Doğan Kuban ile Divriği Camisi'nin Koruma Sorunu Üzerine Konuştuk
www.yapi.com.tr, Divriği Camisi ve Şifahanesi için Bir Yasa çağrı metni ile ilgili sorularını Prof. Doğan Kuban'a yöneltti. Prof. Kuban, kurucusu olduğu S.O.S. Divriği oluşumu çerçevesinde, Divriği Camisi ve Şifahanesi'nin korunmasının aciliyetinden bahsetti. Yapının tarihi ve kültürel değerinin tek ve eşsiz olduğunu vurguladı. Bu vesile ile de, Türkiye'deki koruma sorunlarına değindi. Prof. Kuban'ın 1952'den itibaren mimarlık tarihi ve koruma konusundaki bilgi ve deneyim birikiminin eşsizliğini göz önünde tutarak, bu röportajı bir yol gösterici olarak yayınlıyoruz.
Divriği Camisi ve Şifahanesi için özel bir yasa talep ediyorsunuz. Çağrı metninizde, bu binanın restorasyonu için mevcut yasaların yeterli olmadığından söz ediyorsunuz. Sizin mevcut koruma yasaları ile ilgili eleştirileriniz nelerdir?
Sorun yasalar değil yalnız başına. Çünkü, ortak bir koruma konsepti yasaya yansır, uygulamaya yansır. Dolayısıyla, soruna sadece yasalar açısından bakmak doğru değil. Bizim yasalar aslında Avrupa yasalarından kopya edildiği için, içlerinde şüphesiz kopya edildikleri zamanki doğrular vardır. Kötü de olmayabilirler. Fakat, sorun Türkiye’de yasada değildir, uygulamadadır. Çünkü, Türkiye’de yapıya ilişkin hiçbir yasa uygulanmıyor. Asıl sorun budur.
İkincisi, yasa boyuna değişebilir. Mesela eskiden Türkiye’de sit koruma gibi bir şey yoktu. Yapıları tek tek korumak kabildi. Örneğin, Amasya’da sahil yolunun bugüne kadar yaşaması 1958’lerde oradaki tek tek yapıların korunacak kaydına girmesi ve sit alanına dönüştürülmesi gibi bir şeydi. Amaç, koruma olmalı. Ama, koruma denilen şey kompleks bir şeydir. Bu korumamız gereken bir şeydir diyeceksin; çevrenin tarih ile birlikte oluşumu konusunda bilinçlendireceksin; sanat ve kültüre bir şey katacağını düşüneceksin; ondan sonra koruyacaksın. İşin içine yağma, spekülasyon, turizm vb. girdiği zaman asıl değer kültürel değerdir diyeceksin. Kültürel değerleri de daha evvel tarif etmiş olacaksın. Dolayısıyla, gerçekten koruma gerçekleşecek.
Hatta, hiç yasasız koruma gerçekleştiren yerler var. Mesela İngiltere. Neden? Orada yaşamı sevdikleri, yeteri kadar bilinçlendikleri için. Yoksa, İtalya’daki binalar sadece yasa ile mi korunuyor?
Bizde kentli kente sahip değil. Dolayısıyla, Türkiye’de koruma zor bir şey. Divriği gibi bir yapıyı koruma Türkiye’de şimdiye kadar yapılmamış bir şey. Divriği’de taç kapıları ustası heykel gibi yapmış. Onu yasayla koruyamazsınız. Türkiye’de Divriği gibi bir camiyi korumak için gerekli hiçbir alt yapı yok. Bu işi yapmış bir teknisyen yok.
Bizim yasamız ihale ediyor, 8 ay sonra bana ver diyor. Restorasyon projesi yapılmadan ihale yapılmaya başlandı çok uzun yıllar. Yapan adamlar kim? Müteahhitler. Müteahhitler restorasyon projesi yaptırıyor. Bu restorasyon projelerini yapan adamlar kimler? Ortaçağ uzmanı mı? Bizans uzmanı mı? Yok. Herhangi bir mimar yapıyor bir şeyler. Restoratör bile bir ahşap evi restore edebilir ama bir Ortaçağ binasını restore edemez. Türkiye’de bu işi yapanlar o dekorasyonun anlamını bile bilmiyor. Türkiye’de restorasyon lafı bir klişe haline geldi. Binayı tamir etmek gibi bir şey. Bugünkü yağma ortamında şuna dönüştü: ihale açalım, kazanan yaptırır. Üniversitelerle bürokrasi arasındaki ilişki yeterli değil.
Ortaçağ zaten çok özel bir durum, Ortaçağ taşına kolay kolay müdahale edilmez.
Dünyada örnekleri var mı? Nasıl korunuyor Ortaçağ binaları?
Çok. Bütün Avrupa. Çünkü onlar çok erken başlamışlar. Deneyim çok fazla. O işi yapan uzman şirketler çok fazla. Bu işi yapabilecek nitelikteki, diyelim ki gerekiyorsa heykeltraş-heykel geleneği var. Bunlarla ilgili 50-100 senelik kuramsal ve uygulamalı yaklaşımlar var. Örneğin Kalenderhane’de küçük fresko parçaları çıktı; bunları bir araya getirecek Türkiye’de bir adam yok.
Divriği de her motifi birbirinden farklı, taşın üzerinde yerinde yapılmış bir heykel. İki boyutlu değil, üç boyutlu. İslam tarihinde de, Anadolu Selçuklu tarihinde de başka bir eşi yok. Orta Asya’dan gelen sembolizmler var, Selçuklu motifleri var. Çok karmaşık ve her şeye rağmen iyi analiz edilmemiş bir bina o. Benim bir kitabım var: “Divriği Mucizesi”. Fakat, ben de o kitapta her şeyi açıklayabildiğimi sanmıyorum. Yakın, Orta, Uzak Doğu’nun bütün mitolojisi var orda. Bu yapının başka bir eşi olmadığı için ona kimsenin dokunmaması lazım.
Restoratörün bile?
Restoratörün bile. Dış kapılar hava etkilerine açık. Soğuk, rüzgar, çevredeki binalar ve demir fabrikası etkileri var. Malzemenin de bir dayanma sınırı var. Öyle duruma gelmiş, bazı yerleri eriyor. Şırınga yaparak sağlamlaştıralım gibi şeyler kabil değil. Piyasadaki bütün kimyasal malzemeler bir taşın ömrünü belki 5 sene, belki 10 sene uzatabilir.
Dolayısıyla, buna artık dokunmayalım. Bir yere de taşıyamayız kapılarını. Üstünü örtelim. Mecburuz. Başka hiçbir koruma şansı yok. Ama ihale yaklaşımı buna imkan vermiyor.
Bu özel bir proje ile müze haline getirilmeli. İçinde bütün klima olanakları sağlanmalı. Bütün drenajlar yapılmalı. Dünya çapında bir müze olur o zaman. Çünkü, içinde dünyada eşi olmayan bir heykel var.
Divriği örneğine benzer yapılar Türkiye’de var mı?
Var ama bu kadar bütün değil. Mesela Gök Medrese’nin kapısı. Ama onlar bu kadar etraflı değil. Bu Türk tarihinde de İslam tarihinde de bir tane.
S.O.S. Divriği nasıl bir oluşum? Nasıl katkıda bulunulabilinir?