Farklı inançların ortak kenti Antakya, binyılların birlikteliklerine yakışmayan bir " ayrışma " içinde. "Dinleri sevgiyle buluşturan tarih "ine rağmen, " oy " peşindeki siyasetle gelen " yönetsel bölünmenin " açmazlarını yaşıyor.
Çünkü, kentin " mahalle "leri artık birer " belde belediyesi ". Herhangi bir caddede giderken birkaç belediyeden geçiliyor. Sokakların sağı başka, solu başka belediye.
Antakya " büyükşehir " olmadığından " bütününden sorumlu " bir yerel yönetimi yok. Merkezdeki Antakya Belediyesi'yle birlikte " bitişik " 11 ayrı belediyenin " özerklikler i" ise demokrasiyi değil, rantçılığı güçlendiriyor. İmardaki " parçalanmış planlama "nın sonucu ise bir " şehircilik felaketi ".
İşte böylesi bir bölücülüğün " yapılaşma dengesizliği ", giderek yaşanılmaz bir kent yaratınca, sorunla ilgili etkinliklere katılmayan " milletvekilleri " dışındaki hemen tüm ilgililer " çözüm " aramaya başladılar.
İnşaat Mühendisleri Odası ( İMO ) Hatay Şubesi'nce 09-11 Aralık 2004'te düzenlenen " Antakya Kent Kurultayı "nın bildirgesinde şu çağrı yer alıyordu: " Kentin bitişiğinde, içinde ve dışında kurulmuş irili ufaklı belediyelerin planlama, yapı denetimi, altyapı konularında yarattığı 'çok başlı 'lık ve eşgüdümsüzlük imar disiplininin sağlanmasına da engel olduğundan, bu belediyeler ana belediyeye dahil edilmelidirler. "
İMO Hatay Şubesi Başkanı Cihat Mazmanoğlu , iki yıl önceki bu çağrının hâlâ umursanmadığını belirterek şunları ekliyor: " Bölünme, aynı kentte daha fazla başkan, daha fazla meclis üyesi demek. Bunlar kalsalar bile, kentsel bütünlüğü gözeten bir yönetim düzeni sağlanmalı. "
Aynı konuda İMO ile birlikte etkinlikler düzenleyen Mimarlar Odası'nın Hatay Şube Başkanı Abdülgani Mazmanoğlu da diyor ki: " Bu belediyelerin ekipmanları yok, elemanları yetersiz, bütçeleri dar. Ancak zeytinlik ve tarım alanlarını imara açabiliyorlar. Siyasetin 'böl-parçala-yönet' taktiğiyle kentimiz, doğamız gözden çıkartılıyor. "
Antakyalı mimar ve şehir plancısı Prof.Dr. İsmet Okyay da özellikle Amik Ovası'na yayılan belde yapılaşmalarına ivedi önlem alınmasını isteyerek şuna dikkat çekiyor: " Bir çevre planıyla genel imar kararları tarihsel ve doğal dokuyu gözeterek alınabilir; ancak bunun için de belediyelerin aynı plana uymalarını sağlayacak yasal kurallara ihtiyaç var. "
Antakya'daki işte böylesine sorgulanan yerel yönetim parçalanmasını belediye başkanları bile artık eleştiriyor. Örneğin, kentin Habib-i Neccar Dağı'na yaslanmış tarihi dokusuna komşu Dursunlu Belediyesi'nin mimar Belediye Başkanı Selahattin Altınöz , geçen yıl aynı konudaki bir serzenişimizi de anımsatarak diyor ki: " Antakya'nın caddelerinde belediyemizin başladığı yerdeki takımızı da uyarınız üzerine kaldırdık; ama sınırlarımız duruyor. "
Antakya'nın neresinden hangi belediyenin sorumlu olduğunu, ancak " haritalar "dan kavrayabildiklerini belirten Hatay Valisi Ahmet Kayhan ise bakın neler söylüyor: " Kente giren ana yolun refüjü ile iki tarafındaki peyzaj için bile aynı yolda sıralanan belediyeler arasında eşgüdüm sağlayamadık. Ayrışma öyle ki birinde su kesilirse diğeri vermeyebiliyor. Bu karmaşanın çözümü ya tek belediye olmak ya da özellikle imar ve altyapıda merkez belediyeyi yetkili kılmak. "
Köy'de Emniyet Binası
Antakya'daki bu karmaşa öylesi boyutlarda ki Aşağıokçular Mahallesi'nin muhtarı Davut Yılmaz önceki yıl " Köy olmak istiyoruz " deyince, bu başvurusunu Ankara'ya ileten belediyeye, İçişleri Bakanlığı'ndan da hemen onay gelmiş. Böylece aynı semtteki il emniyet müdürlüğü binası bile artık " köy "de; yani " jandarma bölgesi "nde kalırken polislerin lojmanları da başka bir beldede.
Şimdi ise aynı " köylü "ler( ! ) son günlerde yüzlerce imza toplayarak yeniden " mahalle " olmak istiyorlar.
Antakya'nın bir bilim ve kültür kenti olması için kurulan Mustafa Kemal Üniversitesi'nin de belediye sınırları dışındaki konumundan ötürü, yerel yönetim hizmetlerine Zülüflühan Köyü Muhtarlığı bakıyor.
Türkiye'nin " üniversitesi olan tek köy "ünü yöneten Muhtar Yusuf Bal , bu onurlu ayrıcalığın sürmesi için tüm olanaklarını seferber etmiş. Bal'a " Köyün bütçesi yeterli mi" diye soranların aldıkları yanıt ise şöyle: "Kendi bütçem... Muhtarlığın kullandığı traktörlerin, çöp kamyonlarının ruhsatları benim üzerimde, çünkü ben aldım... "
Merkezdeki Antakya Belediyesi'nin nüfusu sadece 150 bin. Ancak ticaretten kültüre, eğlenceden turizme hemen tüm sosyal ve ekonomik yaşam burada toplandığından, aynı nüfusa gündüzleri eklenen 200 bin kişi " kent içindeki öbür belediyeler "den geliyor. Böylece, trafikten temizliğe, kent nüfusunun büyük çoğunluğuna ait hemen tüm " çağdaş uygarlık gereksinmeleri "ni de Antakya Belediyesi karşılıyor.
Belediye Başkanı Mehmet Yeloğlu 'nun ise hiç değilse bu durumdan yakınması gerekirken tartışmalara bile katılmaması " oy tabanı "nı koruma amacına bağlanıyor.
Oysa Antakya'nın eşsiz değerlerini günbegün yıpratan, hatta yok eden bu görülmemiş " yönetim anarşisi "ni gidermek için, öncelikle kendi belediyesinin tüm kente yönetsel olarak da sahiplenmesi gerekiyor.
Tarihi Kuşatan Çirkin Kentleşme
Antakya'nın insancıl eski evleri ve tarihi sokakları giderek metruklaşıyor (yanda). Bunun nedeni ise kentin çevresinde yaygınlaşan sözde "modern" yapılardaki rantın çekiciliği... Niyet işte böylesine "çirkin" olunca, belde belediyeleri eliyle gerçekleşen "betonlaşma denizi" de (üstte) aynı çirkinliklerle Amik Ovası'na doğru yaygınlaşıyor.