Boğaziçi Arnavutköylüler Derneği Yönetim Kurulu Üyesi İsmail Üstün sorularımızı yanıtladı...
Arnavutköy Semt Girişimi nasıl bir araya
geldi?
1998 yılında Boğaz köprüsünün Arnavutköy’den geçeceği
açıklanınca Arnavutköy’de bir sivil inisiyatif oluştu ve dernek adı altında
mücadele edildi. Bunun sadece Arnavutköy’ün değil, bütün İstanbul’un ve
Boğaziçi’nin sorunu olduğunu anlattık sürekli. Gerekli önlemler alınmaz, bu
proje durdurulmazsa, gündeme dördüncü hatta beşinci köprülerin de
gelebileceğinin üzerinde durduk. Bunları yaparken de konuyla ilgilenen
uzmanların çalışmalarından ve yayınlardan faydalandık. Bilim insanlarıyla semt
sakinlerini bir araya getirdik. Bu konuyla ilgilenen akademisyenlerin ve ulaşım
uzmanlarının halkı bilgilendirmesi için toplantılar organize ettik. Her
etkinliğe onları da davet ettik; şenliklerde konuşma yaptılar. Yani sadece
"Köprüye hayır" demekle yetinmedik, neden yapılmaması gerektiğini de anlattık.
Tabii sorun sadece ulaşım değildi. Köprü aynı zamanda buradaki köklü tarihi ve
kültürel mirası da yok edecekti.
Köprü söylentilerinden sonra ne gibi değişiklikler oldu
Arnavutköy’de? Örneğin rant meselesi gündeme geldi mi?
Hayır, çünkü
zaten burada öyle bir boş arazi yok. Ancak köprünün ayağı Arnavutköy’ün
merkezine kurulacaktı. Bu yüzden merkezdeki o tarihsel doku, mahalle havası
tahrip olacaktı. Örneğin şu anda Sarıyer’deki rant, arazi kapatma gibi
girişimlerden daha çok tarihsel mirası korumaya yönelik tartışmalar
oldu.
Arnavutköy’deki tarihsel miras bugüne kadar ne ölçüde
tahrip edildi? Siz dernek olarak bu yapıyı korumak adına, köprüye karşı
çıkmaktan başka neler yaptınız?
Öncelikle Arnavutköy’de tarihi bir
miras, köklü bir gelenek olduğunu geniş bir topluluğa anlatmış olduk. Ahşap
evlerin güzelliğini, Arnavutköy’ün önceki yüzyılda Boğaz’da bir balıkçı köyü
olduğunu, farklı etnik yapılarla renkli bir hayatın uzun yıllar burada
sürdüğünü... Hatta bir dönem sözlü tarih çalışmaları da yaptık. Köprü
mücadelesini iki açıdan sürdürdük: Tarihsel mirasa sahip çıkmak ve ulaşım
sorunlarına çözüm bulmak.
Peki sizin bulduğunuz çözüm neydi?
Bugüne
kadar köprüye hayır diyenlere yöneltilen eleştiri hep şu oldu: "Sadece hayır
diyor, alternatif göstermiyorlar." Oysa biz o sırada toplu ulaşımla ilgili bir
çalışma yaptık ve Marmaray fikrini ortaya attık.
Marmaray fikri ilk sizden çıktı yani…
Evet,
son dönemde ortaya atılan tartışmaların dışında, insanlarda toplu ulaşım
alışkanlığının yerleşmesini sağlayan bir girişim olduğunu düşünüyoruz.
Bakanlıktan izin alarak Marmaray projesinin başındaki insanları Arnavutköy’e
getirdik. Onlar da hayatlarında ilk defa kahve toplantısında halkı
bilgilendirdiler. Böylece Boğaz’ın altından ulaşımın imkansız olmadığını
insanlar gördü. Anladılar ki Marmaray, on tane köprüye bedel. O zaman insanlar
düşünmeye başladı; neden ulaşım politikaları 1950’lerden beri böyle sürüyor,
neden demiryolları ihmal edildi, Marmaray projesi neden 20 yıldır bekletiliyor
diye... Tabii şimdi Marmaray’la ilgili değişik tartışmalar var. Eleştiriler de
arttı. Bunları ayrı tutarak söylüyorum.
