Sayın Başbakan, partisinin ya da hükümetin İstanbul için
tasarladığı bayram hediyesini açıkladı: “Ataşehir’e Selimiye!”
Anadolu yakasında bir Selimiye vardı. Yeni Selimiye kışla değil, Mimar
Sinan’ın ikinci Osmanlı başkenti Edirne’deki görkemli
eserinin tıpkısı olacak. Restorasyonu biten ve hizmete açılan Süleymaniye’den
sonra “Karşıyakaya” da böyle bir eser yapılabilir mi? Evet! Yakışır mı?
Tartışmalı! Yapılmalı mı? Hayır!
Fikir projesini açıklayan Başbakan’ın seçim yatırımından çok, ülke çapında
bir eğilim yoklaması yapmak istediğini; şehirci, mimar ve sanatçılardan,
yazar-çizerlerden görüş ve öneri beklediğini sanıyorum. Konuyu Doğan
Kuban’a önermiştim; biraz ağırdan alınca, yazmak bana düştü. Karşı
çıkılsa da siyasi/ milli (!) iradenin kararından dönülmeyeceğini biliyorum.
Hedefim, hükümeti niyetinden caydırmak değil, düşünmek ve seçenek önermek.
Türk Kültürü Merkezi
Kanuni’nin Hassa Mimarı Koca Sinan’ın 16. yüzyılda üstün bir tasarım
ustalığı, kusursuz bir taş işçiliği ve sınırsız devlet desteğiyle
gerçekleştirdiği eserin tıpkısı, bugünün inşaat teknolojisi ile yapılabilir
-tabii önşartlar sağlanırsa. Ne var ki özgün esere benzettiğimiz sürece
taklitten, kopyadan öteye geçemeyiz. Sinan’dan esinlenerek Tokyo’da cami
formunda inşa edilen Türk Kültür Merkezi’ni duyanlar olmuştur da
tartışmalı bir yeniliğini bilen var mıdır- zemin kattadaki imam hatip okulu
dışında?
Taklit, geleneğe saygılı, başarıya tutkulu, demokrasiye hevesli ülkemizde
Sinan’la bağdaşmayan bir davranıştır. Kubbeli yapıların gizemi, yarım kürenin,
yarım, çeyrek ve sekizlik küçük kubbelerle dengelenip geometrik olarak, çemberin
kareyle taşınmasıdır. Mimar Sinan, Şehzade’de 8,
Süleymaniye’ de 2 ve ustalık eseri Selimiye’de
8 çeyrekle sorunu çözmekle yetinmemiş, Mihrimah Sultan
Camii’nde çeyrekleri de kaldırıp uykularını kaçıran bir cesaretle,
kubbeyi doğrudan dört duvara oturtmuştur. Mekânın bütünlüğüne hayran kalan
Bizans tarihçisi bir konuğumuz, eserin mimarıyla tanışmak isteyince, rehberimiz
Behçet Ünsal Hoca, nezaketle, “Biraz önce, Süleymaniye’de
türbesinin önünden geçtik” demişti.
Selimiye’nin Ataşehir’deki kopyası
Her eserinde özgün çözümler deneyen Sinan’ı kopyalamak, Usta’ya saygı değil
saygısızlık olur. Stadyumların açılır-kapanır kubbelerle örtüldüğü günümüzde
kopyalamak marifet sayılmaz. Mimarlar, sanatçılar Roma’daki
Pantheon’dan ve Michelangelo’dan çok
Floransa’daki Brunelleschi kubbesiyle ilgilenir.
Trakya düzlüğünde bir sanat anıtı olarak dimdik ayakta duran Selimiye’nin
Ataşehir’deki kopyası?.. Sorunu tersinden okursak: Selimiye’nin çevresine
Ataşehir’in TOKİ bloklarını, holdinglerini, AVM’ lerini, gümrük depolarını, TIR
parklarını dikecek olsak, Kültür Varlıklarını Koruma Kurulları
ne derdi, acaba? Kopyalama konusunda da yetkileri olmalı herhalde.
Süleymaniye’nin restorasyon bütçesini bilmiyorum. Yeni Selimiye’nin ön keşif
bedelinin 3-5 katını alalım, finansmanı 10-15 yıla yayalım, bulacağımız
maliyetin sıfırlarını saymakta zorlanırız. Bir inşaat ve örgütleme dehası olan
Sinan, yüzyılın mimarbaşı, başmühendisi ve tam yetkili bayındırlık bakanı idi.
Ataşehir Selimiye’nin yapımını tek başına üstlenecek ya da konsorsiyumları
yönetecek ikinci bir Sinan bulunabilir mi?
İslamabad Camii
Pakistanlılar, uluslararası işbirliği ile gerçekleştirilen İslamabad
Camii ve Külliyesiyle haklı olarak övünür: “Biz yaptık” derler.
Dalokay’ın önerisine uyarak betonu kendi elleriyle
dökmüşlerdir. Konsorsiyumların yapacağı yeni Selimiye’de acaba bizlere de
övünebileceğimiz bir iş kalır mı?
Özetle, Selimiye’yi kopyalamaktansa, Sinan mirasına layık çağdaş bir cami
yapabiliriz. Gökkubbe altında hiçbir yapı büyük değildir. Ataşehir’e öyle güzel
bir cami yapalım ki, UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası
listesine girsin, gelecek kuşaklar onunla da iftihar etsin, ona sahip
çıksın.
Köprü ayağındaki Ortaköy Camii Barok geleneğinin başarılı
örneklerinden biridir. Camiyi inceleyen Parisli konuğum Mimar
Balyan’ın Güzel Sanatlar’da eğitim gördüğünü hatırlattı.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ek hizmet binaları yanında yükselen cami
inşaatını bir süredir izliyorum. Bu eser cami yapımında kesme taştan betonarmeye
geçişin ileri bir aşaması sayılabilir. Merkezi kubbeyi taşıyan yarım, çeyrek ve
sekizliklerin görevini beton yapıdaki çelik çubuklar üstlenmiştir. Kopyalayıp
İstanbul’a taşıyamayız; ama bu uygulamadan yola çıkarsak, sanırım, Ataşehir
Camii’nin Sinan geleneğine yakışan -en azından aykırı düşmeyen- tasarım
ilkelerini bulabiliriz.