Asıl Felaket Meteorolojinin Başında 'İnşaat Mühendisi' Olması



Artvin'de 8 kişinin canına mal olan sel ve heyelanla ilgili olarak yetkililerden, merkezi ve yerel yetkililerden aşırı yağış ve "Allah'ın işi" gibi açıklamalar gelirken; meteoroloji mühendisi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu son felaketin bir numaları nedeninin yanlış yerleşim uygulamaları olduğunu söyledi. Radikal Gazetesi'nden Barçın Yinanç'ın haberine göre Kadıoğlu, iklim değişikliğinin günah keçisi yapıldığını vurgulayarak "İklim değişti böyle oldu demek doğru değil. Yerine iklim değişiyor bu iş daha da kötüleşecek deyip daha fazla tedbir almak doğru yaklaşımdır" dedi.

"Bakıyorsunuz meteoroloji genel müdürü inşaat mühendisi; ya da iklim değişikliği müzakerelerini yürüten kişi inşaat mühendisi. Türkiye’nin en önemli afeti bu" diyen Kadıoğlu, hem Artvin'deki afeti hem de devletin politikalarını şöyle değerlendirdi:

Nasıl ev yapacağımızı bilmiyoruz

Afetlerin tek nedeni olmuyor. Geçen hafta Karadeniz’de yaşanan sel ve heyelanın arkasındaki nedenlerin başında ise yanlış yerleşim uygulamaları geliyor. Şu anda tek tip ev yapılıyor; dağın tepesine aynı ev; dereye de aynı. Karadeniz, Güneydoğu farketmiyor. Eski Karadeniz evleri bugünküler gibi değildi. Eski Karadeniz evlerinin altı taştır; üstünde yaşam vardır alt katta yaşam yoktur. Şimdi derenin yanında sıfır giriş bina yapılıyor. Türkiye’de sel su seviyesi bilinmiyor. Dere yatakları bilinmiyor. Alt yapı düzgün değil yollar düzgün değil.

Eskiden yapılan binalara bir şey olmuyor. Eskiden gençler köyün en yaşlılarına sorarlarmış. Burada kaya düşmesi olmaz; burada heyelan olur, vs derlerdi sonra karar verilirdi. Şimdi böyle bir gelenek de kalmadı. Bilimsel olarak dere yatakları belli değil. Doğru düzgün yönlendirme yok. Dere yataklarına çöp yada HES’lerden çıkan hafriyat malzemesi yığılabiliyor.

1929'da iklim değişikliği mi vardı?

Ben o bölge insanıyım. 1929’da Of seli diye geçer; 149 kişi öldü. O zaman iklim değişikliğinin sözü edilmiyordu. 30’lar, 40’lar; nasıl ki Kocaeli deprem bölgesi buranın yapısı da sel. Burada bazı meteorolojik şartlar bir araya geldiği zaman büyük seller olabiliyor. İklim değişince bu daha fazla olacak yoksa iklim değiştiği için bu olmadı.

Evet doğru aşırı yağış oldu. Ama iklim değişikliği günah keçisi olarak kullanılmaya başlandı.Eskiden de her şeyi havadan bilirdik. Uçak kalkmaz havadandır; başın ağrır havadandır. Şimdi de iklim değişti böyle oldu demek doğru değil. Yerine iklim değişiyor bu iş daha da kötüleşecek deyip daha fazla tedbir almak doğru yaklaşımdır. Yoksa en fazla iklim değişikliğinden bahseden benim.

3 sene önce Türkiye iklim risk yönetimi diye bir rapor yazdım. Dondan orman yangınına kuraklıktan sele 12 değişik afet türünün iklim değişikliği ve yerleşim sorunlarıyla birlikte nasıl daha tehlikeli hale geldiğini yazdım. Hava uç değerlere kayıyor. Ya hiç yağmıyor ya da yağdı mı çok şiddetli yağıyor. Hidro meteorolojik afetlerin daha sık ve daha şiddetli olarak görülme trendi artarak büyüyor.

