Villa siteleriyle kimlikleşen bu yeni oturma eğilimi büyük ölçüde kentin kuzey kuşağına yönelmiştir. Kemerburgaz, Göktürk, Zekeriyaköy, Bahçeköy, Şile, Riva gibi daha çok konut gelişme istikametindeki yerleşmeler, “villa siteleşmesi” yönelimindedir. Ayrıca büyük konut projeleri de yine bu son dönemin önemli yatırımlarındandır. Hem kamu hem özel hem de kamu-özel ortaklığı ile gerçekleşen birçok yeni konut projesi bulunmaktadır. Bahçeşehir, Başakşehir, Halkalı, Beylikdüzü, Çekmeköy gibi yerleşmeler bu konut projelerinin önemli ilgi alanlarıdır.
Konut olgusu ile ilgili olarak yine son yıllarda "rezidans" olarak yaşamımıza girmiş olan bir konut türü ile karşı karşıya kalmaktayız. Yüksek kaliteli, birçok işlevli bir yapı içinde, otelcilik hizmeti alınan ve genellikle, alışveriş merkezi, ofis yapıları ile beraber yer alan konut yapı grubunu ifade etmektedir. Akmerkez ve Metro City ile başlayan ve Kanyon ile devam eden bu yeni eğilim kentsel gelişme içinde önemli bir dinamizm yaratmıştır. Bugün inceleme alanı olarak belirlenen Basın Ekspres Yolu üzerinde üst düzey bir hizmet alanı olarak havalimanına da yakınlık sayesinde bir çok rezidans projesi geliştirilmektedir.
Göktürk, Foto: A.E. Erbaş/2005
Ülkemizde 1950'ler sonrası yaşanan hızlı nüfus artışı sonucu değişen mekansal kullanımlar, yeni yaşama biçimlerini yaşamamıza sokmuştur. Apartmanlaşma bunların başında gelmektedir. Özellikle 1965 yılında Kat Mülkiyeti Yasası'nın çıkması ile kısmen çözülen mülkiyet sorunu bu süreci hızlandırmıştır. Bugün gelinen nokta ise apartman yaşantısının daha da gelişmişi olarak site ve siteleşme (tek veya parçalı mülkiyet üzerinde birden fazla yapının yapılması) şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Bir konut grubu özelliği taşıyan bu üniteler özellikle son yıllarda toplumsal sınıfların gözdesi olmuştur. İlk başlarda özellikle İstanbul’da geçmişin köşk ve benzeri geniş alan kullanan sayfiye evleri yerlerini önce apartmanlaşmaya ardından da siteleşmeye bırakmıştır.
Son yıllarda ise siteleşme olgusu, “kapalı site” (Gated Community) kavramı ile yeniden tartışılır hale gelmiştir. Bu kavram yabancı literatürden doğrudan şehircilik terminolojisine girmiştir. Bu kavram İstanbul için ilk başlarda; sosyal, ekonomik veya doğal afet nedeni ile oluşmuş bir durum karşısında insanların daha konforlu, yaşam kalitesi yüksek, düşük katlı ve yoğunluklu, kırsal çevre niteliği yüksek, genellikle kent çeperlerinde, kendi site yönetimlerine sahip, sosyal ve teknik altyapı donatılarını içeren, genellikle yüksek duvarlarla çevrili, kendi güvenlik elemanları/sistemleri olan, benzer sosyal ve ekonomik düzeye sahip insanların yaşadığı alanları ifade etmektedir. Ancak giderek kentin sadece çeperinde değil, kentin içinde, yüksek katlı, yüksek yoğunluklu, karma kullanım içindeki “rezidans” olarak ifade edilen konut alanlarını da içerecek şekilde gelişmiştir. Bir araştırmaya göre İstanbul nüfusunun yaklaşık %10-15'i bu nitelikteki alanlarda oturmaktadır.
Göktürk, Foto: A.E. Erbaş/2005
Bir çok kentsel işlevin bir arada yer alması ile bölgelerdeki konut ve konaklama işlevini ticaret, spor, alışveriş, kültür vb işlevlerle buluşturan ve bir çeşit “otelcilik hizmeti alınan konut” olarak tanımlanacak rezidans planlama literatürüne ve günlük kullanımına girmiştir.
İstanbul İmar Yönetmeliği Rezidans kavramını şu şekilde tanımlamaktadır; “2.04.49. Rezidans: Ticaret, ticaret+hizmet, ticaret + konut, Merkezi İş Alanı ve konut alanlarında yapılan, en az konut şartlarını sağlayan; sekreterlik hizmeti, resepsiyon hizmeti, günlük temizlik servisi, kuru temizleme, çamaşırhane, alışveriş servisi gibi hizmetlerin yer aldığı, birden fazla bağımsız bölümden oluşan konut binalarıdır.”
Son 10 yıl içinde konut alanlarındaki değişim baş döndürücüdür. Bununla birlikte, farklı toplumsal grupların farklı konut gereksinimleri karşısında, konut üretimleri çeşitlenmiştir. Her ne kadar, konut alanlarının yer seçiminde; merkezle olan metro bağlantısı eksikliği, çalışma-konut alanları ilişkisi, konut alanları tasarlanmasında yerel iklim koşulları, kültürel özellikler gibi temel ilkeler ile konut tipolojileri seçimi, konut blokları vb hususlar çok tartışılsa da Türkiye açısından bu durumu bir geçiş dönemi olarak algılamak gerekir. Çünkü gecekondu ve kaçak yapıdan planlı ve düzenli konut alanlarına geçmek çok kolay olmayacaktır.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus; özellikle ortak kamusal mekânların yoksunluğundan kaynaklanan bir konut gelişmesinin yaratacağı mekânsal ve kültürel ayrışma riskidir. Kent, sadece konut yapılarındaki niceliksel artışla açıklanamaz.
Bugün gelişmiş batı toplumları, barınma sorunu çözmek için “sosyal konut” olarak oluşturdukları alanlardaki sosyolojik sorunlarla uğraşmak zorunda kalmaktadırlar. Dolayısıyla kentin bir sosyal varlık olduğu, sosyo-mekansal yapı üzerinden konunun kavramsal arka planının tartışılması gerektiği unutulmamalıdır.
Bu durumda Basın Ekspres Yolu’nun Atatürk Havalimanı’nın açılmasından itibaren geçirdiği yaklaşık 65-70 yıllık kentleşme serüveninin salt fiziki mekandaki değişim ile açıklamak yerine, mekanın ekonomi-politiği ve sosyo-mekansal yapısal dinamikler üzerinden değerlendirmek yerinde olacaktır.