''En bilge ve en soylu öğretmen, doğanın kendisidir''...
''Mucitler, doğayı yorumlayan kişilerdir''...
''Tek bir yıldıza bağlanıp kalmış kişi, fikrini değiştirmez...''
''İnsan zekâsı, doğadan daha güzel, daha basit ya da daha doğru biçimde yaratamaz; çünkü doğanın yarattıklarında eksik ve gereksiz tek bir yön yoktur.''
''Nehirde ıslandığımız su, akıp giden suyun son damlası; akıp gelen suyunsa ilk damlasıdır. Dolayısıyla nehir, zaman gibi sürekli akar. Yaşam, ancak dopdolu yaşandığında uzundur.'' Leonardo da Vinci.
Kimi zaman bunalırsınız, boğulursunuz... Yeryüzünde, Türkiye'de, her şeyin daha kötüye gittiğini görür kahrolursunuz; sevdiklerinizin tek tek bu dünyadan ayrıldıklarını, sizi terk ettiklerini görür, acı çekersiniz... Geleceğin daha iyi olacağına, olabileceğine dair hiçbir belirti yoktur ufukta... Kısacası, tünelin ucundaki ışığı göremezsiniz... Sonra bir gün, sevdiğiniz bir insan, ''Haydi toparlan, bir konferans dinlemeye gidiyoruz'' der... Gidersiniz... Ve... Yeryüzü de, Türkiye de, hiç öyle berbat bir yer değildir... Tüm karamsarlığınız uçar gider... Şu konferans, bitmese, bitmese demeye başlarsınız...
İşte bana böyle oldu.
Sanat-bilim ilişkisi
Bir süre önce Bahçeşehir Üniversitesi'nin Beşiktaş kampusunda (ilk kez görüyordum, harika bir yapı, aydınlık mekânlar, keyifli bir amfi tiyatro...) Prof. Bülent Atalay'ın 'Leonardo da Vinci: Sanat, Bilim ve Matematiğin Bütünleştirilmesi' başlıklı konferansını dinledim. Anlattıklarına doyamayıp, Albatros Yayınları'ndan çıkan 'Matematik ve Mona Lisa' kitabını, 'matematik' sözcüğü beni korkuttuğu halde, okumaya başladım. Bitirdiğimde, kendimi çok daha zengin hissediyordum.
Bülent Atalay kim mi? Teorik fizikçi. Yeryüzünün en ünlü üniversitelerinde eğitimini ve lisansüstü çalışmalarını tamamlamış: Georgetown, Berkeley, Princeton, Oxford... Halen Mary Washington Üniversitesi'nde öğretim üyesi fizik profesörü. Bülent Atalay ressam aynı zamanda... Hem de öyle amatör ressam, boş zamanlarında çiziktiren biri sanmayın. Biyografisinden, resim çalışmalarının Buckingham Sarayı, Beyaz Saray ve Smithsonian Enstitüsü'nün duvarlarında asılı olduğunu okuyorum...
Sanat ve bilim arasındaki o muhteşem ilişkiyi, kimi zaman hisseder; kimi zaman sadece kokusunu alabilir; kâh varlığını bilir de nasılını, nedenini çıkaramayız; kâh elle tutulur biçimde en somut şekliyle kavrayabiliriz...
Bülent Atalay'ın anlatımı ve yorumu, bilime sanat yoluyla, sanata bilim yoluyla bakmaktan geçiyor... Bu iki alanın iç içeliğini, yalnız Leonardo da Vinci 'den değil, Newton, Einstein, Mozart, Beethoven ; Mısır piramitleri, Luksor ve Karnak tapınakları ya da Parthenon , mimar Corbusier ya da Salvador Dali 'ye uzanan örneklerle önümüze sererken; yeryüzündeki keşiflerin ve yaratıcılığın harikulade serüveninden, insanlığın bu ortak mirasından pay almamızı sağlıyor...
''Tarihteki en iflah olmaz meraklı'' Leonardo da Vinci'nin, Galilei 'den bir yüzyıl önce ''Güneş hareket etmez'' demesi, bilimsel metodolojiyi geliştirmesi, gelecek yüzyılların teknolojisini öngörmüş olması (uçma aygıtlarından tutun, aynalı teleskopa, denizaltına, mimarlık mühendislik çizimlerinden, tıp ve anatomi araştırmalarına) çok ama çok geniş bir yelpazeye yayılmış olan ilgi alanlarını, yeryüzüne armağan ettiği sayıca az (topu topuna yedi eser) ama nitelik açısından 'sanat şaheseri' diye nitelenen eserlerle taçlandırması... Prof. Atalay'ın kaleminden bu serüvenin sentezini izlerken, bu gizemli insanın ruhuyla doğanın öğretileri arasında bir köprü kuruyoruz...
Da Vinci ve İstanbul köprüleri
Ah keşke yerim olsa da size Mona Lisa'nın yüzünün nasıl altın dikdörtgen, bedeninin altın üçgen doğrultusunda çizilmiş olduğunu anlatabilsem... Ama bunun yerine, ilginizi çekeceğine inandığım Da Vinci'nin Sultan 2. Bayezid 'e yazdığı mektuptan söz edeceğim. Rivayet o ki, Fatih Sultan Mehmet, Gentile Bellini 'den önce Leonardo da Vinci'yi davet etmiş İstanbul'a portresi ni yaptırmak için. Leonardo gelemeyince, portreyi yapmak Bellini'ye nasip olmuş.
Ancak daha sonra 1500 yılında Da Vinci 2. Bayezid'e bir mektup yazarak, sultanın hizmetinde askeri mühendis olarak çalışmayı teklif ediyor. Savunma surlarını güçlendirmeyi, yeni silahlar tasarlamayı, portreler çizmeyi öneriyor... Ama en heyecan verici olan, bir de köprü öneriyor. Haliç'in iki kıyısını birleştirecek olan bir köprü... (Kendi el yazısıyla, Osmanlıcaya uygun olarak soldan sağa yazılmış mektubu ve önerdiği köprünün çizimlerini kitapta görebilirsiniz.) Ayrıca Boğaz'ın iki yakasını birbirine bağlayacak bir de dubalı köprü inşa etmeyi öneriyor...
Heyhat! Osmanlı Sultanı teklifi reddediyor. Leonardo da Vinci de İstanbul yerine Urbino kentine yerleşiyor... Ya teklif kabul edilseydi, neler olabilirdi düşünebiliyor musunuz!!!
Leonardo'nun Haliç'e önerdiği ''ters yay şeklindeki'' köprünün uygulanabilirliği 300 yıl sonra inşaat mühendisleri tarafından kabul ediliyor. Leonardo'nun çizimlerinden 500 yıl sonra Norveçli sanatçı ve mimar Vebjorn Sand , Oslo yakınlarındaki As kentinde, onun çizimlerinden hareketle bu köprüyü inşa ediyor ve köprü 2001 yılında hizmete açılıyor...
'Matematik ve Mona Lisa' kitabının ABD'de kısa sürede yedi baskı yapıp, en çok satan listelerinde yer aldığını belirttikten sonra, bu yazıyı Bülent Atalay'a teşekkür ederek bitireyim... Yalnızca bize Leonardo'dan yola çıkarak ondan çok şey öğrettiği için değil, düşünmeyi, okumayı, eleştirel gözle bakmayı, farklı disiplinler arasında ilişki kurmayı ve belki de en önemlisi merakı hep canlı tutmamızı önerdiği için...
Bir bilim adamı gibi gözlem yapmayı; bir sanatçı gibi tat almayı önerdiği için...