''Yeter!.. Bu kent bizim... Başka Lara Kumul Ormanı Yok... Gücünü göster, mitinge katıl!...''. Bu çağrı, Antalya'nın elde kalan son kıyı parkı Lara'nın da ''turizmcilere tahsis''ine karşı çıkan ''kent ve çevre dostları''nın ilanlarında vardı...
Geçen cumartesi Tonguç Caddesi'nden yürüyüşle başlayıp Muratpaşa Mahallesi'ndeki eski lunapark karşısında gerçekleşecek mitinge katılmaya hazırlanan Antalyalılar, aynı sabah gazetede şu haberi okudular; ''Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Lara'nın ihalesini, tepkiler üzerine iptal etti...'' (Sabah-10 Haziran 2006)
Habere göre 3500 dönümlük kıyı parkının m2'si 3 YTL'den Limak İnşaat'a verilmesi ''ucuz'' bulunduğundan Bakan Koç onaylamamış ve ''kamu vicdanı tahsisin yenilenmesini gerektiriyor..'' demişti... Ne var ki Sabah'ın bu manşeti de ''Lara mitingi''ni durdurmadı. Düzenleme Komitesi Sözcüsü ve Mimarlar Odası Antalya Şubesi Başkanı Osman Aydın şunları söylüyordu: ''Önemli olan kaça ihale edildiği değil... Lara'nın halkın elinden alınmasına karşıyız...''
Aslında 1980'lerden bu yana hep aynı filmi seyrediyoruz. ''Özelleştirme'' politikasının ''arazi pazarlaması''yla sürdürüldüğü birçok örnekte başlıca tartışma konusu kamu alanlarının ''ucuza gitmiş'' olmaları... Oysa bir daha elde edilemeyecek olan bu alanlar ''pahalı''ya bile verilseler, sonuçta ''gitmiş'' oluyorlar...
Siyasilerin yanı sıra ''medya''nın geniş kesimi de halka ait doğal ve kültürel alanların ''satılması''nı değil; ''düşük fiyat''larla ya da ''yandaş''lara verilmesini eleştirerek ''muhalefet'' (!) yaptıklarından, temel yasaları 12 Eylül döneminden kalma ''talan politikaları'' tüm iktidarlarca adeta ''kesintisiz'' sürdürülüyor...
Turizme 'feda' olmasın
İşte böylesi bir ''sürdürülebilir yağma''cılığın son örneklerinden ''Larapark'' projesine karşı direnişe geçen Antalyalılar basın açıklamalarında diyorlar ki:
''Biz Antalyalılar 25 yıldır, ülke ekonomisi ayakta kalsın diye her şeyimizi turizme feda ettik. Falezlerimizi, tarım alanlarımızı, ormanlarımızı, kumsallarımızı, kıyılarımızı ve daha birçok kentsel, kültürel, doğal değerlerimizi...''
Mitingi düzenleyen ''Lara'yı Kurtarma Kurulu'' da bu kez ''temalı park'' denen uygulamayla işgal edilmek istenen doğa hazinemiz için şunları belirtiyor: ''Disneyland türü temalı ve eğlence parkları her yerde yapılabilir. Oysa günümüze kadar korunarak gelmiş ve yaşayan ekosistemin ender örneklerinden biri olan bu denli geniş ve bozulmamış bir kumul parkı, ne ülkemizde ne de dünyanın bir başka yerinde var...''
Nitekim Lara'nın bu çok özel niteliği göz önüne alınarak ve kentteki sivil, uzman, demokratik kurumların da görüşleriyle geçen yıllarda hazırlanan ''halka açık dinlence ve koruma alanı'' planlaması ''doğru'' bir karardı. Şimdi bunu da geçersiz kılan ''tematik yapılaşmaya açık'' ihale metrekaresi kaç liraya yapılırsa yapılsın, sonuç, ''ülke zenginliğini tüketmek'' değil midir?
Ankara baskını
İşte bu gerçeği aylardır ''Hükümet''e anlatmaya çalışan Antalya'daki sivil kurumlar ve meslek odaları, sayısız açıklama ve etkinliğin ardından geçen ay ''11 otobüslük'' bir ''konvoy''la Ankara'ya da giderek 16 Mayıs 2006 Salı günü Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın önünde yaklaşık ''400 kişi''nin katılımıyla bir ''basın toplantısı'' yaptılar...
''Lara için Ankara'dayız'' adlı eylemde önce Anıtkabir'i ziyaret ederek Ulu Önder'e ''Türkiye'nin güzelliklerini koruma'' sözü veren katılımcılar, basın toplantısında şunları da vurguladılar: ''Tahsisle gerçekleşecek düzenlemeden halkın da yararlanacağını belirten Bakanlık inandırıcı olamıyor. Çünkü Antalya'da bugüne dek aynı koşulla verilen kamu arazilerindeki tesislerden hiç biri halka açık değil...''
Bakalım Lara'nın kaderini ellerinde tutanlar; bu dünya cennetimizin ucuza ya da uygun fiyata gitmesini değil; ''hiç gitmemesi'' gerektiğini ne zaman önemseyecekler?...