Marmaray tünelini gezen tek semt girişimisiniz. Bu nasıl
gerçekleşti?
Zaten 10 yıldır bu konuyu takip ettiğimiz için temel
atma töreninde bile yer alan tek ekip bizdik. Birkaç yıldan beri konuya ilgi
duyan uzmanlar, Marmaray’la ilgili değişik noktalarda yapılan çalışmaları
geziyorlar. Biz de böyle bir başvuru yaptık. Memnuniyet ve şaşkınlıkla kabul
edildi. Söğütlüçeşme’den giriş yaptık. Kız Kulesi’nin karşısında, istasyonun
olduğu yerde uzmanlarla konuştuk. Tam günlük bir gezi oldu. Ev kadınları, esnaf,
aydınlar hepsi bir aradaydı.
Sizce insanlar Marmaray’a nasıl
yaklaşıyorlar?
Olumlu yaklaşıyorlar tabii... Bir an önce bitmesini
bekliyorlar.
Ama Marmaray’a rağmen hâlâ 3. köprü söylentileri
dolaşmaya devam ediyor.
Siyasi iktidar, Arnavutköy’de sert bir
direnişle karşılaşınca, kendisi için bunun büyük bir yıpranma nedeni olduğunu
gördü. Ancak büyük rantlar da söz konusu olduğu için projeden tamamen vazgeçmek
yerine güzergahı değiştirdiler. Belediye başkanlığı döneminde "Köprü cinayettir"
diyen başbakan da şimdi köprünün yapılması konusunda ısrar ediyor. Şu anda
üzerinde durulan son güzergah Tarabya – Beykoz hattı... Bu gündeme geldikten
sonra Sarıyerliler de bir örgütlenme çalışması içine girdiler. Birkaç miting,
basın toplantısı, kahve toplantıları yaptılar. Arnavutköy ekibi de elinden
geldiğince oradakilere yardımcı oldu, bilgilerini aktardı.
Sarıyer halkının köprüye tepkisi nasıl?
Arnavutköy’dekinden farklı bir durum var mı?
Orada tabii daha farklı
bir durum var. Sarıyer daha geniş bir alana yayılıyor; Arnavutköy’deki gibi bir
mahalle havası yok. Arnavutköy’deki gibi yoğun bir muhalefetin olmayışının esas
nedeni ise köprü sayesinde arsalarının değerleneceğini düşünen geniş bir
topluluğun varlığı. Ancak bu sadece Sarıyer’in, Tarabya’nın ya da Arnavutköy’ün
değil, Boğaziçi’nin sorunu. İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki dostlarımız 3.
köprünün ömrünün 2,5 yıl olduğunu söylüyorlar. Şu anda köprülerde gördüğünüz
tıkanıklık, 2,5 yıl sonra 3. köprüde de yaşanacak. Yollar kendi trafiğini
yaratıyor; sonra o trafik yeni yolların yapılmasına neden oluyor. Böyle bir
kısır döngü var.
Arnavutköy Semt Girişimi , "popüler" olmuş bir sivil
inisiyatif. Çok renkli eylemlere, festivallere, şenliklere imza attınız. Bir
yandan da "Sadece Arnavutköy’ün değil, bütün İstanbul’un sorunu" dediğiniz
ulaşım problemini gündeme taşıdınız. Bunu yaparken de eğlenceli yöntemler
kullandınız. Bunları nasıl organize ettiniz?
Bütün yöntemleri
denedik. Bilim insanlarının görüşlerini aldık, aralıksız medya görüşmeleri
yaptık. Sesimizi duyurmak için ulaşımla ilgili bütün panellere, toplantılara
katıldık. Kalabalığın olduğu her platformda kendimizi göstermeye çalıştık. Bu
arada Arnavutköy halkı olarak sürekli bir araya gelip toplantılar yaptık.
