Gayrimenkul Getirisinde İstanbul Birinci Ama Riskli
Kısa adı ULI olan, merkezi Washington’da "Urban Land Institute" (Şehir Arazisi Enstitüsü), PricewaterhouseCoopers ile şöyle ortak bir rapor hazırlamış: "Avrupa’daki gayrimenkul trendleri" Dün, İstanbul’da raporun sunumu vardı. 2006 yılında, gayrimenkulde Avrupa’nın gözde şehirlerinin hangileri olacağını öğrendik böylelikle.
Rapor, çeşitli araştırmalara dayanarak ve Avrupalı 100’den fazla sanayiciyle yüzyüze görüşmelerle ortaya çıkmış. Avrupa’nın 27 şehrini ya da "gayrimenkul pazarı"nı temel alan raporun "yükselen yıldızları"nı hemen sayalım: Madrid, Dublin ve Hamburg.
Yıldızları sönenler ise Brüksel, Viyana ve Milano. Milano bir önceki raporda 2. sırada iken, 18. sıraya düşmüş.
İlk beş sıradakiler şöyle: Paris, Londra, Helsinki, Madrid ve Barselona. Dikkatinizi çekerim İspanya gayrimenkul piyasasının gözdesi.
Peki İstanbul nerede? İstanbul 19. sırada. Geçtiğimiz yıl 13. sırada iken, bu yıl 19. sıraya gerilemiş.
Neden İstanbul geriledi
Raporun sunumunu yapan ULI Avrupa - Kentsel Dönüşüm ve Sürdürebilirlik Merkezi Genel Müdürü Andrea Carpenter’a bu gerilemenin nedenini soruyorum. "Diğer şehirler gayrimenkulde daha büyük atılımlar yaptıkları İstanbul’u geçtiler. Yoksa İstanbul’un performansında düşüş yok. İstikrarlı gidiyor" diyor.
Carpenter’ın sunumunda İstanbul’a ayırdığı bölümde net görülüyor. İstanbul getiride birinci sırada, ama risk söz konusu olunca 26. sırada. 27 şehir arasında en riskli olanı Moskova. Yani, İstanbul’u daha cazip hale getirmek için bir kere riskleri azaltmak şart.
Carpenter’ın sunumundan önce kısa bir konuşma yapan Pricewaterhousecoopers’ın Kıdemli Ortağı Adnan Nas diyor ki, "Gayrimenkul yatırımına gelen yabancı Boğaz’daki lokantaya, İstanbul’un dünyanın en güzel şehri olmasına bakmıyor. Yatırım kriterlerine bakıyor."
Bu arada Nas’ın dikkat çektiği bir şey var: Gayrimenkul piyasaları Türkiye’de tam olarak anlaşılmıyor. Konut yönüyle, yani dar anlamda anlaşılıyor. Oysa bu dünyada çok önemli kaynakların ve fonların yöneldiği bir alan. Pek çok sektöre para kazandırıyor. Ulaşım, turizm, inşaat gibi. Bankacılığı da etkiliyor.
Nas, "İstanbul’un ve Türkiye’nin diğer şehirlerinin büyük potansiyeli var. Yapacağımız şey mutfağı yani yatırım ortamını düzeltmek ve tanıtmak" diyor. Yani madalyonun öbür yüzünde tanıtım meselesi var. Avrupa gayrimenkul piyasasında İstanbul ve Türkiye henüz yeterince tanınmıyor. İşte bu noktada, Büyükşehir Belediyesi tarafından geçtiğimiz aylarda oluşturulan "Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi" bir girişimi aklıma geliyor.
Kısa adıyla İMP, Kartal ve Küçükçekmece için dünyaca ünlü altı mimara proje yaptırmış.
Ünlü mimarlar daha cazip kılar
Kartal için üç, Küçükçekmece için üç mimar proje gerçekleştirmiş. Kartal için çalışmış mimarlar arasında Bilbao’nun master planını, Tayvan’da Guggenheim Müzesi’ni yapmış olan Zaha Hadid var.
Yine Kartal için günümüzün en ünlü Japon mimarlarından Kisho Kurokawa da proje geliştirmiş. Altı mimar önümüzdeki hafta projelerini sunacakmış. Sonuçlar da 1 Nisan tarihinde kamuoyuna açıklanacakmış. İstanbul’un dünya çapında ünlü mimarlara ihtiyacı var. İnanıyorum ki, onların çalışmaları İstanbul’u daha cazip hale getirecek.
Meselá, ULI’nin listesinde beşinci sırada olan Barselona dünyanın en ünlü mimarlarına kapısını açmış olan bir şehir. Frank Gehry, Norman Foster’ın işleri her an karşınızda. İstanbul dünya şehri olacaksa ünlü mimarlar mutlaka davet etmeli.
Topbaş’ın "İstanbul’un yedi tepesine, yedi tünel" projesinde "by-pass" ettiği İMP’nin ünlü mimarlarla çalışma girişimi umarım hayal kırıklığı olmaz.