yer alan 24 firma arasında çok fazla rekabet yaşanıyor. 200 milyon metrekare tüketimi olan Amerika sadece 50 milyon metrekare üretiyor. Kalanı ithalatla karşılıyor. İşini iyi bilen firmalar için bu pazar bir fırsat. Tanıtım grubu oluşturduk. Her ihracattan binde 2’lik kesintiyle fon aktarıyoruz. 2 milyon dolara yakın paranın birikti. Ancak Ekonomi Bakanlığı kendi parasıymış gibi davranıyor. Turquality hem sektör hem de devlet tarafından iyi anlaşıldı. 7 firmamız programa dahil. Ancak sağlık gereçleri ve karo sektöründe 28 büyük firma var” dedi.
Seramiğin yerli girdi kullanan emek yoğun bir sektör olduğuna işaret eden Ahmet Yamaner, 25 bin kişiye direk istihdam sağladıklarını belirtti. Türkiye’nin seramik ve sağlık gereçlerinde bölgesinde çok iyi bir üretici haline dönüştüğünü ve yıllık 1 milyar dolarlık satış yapar hale geldiğini aktaran Ahmet Yamaner, “UNICERA fuarı, Türkiye ile birlikte İtalya, İspanya, Almanya ve Moskova gibi sadece 5 yerde yapılıyor. Sektörün en güçlü fuarını tanıtım fonunu kullanarak artık dış pazar yönelik hale getirmek istiyoruz. İhracat yapan firmalar bu fuara katıldığında ihracat desteği verilmesini bekliyoruz” diye konuştu.
Avrupa’ya navlunlar 1500 euroya çekilmeli
Sektörün nakliyesinde ise iki temel sorun yaşanıyor. Artık büyük toptancıların minimumda stok tutarak çalışmak istediğini dile getiren Ahmet Yamaner, “Minimumda stokla çalıştıkları için ürünü sizden en hızlı şekilde almak istiyor. En hızlı şekil deyince deniz yoluyla gönderdiğimizde Roterdam’a Amsterdam’a gümrükleri de içine koyduğumuzda 10 günde İtalya’ya ise 5 günde ulaştırabiliyoruz. Deniz yolu bazen 15-20 günü de bulabiliyor. Yani gemi makul bir yol değil. Bize kalan20 tonluk konteynırlarla karayoluyla 1200-1300 euroya ulaştırmak. Ancak burada da mevsimsel etkilere bağlı olarak yine fiyatlar yükselebiliyor” dedi. Kümelenme ya da kooperatif yoluyla bu konuda bir noktaya varılmanın mümkün olduğunu deli getiren Yamaner şöyle konuştu, “Çünkü bu bizim dengemizi bozuyor” dedi. Bu konuda teşvik olmasının önemine de değinen Yamaner, “Bu teşviki bize mi verir, ihracatı yapan nakliye şirketine mi verir buna bir çözüm bulunması gerekir. Böylece 2 bin euro civarında olan nakliye fiyatları 1500 euro civarına indirilebilirse biz İtalya, İspanya ve Polonya’ya karşı eşit şartlara geliriz. 30 milyon metrekare karo, 60 milyon metrekareye yakında seramik sattığımız temel pazarımız Avrupa’ya giden malı bir yöntemle ucuzlatmamız lazım.”
SERSA Başkanı Özkaya:
Karayolu ile demiryolu fiyatları aynı gibi
Lavabo, lavabo ayağı, klozet gibi ürünlerin üreticilerinin örgütü Seramik Sağlık Gereçleri Üreticileri Derneği’nin (SERSA) Yönetim Kurulu Başkanı Kürşad Noyan Özkaya da sektörün nakliye sorunlarına dikkat çekti. Limanlarda rekabet olmayışının fiyatlara yansıdığını belirten Özkaya, “Sanayi mallarında rekabetten kaynaklı tüketicinin çok fazla avantaj sağladığı güzel örnekler var. Ama hizmet konusunda sanayiye destek olan sektörlere baktığımızda bunu göremiyoruz. Karayolu ile demiryolu taşımacılığı arasında pek fark yok. Örneğim Kayseri’den Mersine karayoluyla 1200 TL’ye taşıyorsak, trenle bunu 1050 TL’ye taşıyoruz. Arada çok cüzi bir makas var. Her yerde böyle. Bunun nasıl belirlendiğini bir sanayici olarak soramıyoruz. Sanayici rekabet unsurlarından faydalanamıyor. Bu nedenle demiryolunu sınırlı kullanıyoruz. İç pazarda olduğu gibi ihracatta da gemi ve tır kullanıyoruz. Türkiye’den karayoluyla Almanya’ya 7 günde ürün ulaştırabiliyoruz. Ancak burada mevsimsel bazda çok fazla değişim oluyor. Konteyner başına 1.200 euro olan fiyatlar 4 bin eurolara çıkabiliyor. Alıcı ise