İşte Özdemir'in yazısı...
Asıl Tehlikenin Farkında mısınız?
Türkiye’nin ciddi bir demokrasi sorunu var, haklısınız. Türkiye’nin hâlâ çözülememiş bir Kürt meselesi var, doğrudur. Türkiye’nin dört bir tarafında başının dertte olduğu komşuları var, aynen öyle. Gelin görün ki Türkiye’nin başka dertleri de var. Sıradan hayatlarımızı kilitleyen, bizi çaresizliğe sürükleyen, görmezden geldiğimiz, bir kader gibi yaşamayı tercih ettiğimiz dertler. Mesela Türkiye’de kentsel dönüşüm düne kadar sıradan bir olay olarak gördüğümüz trafik meselesini içinden çıkılmaz bir aşamaya getirmek üzere. Şehirlerin kontrolsüz ve plansız büyümesinin faturasını son zamanlarda en somut trafikte görüyoruz. Başta İstanbul olmak üzere pek çok şehirde farkındaysanız tuhaf bir trafik sıkışıklığı yaşanmaya başlandı. Eskiden de bir trafik sıkışıklığı vardı ancak daha öngörülebilir, kontrol edilebilir bir trafik sıkışıklığıydı. Oysa şimdi mesela iki köprüde bozulan iki araç 14 milyonluk bir şehrin trafiğini felç edebilecek bir aşamaya geldi. Düne kadar yarım saat süren mesafeler artık bir buçuk saatte alınmaya başlandı. İşin kötüsü, bu sıkışıklığın kısa vadede çözümü yok. Hatta daha da artacak.
Hafta sonu Antalya’da ikincisi yapılan Mimarlık Bienali’nde katıldığım panelde ne yazık ki ünlü mimarlar, şehir bölge planlamacıları ve akademisyenler de aynı görüşteydi.
Yükselen binalar nedeniyle arkasında kalan asıl sorunları konuşamadık. Bakın şu anda İstanbul’un bir numaralı problemi trafik oldu. Her ne kadar gazetemiz yazarlarından Sevgili Koray Çalışkan’ın hesap kafasına yatmasa da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın seçim kampanyasına toplu taşıma vaadi ile başlaması bir rastlantı değil. CHP İstanbul aday adayları hâlâ kim daha yakışıklı ya da kim daha CHP’li diye yarışadursun Kadir Topbaş yerel seçim çalışmalarına trafik meselesi ile başlamış durumda. Üstelik anladığımız kadarı ile tek çözümün toplu taşıma olduğuna da ikna olmuşa benziyor.
Bugün trafikten sonra başta İstanbul olmak üzere pek çok şehrin bir diğer sorunu, kuşkusuz yeni oluşan yaşam biçimi ve bunların toplumsal hayata etkileri olacaktır. Nicedir yeşil alanlarda değil, AVM’lerde gezen, buluşan, takılan bir toplum olduk. Yaşam biçimimiz köklü olarak değişiyor. Bakın bunu da tartışamıyoruz. Gelecekte bizleri nasıl bir İstanbul, nasıl şehirler ve nasıl bir yaşam biçimi bekliyor, buna da cevap yok.
Türkiye’de anaakım medyada Radikal gibi bir-iki örneği saymazsanız ne yazık ki ‘Başbakan bugün ne dedi?’ telaşından bir türlü bu konulara konuşmaya zaman kalmadığını görüyorsunuz.
İşin daha da üzücü yanı, bunun da bir rastlantı olmadığını öğrenmek olmalı. Anaakım medyadan araştırmacı gazetecilerin tasfiyeleri, medyanın içinin boşaltılmasının ardından da ‘Kentsel Dönüşüm’ün gölgesi beliriyor.
Müteahhit devlet
Bugün kentsel dönüşüm dediğimiz ‘şey’ aslında Türkiye’de ekonominin de motoru olarak gözüküyor. İnşaat sektöründeki büyümeye paralel bir ekonomik büyüme var. Devlet TOKİ üzerinden ülkenin en büyük müteahhidine dönüşmüş durumda. Yer gök her yer inşaat. Bu inşaatlaşmanın arka planının neredeyse hiç sorgulanmaması da ilk bakışta tuhaf gelmesin. Bunun bir rastlantı ya da mesleki bir ihmalden kaynaklanmadığının en somut cevabını bu yıl İstanbul Bienali’nin önemli eserlerinden bir tanesinden öğreniyorsunuz.
Normal şartlarda bütün bu inşaatlaşma faaliyetlerini araştırıp, ilişkileri, bu ilişkilerin sonrasındaki tuhaf rastlantıları gazetecilerin soruşturması gerekirken bir grup aktivist bilgisayar programı vasıtasıyla araştırıp somut olarak önümüze koyan bir esere imza atmışlar. Mülksüzleştirme Ağları adındaki bu esere mulksuzlestirme.org adresinden de ulaşabiliyorsunuz. Sadece bu eserin içindeki şirketlerin faaliyet alanlarına bile baktığınızda medyanın nasıl kuşatıldığını ve neden hemen her haber bülteninin ‘Başbakan bugün ne dedi?’ alışkanlığı ile başladığını daha somut anlıyorsunuz. Bu ağlar ve ilişkiler üzerine sayfalar yazılacak bir master tezini birkaç grafiğe sığdırmayı başarmış. Üstelik öyle bilinmeyen gizli bilgilerin peşinde de koşulmamış. Medyada çıkan, şirketlerin kendi internet sayfalarında olan bilgiler derlenmiş.
Kentsel dönüşüm bizlere nasıl bir medyada yaşayacağımızı, evlerimizden işyerlerimize ne kadar sürede gideceğimizi ve nasıl bir hayat süreceğimizin cevabını veriyor. Veriyor vermesine ama bunların neredeyse hiçbirini bizlere sormadan yapıyor. Bir anlamda dayatıyor.
Yakın bir zamanda kentlerin trafiği tamamen kilitlenip mezarlıklardan başka ziyaret edilecek bir yeşil alan kalmadığında herkes bunun çok daha somut farkına varacak. Varacak varmasına ama emin olun bunu da yine televizyonlardan öğrenemeyecek. Bilmem nedenini bir kez daha tekrar etmeme gerek var mı!
Bu konuyu imkânlar el verdiğince önümüzdeki yazılarda sorgulamaya devam edeceğim...