Çekirdek ekip sürekli bu konuyu tartışarak bilinçlendi. İşte o zaman insanlar
Arnavutköy’ün güzelliklerini fark etmeye başladılar. Nasıl bir yerde
yaşadıklarını, böyle bir yeri korumanın ne kadar önemli olduğunu hep bu köprü
tartışmaları sayesinde düşünmeye başladılar. Sloganımız, "Bu semt
Arnavutköylüler tarafından koruma altına alınmıştır" oldu. Yerel yönetimin ve
siyasi iktidarın yapması gerekeni halk yaptı ve sloganına sahip çıktı. Tabii tüm
bunlar sürekliliği olan çalışmalar değil. Sivil inisiyatif dediğiniz şey
kondisyon gerektiriyor. Kimi zaman kişisel sürtüşmelerle insanların küsmesi söz
konusu oluyor, kimi zaman günlük hayatın diğer alanlarındaki olumsuzluk herkesin
moralini bozuyor. Bu nedenle bunlar aslında sivil inisiyatiflerin değil siyasi
partilerin işi... Sivil inisiyatif daha dar bir alanda, daha sınırlı bir konu
üzerinde çalışabiliyor. Yetenekleri de sınırlı.
Peki yerel yönetimden destek alıyor
musunuz?
Bugüne kadar üç farklı belediye başkanıyla çalıştık. Farklı
derecelerde olsa da hepsi yardımcı bize oldu. Şenliklere katıldılar,
organizasyonların gerçekleşmesinde ellerinden gelen çabayı gösterdiler.
Arnavutköy’deki coşku çoğu zaman onları heyecanlandırdı ve yüreklendirdi. Parti
ayrımı yapmaksızın söylüyorum, herkesin Arnavutköy ekibine karşı saygısı var.
Bugün Türkiye’nin herhangi bir yerinde Arnavutköy’den bahsettiğiniz zaman "Şu 3.
köprüye karşı çıkan semt mi" diyor insanlar. Böyle bir bilinirlik
yarattık.
Tüm bunların Arnavutköy’ün turizmine katkısı oldu
mu?
Herkesin şikayetçi olduğu kentsel dönüşümü biz daha farklı
yaşıyoruz. Burada da mülkiyette el değişimi yaşanıyor. Gelir düzeyi yüksek olan
bir kesim, yüksek rakamlarla orta direğin evlerini satın almaya başladı. Bu
binaların bir kısmının ev değil de iş yeri olarak kullanılması nedeniyle mahalle
dokusu adım adım yok oluyor. Farklı bir yoldan gerçekleşen kentsel dönüşüm
diyebiliriz. Maalesef bunu durdurmak Arnavutköylülerin elinde değil.
O halde bu kadar "popüler" bir semt olmak her zaman
avantaj sağlamıyor.
Aslında bizim derdimiz popüler olmak değil,
mümkün olduğunca çok insana sorunlarımızı anlatmak. Toplumun daha geniş bir
kesiminin desteğini almak istiyorduk. Buraya Sarıyer’den, Çekmece’den,
Kartal’dan, İstanbul’un dört bir yanından destek geldi. Anadolu kentlerinden
gelenler oldu. Yurt dışından dayanışma mesajları geldi.
Bu süreçte gündelik yaşam da bir dönüşüme uğradı
mı?
Benim için ölçüt mahalle dokusunun korunması. Mahalle
yaşantısının yok olmasına doğru bir gidişat varsa, buna yol açan nedenler beni
mutlu etmiyor.
Arnavutköylülerin gündeminde 3. köprü dışında neler
var?
Otopark ve trafik gibi genel olarak İstanbul’da yaşanan
sorunlar... Arnavutköy, Etiler Akmerkez gibi sirkülasyonun yoğun olduğu yerlerin
altında eziliyor. Ahşap evlerin varlığı nedeniyle koruma konusu gündemde.