Dünyada iklim risk yönetimi var. Türkiye’nin buna geçmesi lazım. Mesela bazı kurumlar sel için afete yönelik tedbir alıyor, diğerleri sellerde iklim değişikliğine uyum yapmaya çalışıyor. Türkiye’de işler kurumlar arası çok dağılmış; bütüncül yaklaşım yok.

Meteoroloji Genel Müdürü inşaat mühendisi!

Bakıyorsunuz meteoroloji genel müdürü inşaat mühendisi; ya da iklim değişikliği müzakerelerini yürüten kişi inşaat mühendisi.
Türkiye’nin en önemli afeti bu. Her bürokrat işi işte öğrenmeye çalışıyor. Eskiden Türkiye’nin gelenekleri görenekleri vardı. Ben medeniyet gerilemesi görüyorum.

Yıldız parkındaki Ihlamur kasrına bakın; derenin içine yapılmış. Ama girişi yüksek kat. O zamanki diplomasız, bilgisayarsız mühendisler, dere yatağına yaptıklarını bilerek inşa etmişler. Bir de bugünün diplomalı modern mühendislerin yaptığına bakın. Herşey gözardı. Büyük projelerde bile iyi mühendislik göremiyorsunuz. Gelişmekte olan ülkelerin en büyük sorunu uzmanlarla uygulayıcılar arasında bir köprü olmaması. Herkes yakın çevresiyle çalışmak istiyor. Her şeyde bir şey bilen değil bir şeyde çok şey bilen insanlar lazım.

Risk yönetimi yok, kriz yönetimi var

Afetten sonra tüm imkanları devlet oraya akıtıyor. Ama afetten önce burası sel; afet bölgesi deyip de kaynakların gittiği yok. Risk yönetim olmayan yerde kriz yönetimi başarılı olamaz.

Afetler yoksulluk tuzağıdır; harcanan para toplumun refahına gideceğini sürekli tamire gidiyor.Türkiye afetlerde yara sarma sarmalına girmiş.

İlk yapılması gereken tehlike riskinin artmasını önlemek. Tamam eskiden yanlış yere bina yapılmış; tamam eskiden dere yatağı daraltılmış ama şimdi bir yerde dur demek gerekiyor. Böyle devam ettiği sürece çok insan ölecek.

Popülist söylemlerle çözümden uzaklaşılıyor

Çay, fındık ekimini suçlayanlar var. Çay yokken de bölgede heyelan vardı, onu nasıl açıklayacağız.

Her yerde ağaç olması heyelana çözüm değil. Popülist söylemler gerçek çözümden uzaklaştırıyor. Bir yol geçirirken doğru dürüst isnat duvarı yapmazsanız ağaç da olsa çay da olsa akar.

Bir sürü yeni binalar dere yataklarında yapılmaya devam ediyor; önce bunu durmamız lazım. Riski azaltamadığımız gibi kontrol edip de durduramıyoruz da.

AKP döneminde inşaat fuaryası başladı

Özellikle İstanbul bazında konuşursak, inşaat furyası sosyo ekonomik çöküntüye doğru götürüyor. Yoğunluk; aşırı betonlaşma; yeşil alanı azaltıyor ve küresel ısınmayla birlikte, artan sıcak hava dalgaları İstanbul gibi kentlerde daha ölümcül hal alabiliyor. 2003 yılında Fransa’da 15 bin kişi sıcak hava dalgasından öldü. İstanbul’da betonlaşma arttıkça doğal ventilasyon yapan rüzgar koridorları kesildikçe yazın yaşamak zor hale geliyor. Apartman üst katlarında yaşayan fakirler; kilolular, çocuk ve yaşlılarda kitlesel ölümlere neden olabilir.

HES'ler olsun, ama nasıl olsun?

Yapılan her HES heyelana yol açar diyemem. Olmasın demiyorum. Doğru yapılsın. Bir derede on tane olmaz. Talan gibi durum var. Yoksa planlı programlı doğaya saygılı HES yapılabilir ama gidin görün, böyle değil.