“El atsa, bir lahzada çölleri abad eder, Her işinde münkesirdir, bin
kalbi birden şad eder, Öyle bir insan ki, işlerken düşünmez kârını, Arkan
adında buldu memleket imarını.”
Şiir Yahya Kemal Beyatlı’nın... çölleri “abad” eden,
“kâr”ını değil, memleketin imarını düşünen “Arkan” ise arkadaşları arasında “Şık
Seyfi” olarak anılan Seyfi Arkan... İstanbul’daki “Florya Deniz
Köşkü”nden Ankara’daki “İller Bankası”na, Tahran’daki “Büyükelçilik binamız”dan
Zonguldak’taki “Emekçi Evleri”ne kadar, Cumhuriyetin kuruluş dönemine ait önemli
kamu projelerine imza atan Arkan, neden fazla tanınmaz? Dahası, neden
“Atatürk’ün mimarı” olduğu bile merak edilmez?..
Mimarlar Odası, çağdaş mimarlığımızın önderlerini anma
programına Seyfi Arkan’ı almasaydı, bu sorular akla bile
gelmeyecekti. 22-23 Ocak’ta İstanbul’da düzenlenen “Modernist Açılımda
Bir Öncü” sempozyum ve “sergi”siyle Arkan, sadece “anımsanmış” olmadı;
vaktiyle “çekişti”ği okuluyla da yeniden buluşması sağlandı. Etkinliğin ev
sahibi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ydi (MSGSÜ),
sempozyum da hakkında “olumsuz” raporlar yazmış “Sedat Hakkı
Eldem”in adını taşıyan salonda yapıldı...
‘Yarışmalar’ın yıldızı
Seyfi Arkan birçok “Cumhuriyet Yapısı”nın mimarı olmasını hangi özelliğine
borçluydu?
Soyadını, “Senin kanında ar var” diyerek belirleyen, hatta kızı “Sur”un da
isim babası olan Atatürk’le yakınlığından ötürü devletçe “kayrıldı”ğını sananlar
vardı. Sempozyumun “çerçeve konuşma”sını yapan İlhan Tekeli bunun “gerçekçi”
olmadığını belirterek onca önemli binayı tasarlayabilmesinin “sadece kendi
yetenekleri ve başarıları”nın sonucu olduğunu anlattı, çünkü Arkan, yapıtlarının
çoğuna “resmi sipariş”le değil, “mimarlık yarışmalarını kazanarak” imza
atmıştı…
Bu gerçeğin, Akademi’deki hocalığında bile yadsındığını anlatan Prof. Ataman
Demir, okulun arşivinden belgelere dayanarak, “aslında bastırılmış bir mimardı”
diyor ve ekliyordu: “Mimarlık eğitimindeki etkisini azaltmak için şehircilik
hocası yaptılar. Onca önemli binasındaki sanatsal birikimini mimarlık
öğrencilerine aktarmasını engellediler.”
Cumhuriyet gazetesinin 6 Ağustos 1928 tarihli baskısındaki “18 Efendi
Sanayi-i Nefise Mektebi’nden Mezun Oldu” başlıklı haberin fotoğrafında Seyfi
Bey’le Sedat Hakkı Bey “birlikte”ler… Sınıf arkadaşı Sedat Hakkı, 1940’larda
Mimarlık Bölümü “şef”iyken Akademi Başkanı’na yazdığı “özel” mektubunda Arkan
için diyor ki, “istidatlı (yetenekli) değil, muallim olamaz”!..
Bu “çekince”ler daha önce de olmalı ki Arkan 1935’te mimarlık değil,
“Urbanizm Muallimi” (şehircilik öğretmeni) unvanıyla göreve başlatılmıştı.
Yardımcısı olduğu Prof. Ernst Egli, Almanya’daki Hitler faşizminden kaçarak
Atatürk Türkiyesi’ne sığınan mimar-şehirci akademisyenlerdendi. Arkan’ın
şehircilik öğretmenliğinin “ölümüne dek” sürdürdüğünü anlatan Ataman Demir,
yaşamının son dönemlerini ekonomik zorluklar içinde geçirdiğini, yine arşivdeki
“icra” yazışmalarıyla belgeledi...
Konuşmacılardan Prof. Dr. Şengül Öymen Gür ise mesleğinin ilk yıllarını
Avrupa’da geçiren Arkan’ın mimarlık anlayışı için “klasik bir modern” tanımını
yaparak şunu vurguladı: “Avrupa’yı yakından tanıyarak mimarlığa başladı ama
gördüklerini asla taklit etmedi; öğrendiklerini, kendi duyguları ve yorumlarıyla
kimlik kazandırarak uyguladı”…
‘Tek parti’nin özeni
Osmanlı döneminin ünlü “matematikçi”lerini yetiştiren “Gelenbevi” ailesinden
olan Arkan, 1904’te Üsküdar’da doğdu. Fransız Mektebi’ni ve Galatasaray
Lisesi’ni bitirdikten sonra Sanayi-i Nefise Mektebi’ne (Devlet Güzel Sanatlar
Akademisi) girdi. Dönemin ünlü mimarları Vedat Tek’in ve G. Mongeri’nin
öğrencisiydi.
Mesleğe adım atar atmaz ‘Çanakkale Abidesi yarışması’nın birincisi olunca,
dönemin diğer başarılı mezunları Sedad Hakkı, Zeki Sayar, Şevki Balmumcu, Burhan
Arif ve Emin Hakkı Onat’la birlikte Almanya’ya gönderildi. 1933’te yurda dönünce
Mısır Krallığı hanedanından Prenses Nermin Hanım’la evlendi. 1934’te açılan
‘Çankaya Hariciye Köşkü Yarışması’nın da birincisiydi...
Sempozyumun yürütücüsü Ali Cengizkan Arkan’ın, özellikle Adana ve İzmit’teki
“halkevi” binalarını tanıtırken her iki yapının da “tek parti” vurgulamasıyla
adeta “küçümsenen” o dönemde, mimarlık sanatına verilen önemi belgelediğini
şöyle anlattı: “Her vilayete, her kasabaya, her köye, halkevleri ve halkodaları
yoluyla ‘aydınlanma’ hizmetinin götürülmeye çalışıldığı bir dönemde ortaya çıkan
bu yapılar, gerek düşünce olarak belirlenişleri ve programlarının elde
edilişleriyle, gerekse üretim süreçlerinin planlanması ve yürütülmesiyle, modern
bir düşünce ve örgütlenme sürecine ışık tutmaktadır.”
1966’da yitirdiğimiz Seyfi Arkan’ın yaşamı ve yapıtlarından oluşan sergi
MSGSÜ’nün Osman Hamdi Salonu’nda 15 Şubat 2010’a kadar açık kalacak...