Günlerce uğraşılmasına rağmen hâlâ itfaiye girişimi sonuçlanmadı. Buradaki
yangınlara hemen müdahale edebilecek, yerleşik bir itfaiye birimini bir türlü
gerçekleştiremiyoruz. Bu mücadele de sekiz yıla dayanıyor. İşler hep bürokrasiye
takılıyor. Bakanın imzası olmasına rağmen İstanbul Büyükşehir Belediyesi
tarafından savsaklanıyor. Arnavutköy SİT alanı ve çok sayıda tescilli bina
koruma altında. Ancak bu evlerde yaşayanların çoğu yoksul ve evlerini restore
etmek için gerekli maddi imkanlardan yoksunlar. Yine de bir turizmci olmama
rağmen Arnavutköy’ün turizme açılmasından yana değilim. Çünkü turizm girdiği her
yeri tahrip ediyor. Turizm nedeniyle hayat şartları iyileşen, daha güzel bir
yaşama kavuşan bölgelerin sayısı çok değil. Özgün dokunun korunması daha önemli.
Ancak İstanbul küresel sermayenin gözde kenti oldukça, kaçınılmaz olarak bu tür
denemeler olacaktır.
Sivil inisiyatifler, doğrudan demokrasi ve yerel
yönetime katılım açısından sizce nasıl bir işlev üstleniyorlar?
Ben
sivil toplum örgütlerine büyük fonksiyonlar yükleyemiyorum. Bu tamamıyla şans
işi. Gerçekten iyi niyetli, çalışkan, potansiyeli olan bir grup insan bir araya
geliyorsa güzel sonuçlar alınabiliyor. Yoksa her tarafta olumsuzluklar var. Biz
de ilk yıllarda büyük bir dirençle karşılaştık. "Haklısınız, köprü yapılması
doğru değil ama devlet büyükleri karar verdikten sonra yapacak bir şey yok.
Kesinlikle geri dönüşü olmaz, yapacaklarını söyledilerse mutlaka yaparlar.
Keyfimizi kaçırmanın bir anlamı yok" görüşü yaygındı. Ayrıca çevre için çalışma,
birlikte bir iş başarma düşüncesi de zihinlerde o kadar tahribata uğramış ki,
fedakar arkadaşlarımız değişik suçlamalarla karşı karşıya kaldılar. "Bu kadar
çok koşturuyorsa bunun altında mutlaka bir neden var. Yoksa insan durup dururken
neden başkası için ter döksün?" İşte hep bu görüşlerle mücadele ettik. On yıllık
mücadele sırasında ter döken, fedakarlık yapan arkadaşlarımızın vatan hainliği
ve Atatürk düşmanlığıyla suçlandığı anlar bile oldu. Nedense olumlu örnekleri
çoğaltmaktan çok olanı yok etmeye yönünde çaba sarf ediyoruz. Tüm bunlar mahalli
boyutta çözümlenecek sorunlar değil. Merkezi düzeyde çalışmaların yapılması
gerekiyor. Günlük hayatta dernekleşme çok az. Burada da bir avuç insan başardı
bunu. Yine de sorunların hepsini halletmiş değiliz. Örneğin ulaşım sorunu devam
ediyor. Karayollarının Arnavutköy sevdası bitmiş değil. Hükümet’in
Beykoz-Sarıyer hattından bahsetmesine rağmen, Karayolları en iyi güzergahın
Arnavutköy olduğu konusunda ısrar ediyor. Üçüncü köprü Sarıyer’e yapılsa bile
bir süre sonra dördüncü köprü için yine Arnavutköy tartışması gündeme gelecek.