bu farkı ödemek istemiyor” dedi. Sektörde üretim ölçeklerinin büyüdüğünü, artık en küçük firmanın bile 1 milyon metrekarelik üretim noktasına geldiğini anlatan Özkaya, sektörün dünya çapında üretim yapma noktasında olduğunu söyledi. Ancak hammadde kaynaklarına yakınlık nedeniyle fabrikaların büyük bölümünün batıda bulunduğuna dikkat çeken Kürşad Noyan Özkaya, “Böyle olunca da fabrikalarımız bölgesel teşvik kapsamı dışında kalıyor. Bu fabrikaların yeni teknoloji ve bakıma ihtiyacı oluyor. Daha az teşvik verilerek bu fabrikalar bir nevi cezalandırılıyor. Bu nedenle sektörel teşviklerin de verilmesi gerekiyor” diye konuştu. Özkaya, sadece Kuzey Afrika ülkelerinin değil Türk cumhuriyetlerinin de Türkiye ürünlerine karşı yüksek vergi uyguladıklarını söyledi. Seramik sağlık sektöründe kullanılan kili daha önce Bilecik bölgesinden tedarik ettiklerini aktaran Özkaya, “Buradaki kaynaklar azalmaya başlayınca yeni kaynak arayışı ortaya çıktı. İthal killeri de harmanın içine koymak zorunda kaldık. İngiltere, Ukrayna ve Bulgaristan’dan işlenmiş rafine killer getiriyoruz. Ancak bunlar pahalı ürünler” dedi.
Germiyan Saatçioğlu:
Şile killeri için 2020’ye kadar izin çıktı
Şile’de sektöre 50 yıl yetecek kil kaynakları olduğunu, bunların kullanımı ile ilgili sıkıntının geçici olarak aşıldığını ve 2020 yılına kadar çıkarma izni verildiğini anlatan Türkiye Seramik Federasyonu Genel Sekreteri Germiyan Saatçioğlu, “Bilecik Sögüt’te kaynaklar azalıyor. İngiltere ya da Ukrayna’dan getiriliyor. Ancak Kaynak Kullanma Destek Fonu’ndan (KKDF) muaf ürünler listesine bizim kullandığımız hammaddeler konulmadı. Vadeli aldığımızda yüzde 6 KKDF ödemek zorundayız. Sektörün kullandığı yan malzemeler kapsam dışına çıkarılmışken hammaddeler maalesef kapsam içinde kalmış. Birçok firma, bu yüzden hammaddeyi peşin almak zorunda kalıyor. Bakanlığa müracaat ettik. Bir dahaki yasal düzenlemede konuyu dikkate alacağız, dediler. Bilecik Söğüt’te kaynaklar azaldığından beri özellikle vitrifiye seramiklerde ithal hammadde kullanma oranı yüzde 30’lara çıktı” dedi. Lojistikten sonra en önemli sorunlardan birinin de enerji maliyeti olduğunu belirten Germiyan Saatçioğlu, “Bakanlığa enerji fiyatları yüksek deyince, Avrupa fiyatları karşımıza çıkarılıyor. Avrupa’da da bu kadar, hatta daha az deniliyor. SERKAP ve SERSA olarak merkezi Brüksel’de olan sektör kuruluşlarına üyeyiz. AB mevzuatını yakından takip ediyoruz. Avrupa’da enerjinin vergilendirilmesi diye bir direktif var. Cam, çimento, seramik gibi minerolojik proseste kullanılan enerjiden vergi alınmıyor ya da yıl sonunda kurumlar vergisinden muaf tutuluyor. MW’ı 80 eurodan 60 euroya geliyor. Bu nedenle Avrupalı rakiplerimiz KW saatini 6 euroya kullanırken, biz 10 euroya kullanıyoruz. Ancak bakanlık AB’nin bu düzenlemesini dikkate almıyor” diye konuştu.
Sektörde ne konuşuluyor?
● Libya krizi ve Arap Baharı'nın Türkiye’ye “Arap kışı” gibi geldi. Sektör Doğuda pazar kaybetti.
● AB’nin üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları dış pazarda tehdit yaratıyor.
● İran Türkiye’ye yüzde 70 gibi yüksek oranda gümrük uygularken Türkiye, İran’a yüzde 5-6 gümrük uyguluyor.
● Enerji fiyatları yüksek. AB’nin muafiyetle ilgili direktifl eri uygulanmıyor.
● Navlun yüksek. Demiryolu ulaşımı avantajlı olmuyor. Limanlar pahalı.
● Kil hammaddesinde Şile killeri ile sorun geçici olarak çözüldü ancak 2020’den sonra ne olacağı belirsiz. Sektör hammaddelerinin ithalatında KKDF var. Bu da peşin ithalatı teşvik ediyor.
● Fabrikalar genellikle Batı bölgelerinde. Bu da teşviklerde sektörü dezavantajlı kılıyor. Sektörel önlem alınması gerekiyor.