"Apartman Tarımı"



Mehmet Ata Tansuğ - Pembe Domates Ağı Kurucusu

Toprakla bu yeniden kavuşma, çok yeni olmayan balkonda saksı yetiştiriciliğinin yeni bir dönemi. Çicek yetiştirmenin ötesine geçen, saksıda doğal sebze veya meyva yetiştirme uğraşı... Bu tarz bir yetiştiricilik, büyük ölçüde cesaret, inat ve sevgi ile yürütülmekte.

İstatistiklere göre, ülkemizde 1970’li yılların ikinci yarısında hızlanan şehirleşme sonucu, şu anda nüfusumuzun yüzde 70’den fazlası kentlerde oturuyor.

Şehirleşmenin, hemen hemen tamamına yakının, “plansız” ve “rant baskısı” altında gerçekleşmiş olması, “çok katlı”, “çok konutlu” ve “tek yapıda yaşam” anlamına gelmekte.

Bu koşullarda yaşam, aynı zamanda “topraktan uzak yaşam” anlamına da geliyor.Topraktan uzak olma “doğal” olmasa gerek, en azından şimdilik öyle.

Apartman binalarının “daire’’ ölçeğinde, bir kaç kuşak daha yaşayacak olursa, insan yapısı da buna uyum sağlayacak ve “toprak- insan” ilişkisi ‘’yabancılaşarak”, insanın zayıf ilişkilerinden biri durumuna gelebilecek...

ALİ BABA'NIN BİR ÇİFTLİĞİ VAR, ÇİFTLİĞİNDE...

Günümüzün şehirli insanı “hay-huy”u bol, adeta sersemleştirici bir yaşam tarzı içinde, henüz "doğa özlemini" unutmamıştır; ona “birgün bu şehri terkettiğinde’’ kavuşacağını zannetmekte ama bu duygusunu beyninin ardına atıp, erteleyerek yaşayıp gitmektedir.

Bilhassa “Ali Baba’nın çiftliği” şarkısıyla yetişen ve günün birinde kendisinin de bir çiftliği olabileceğini, böylece doğanın içinde ve daha mutlu yaşayacağını düşleyen kuşak  ...

Bu grup şehirlilerden yüksek gelir gurubunda olanların, bir çok gazete haberinde de yer aldığı gibi, son bir iki yıldır geniş terasları veya bahçeleri olan konutlara yönelip, buralarda ekim-dikim faaliyeti yapmaları yeni bir sektör doğurmuş durumda. 

Örneğin, Referans Gazetesi’nin 16-17 Haziran 2007 tarihli sayısında yayınlanan, “Kent insanı yeşile sarıldı, botanikçiler talebe yetişemiyor” başlıklı bir habere göre, şehir hayatından bıkan kent insanının evinde oluşturduğu küçük doğa alanları, hobi bahçeciliğini 50 milyon dolarlık bir pazara ulaştırmış. Diğer taraftan, sayıca az da olsa bir kısım şehirli apartman dairesi sakini, toprakla ilişki konusunda, daha mütevazı bütçeler ve temkinli bir yaklaşımla saksı boyutunda tarımsal deneyler yapmakta. Her iki gruptan da üyeleri olan ama balkon bahçıvanlarının çoğunluğu oluşturduğu PDA (Pembe Domates Ağı) bu yaklaşımın somut bir örneği. PDA örneğinde, önce “gerçek ve lezzetli domates tadı”nın peşine düşerek yola çıkılmıştı. Sonra varlığı tesadüfen farkedilen doğal ve evladiyelik (“heirloom”) pembe domates keşfedildi ve bu keşif evlerde çoğaltıma açıldı. Bu bir “serüven”di. Sonradan oluşan ağ, şimdilerde benimsediği bir Manifesto ile pembe domates tohumunu da koruma altına alma çabasında  ...