İkinci köprü için de ilk tespit edilen güzergah Arnavutköy’dü. Yine bir sürü
tartışmalardan sonra Hisar’a kaydırıldı. 70’li yıllarda Boğaziçi için yapılmış
bir beş köprü öngörüsü var. Her biri daha fazla yapılaşmayı, daha fazla rantı
beraberinde getiriyor. Buralardan nasiplenenler de çok oluyor. Toplumsal
konularda mücadele anlayışında bir yıpranma var. Bu yönde çaba gösteren
insanlara saygı duymak yerine onları karalamayı tercih ediyoruz. Ne yazık ki
karalama çalışmaları sadece ranttan faydalanma tehlikesi yok olan insanlar
tarafından değil, sıradan insanlar tarafından da yapılıyor. Dolayısıyla köklü
bir eğitim çalışmasına da gerek duyulduğu ortaya çıkıyor. İnsanın yaşadığı
mekana, semte sahip çıkması lazım. Daha önce bu olayların içinde olmayan
insanların tamamen hayatla kopuk bir ilişkisi vardı. Şimdi daha başka bir gözle
bakıyorlar. İnsanlar kafalarını kaldırıp ahşap evin güzelliğinin farkına
vardılar. Artık medyadaki gelişmeleri daha dikkatli takip ediyorlar. İstanbul’da
gerçekleşen etkinlikleri daha farklı algılıyorlar. Politikacılar da
Arnavutköy’ün farkına varmaya başladılar. Oy potansiyeli çok düşük olmasına
rağmen milletvekili ve belediye başkan adaylarının ilgi gösterediği bir semt
haline geldi. Bunlar hep o mücadelenin sonunda olanlar.
Dernek olarak şu anda ne tür çalışmalar
yapıyorsunuz?
Geleneksel olarak devam eden "köprüye hayır
şenlikleri" kente sahip çıkma şölenine dönüştü. Sanatçıların katılımıyla
standlar açılıyor, gün boyunca çeşitli konserler oluyor, başka semtlerden de
insanlar geliyor ve coşkulu bir gün geçiriyorlar. Bu açıdan da hâlâ medyada yer
almaya devam ediyor. İtfaiye ile ilgili bir girişimimiz var. Belediyenin
başlattığı kentsel düzenleme çalışmaları var. O konuda belediyeye yardımcı
olmaya çalışıyoruz. Birbirini tanımayan insanlar, komşular vardı. Bu mücadele
sayesinde insanlar komşusunu tanıdı. Arnavutköy Semt Girişimi, güzel
dostlukların kurulmasına yol açtı.
Arnavutköy eski bir semt ve burada yıllardan beri
yaşayan insanlar var. Birlikte geçirilen uzun zamana rağmen bundan önce böyle
bir mahalle dayanışması yok muydu?
Vardı tabii ama 50 yıl öncesi
gibi değil. Şu anda başka semtlerle karşılaştırırsam burada daha hoş bir hava
var. Ama yine de eski Arnavutköy değil. Mülkler sürekli el değiştiriyor, yeni
insanlar taşınıyor. Biraz daha içe kapanık yaşam var. Televizyonun olmadığı
dönemlerde herkes komşu ziyaretleri yaparmış, şimdi öyle bir durum yok
ki...
Yeni gelenler bu yapıya nasıl adapte
oluyorlar?
Adapte olan var olamayan var. Örneğin iş yeri sahibi,
akşam dükkanını kapattıktan sonra yaşadığı semte gidiyor. Onların da zaman
içinde değişeceklerine inanıyorum.
Siz kaç senelik Arnavutköylüsünüz?
16 yıl
oldu. Daha önce İstanbul’un değişik semtlerinde yaşadım. Sonra şans eseri burada
istediğim gibi bir ahşap ev buldum. Böylece buraya yerleştim. Daha önceki
yerlerde en fazla 2-3 sene yaşıyordum. Ama 16 yıldan beri buradayım.
Arnavutköy’e daha fazla bağlanmamı sağlayan anılar oldu. Hatıralarınız arttıkça
daha çok bağlanıyorsunuz. Benim anılarımı da değerli kılan bu mücadele oldu.
Şimdi ben de etrafımdaki mekanlara, sokaklara, insanlara daha başka bir gözle
bakıyorum.