Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’dan sonra İzmir için de
çılgın projeleri olduğuna ilişkin söylentiler üzerine iliklerime kadar ürperdim.
Oysa Başbakan, İstanbul için çılgın projesini açıkladığında İzmir’de yaşadığıma
bir kez daha şükretmiştim. Bu yazı kaleme alınıncaya değin henüz İzmir için
herhangi bir çılgınlık açıklanmadı. Umarım yaşadığım kentle ilgili bu tür
haberler, bir söylentiden öteye geçmez.
Biz İzmirliler bir miktar hafif meşrep olabiliriz ama çılgınlığa hiç
ihtiyacımız yok. Bunun yerine, karşılandığı zaman hayatımızı kolaylaştıracak bir
takım gereksinimlerimiz var. Aslında bunlar olmasa da oluyor; hayatımız uzun
zamandır zaten pek kolay değil. Yine de küçük mutluluklarla yaşayıp gidiyoruz.
Tek derdimiz, o küçük mutlulukları da kaybetmemek. Ancak, İzmir için bir şeyler
yapılmak isteniyorsa bazı isteklerimizi ortaya koyabiliriz.
Kenara koy!
Öncelikle ısıtılıp ısıtılıp önümüze sürülen şu Bostanlı- Üçkuyular
arasına denizin altından tüp geçit yapılması projesini lütfen bir
kenara bırakın. Bu saçmalık kime ne yarar getirecek bilmiyorum; durmadan matah
bir şeymiş gibi gündeme getirilip duruyor. O kadar istiyorsanız söz konusu
iskeleler arasında 15 dakika arayla işleyen vapurlar koyun; böylece içinde
çoğunlukla bir-iki kişiyi taşıyan otomobilleri kentin bir ucundan öbür ucuna
daha kısa sürede aktarmaktan başka işe yaramayacak aşırı pahalı bir yatırım
yerine; hem daha ucuza hem de daha çok insanı karşı kıyıya taşıyarak önemli bir
sorunu gidermiş olursunuz. Bu konu bu kadar basittir yani.
Aslında bu ağza bile alınmaya değmeyecek tüp geçit projesiyle ilgili bir
görüş ortaya koymamın nedeni, olur da birileri bu proje fikrini ciddiye alır
korkusundan kaynaklanıyor. Hani bir deli kuyuya taş atar misali başımız derde
girmesin diye. Çünkü gördüğümüz kadarıyla çılgınlığa meraklılar var etrafta ve
ne olur ne olmaz, yetkili birileri “Niye olmasın; konuşacak yeni konu çıkar’’
diyebilir.
Uzun zamandır çektiğimiz trafik azabını azaltacak önlemler, gün ışığı gibi
ortada olmasına karşın “Hiç verimli olmuyor’’ gerekçesiyle bir tarafa itiliyor
ya, bundan daha büyük çılgınlık olamaz. Bu söylemi bırakıp şu körfezde üç beş
vapur daha fazla çalıştırın; yeni iskeleler kurun; vapur seferlerini olur olmaz
değiştirmeyin, sabah erkenden başlayın akşamın geç saatlerine kadar sürdürün de
biz de şu kentte bir yerden bir yere gidebilmek için sıkış tepiş otobüsler
içinde saatlerce çile çekmeyelim. Malumunuz önümüz yaz; havalar hafiften
ısınmaya başladı ve İzmirliler’in kalenderliği kalabalık otobüslerde deliliğe
dönüşebilir. Sabrın da bir sonu vardır yani.
Duymayan kulaklara...
Duymayan kulaklara bir kez daha seslenmek gerekiyor; körfezin her köşesinde
“vapurumuzu istiyoruz’’. Çünkü koskoca Hatay caddesini aylarca
hatta yıllarca trafiğe kapatıp da kentin neredeyse yarısını kötürüm
bırakırsanız, sosyal bir belediye olarak göreviniz “verimli’’ olmasını bir yana
bırakıp halkı rahatlatacak her türlü önlemi almak olmalıdır. Artık bu aşamada,
her ne demekse şu verimliliği falan dert etmeyip her iskeleyi vızır vızır
vapurlarla çalışır hale getirmeli, halkı bu iskelelere kolayca ulaştırarak deniz
ulaşımını kullanmaya teşvik etmelisiniz. Aksi takdirde metronun yıllarca
tamamlanamamasına bugüne kadar zoraki de olsa sabır gösteren İzmirliyi
kaybedebilirsiniz. Çünkü İzmirliler, trafik ızdırabının yol açtığı mutsuzluğu
“yaşam tarzını yitirme’’ endişesinin önüne geçirmek üzereler.
Sonuç olarak, içinden denizin birkaç kere geçirileceği, yeni ada kentlerin
yaratılacağı, deniz altından tüp geçirileceği gibi çılgın projelere prim verecek
durumda değiliz. Bunlar bizi hiç cezbetmiyor. Basitçe çözülebilecek sıradan
isteklerimiz var. İsteklerin sonu yok elbette; bir kez kapı açıldı mı arkası
gelir; biz önceliği olan yakıcı bir sorunla başladık. Acil olanı trafiktir;
çünkü bu yaz asfalyalarımız atabilir.