"KENT TARIMI" KAVRAMI

Kentlinin doğaya ve doğala dönüş özlemi biçiminde özetlenebilecek bu konu ile dolaylı ilintili ve son yıllarda dünya kalkınma gündeminde önemli yer tutmaya başlayan kavramlardan birisi de “kent tarımı”. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere pek çok sivil toplum örgütü tarafından 1990’lardan bu yana uluslararası toplantılarda tartışılan kent tarımı, kent içi ve çevresinde, bilinen tarım dinamiklerinin devreye sokularak kentin daha akılcı kullanımı, artı değer yaratılması, doğal kaynakların tasarruflu kullanımı hatta işssizliğe çare olarak önemli bir potansiyel olarak görülmektedir. Kara (2005), “Kent Tarımı” tarifini Michael Levenston’a atfen şöyle vermekte:

“Kent tarımının ne olduğu hakkında çok farklı fikirler ileri sürüyorlar. Balkondaki tek saksıda  tıbbi aromatik bitki yetiştirmek de geniş bir bahçede pazara ürün yetiştirmek de kent tarımcılığıdır”.

Henüz genel bir tanımı yapılmamış olsa da doğal kaynakların, yalnızca “sınırlı”değil, artık “bitmek” üzere olduğunu daha yeni farkına varanlar için hem “kent tarımı”, hem “yerel tohum” meselesi. ciddiyetle ele alınması gereken konular. Bu çok açık. Biz yine kendi PDA örneği ve ölçeğinden hareketle balkon/apartman tarımına dönelim... 

BALKONDA TARIM

Toprakla bu yeniden kavuşma, çok yeni olmayan balkonda saksı yetiştiriciliğinin yeni bir dönemi. Çicek yetiştirmenin ötesine geçen, saksıda doğal sebze veya meyva yetiştirme uğraşı... Bu tarz bir yetiştiricilik, büyük ölçüde cesaret, inat ve sevgi ile yürütülmekte. Bu durum, bu uğraş sahiplerinin temel karakter özellikleri aynı zamanda. Başlangıçta korkarak, sanki bir başka uğraş zamanından çalıyormuş izlenimi verilerek, hatta deyim yerindeyse bir parça “çaktırmadan (!)’’ girişilen bu uğraş, günlük yaşamdan en az yarım saati ve haftalık  tatil günlerinden birinin en az üç saatini bitkilere ayırmayı gerektiriyor.

Esasen bu konu da kendi sektörünü yaratmış durumda. Geniş balkonlar ve terasların bahçe ve tarım alanına dönüştürülmesi için teknoloji ve ticaret çoktan elele vermiş durumda. “Ekolojik çatılar endüstrisi” gibi  .

Sürdürülen çaba, saksıda çiçek yetiştirmenin ötesine geçtiğinde, sınırlı da olsa tarım üretimine doğru bir hamle yapılmış olur. Dolayısıyla bilgi, deneyim ve gelenek önem kazanmaya başlar. Yetiştirilmek istenen bitki türüne karar verildiğinde, kolay yol; paketlenmiş tohum veya hazır fide edinerek işe başlamaktır. Çarşıda, pazarda satılan tohumların, fidelerin çoğu, son yirmi yıldır çeşitli deneme ve deneyler ile “doğallığı” ya da “organikliği” nerede ise tamamen ortadan kalkmış ''hibrid-bir kerelik'' olan, buna karşılık ön ilaçlama yoluyla her türlü zararlıya karşı genetiği güçlendirilmiş, bu yüzden ürün alması “garantili” türden. Bitkinin yaşatılma koşulları ise zaten aldığınız ambalajın üstünde yazılıdır. Ama böyle “şüpheli’’ özelliklere sahip bir tohumun yaşatılması, yeşertilerek yetiştirilmesi ne kadar doğru? Zaten marketler 12 ay boyunca doğal mevsimi dışında yetiştirilmiş rengarenk ama son derece lezzetsiz ürünlerle dolu değil mi? Gidip marketten alırsınız, uğraşmaya ne lüzum var?