Şehir Plancıları Odası (ŞPD) Ankara Şube Yönetim Kurulu Üyesi Doç.
Dr. Metin Şenbil, Ankara’nın merkezinin giderek
çöküntü alanı haline geldiğini, bunun da kentin başkent imajını deformasyona
uğrattığını kaydetti. Buna karşın Almanya’nın başkenti
Berlin’in geceyi ve gündüzü aynı canlılıkta yaşatan
etkinliklerin mimari cümbüşle birleşmesinin akıllarda, kolay kolay eskimeyecek
bir Berlin imajı bıraktığını dile getirdi. Şenbil, Ankara’nın “en saygın
kentlerden birisi” olduğu iddiasının “Türkün Türke propagandasından başka bir
sey olmadığını” kaydetti.
Metin Şenbil, bir grup şehir plancısıyla Berlin’e yaptıkları geziden Ankara
için çıkardığı sonuçları Cumhuriyet Ankara’ya anlattı. 1990’da Berlin Duvarı’nın
yıkılmasıyla, daha önce Bonn’da bulunan başkent birimlerinin Berlin’de toplanma
sürecinin başladığını anlatan Şenbil, “Bu süreç beraberinde kentsel dönüşümü de
gündeme getirmiş, kentin özellikle merkezi alanlarında yoğun bir yenileme ve
dönüşüm ile değişim başlamış. Yeni binaların ve yeni eklemelerin, ulaşım, yeşil
alanlar ve kent mobilyaları gibi kentsel ögeler ile sağlanan mükemmele yakın
uyumu daha önce atıl kalmış kent merkezine hayat vermesi yanında, Berlin’i bir
dünya kenti yapmış” dedi. Şenbil, şöyle devam etti:
“Parlemento binasını çevreleyen bölgede yer alan Branderburg Kapısı, Müzeler
Adası, Berlin Tren Garı, Potsdamer Meydanı, Tiergarten Parkı ve Berlin Kubbesi
gibi önemli yapı ve alanların, diplomatik temsilcilikler, alışveriş mekânları,
konaklama tesisleri, ulaşım düğümleri, kültür, sanat ve bilim merkezleri yanında
konut alanları ile birleşmesi Berlin kent merkezini tanımlamaktadır. Eline
Berlin rehberi almış bir turist ile işine gidip gelmekte olan bir Berlinlinin
bir araya geldiği bu bölgenin geceyi ve gündüzü aynı canlılıkta yaşatan
aktiviteleri mimari cümbüş ile birleşince akıllarda kolay kolay eskimeyecek bir
Berlin imajı bırakmaktadır.”
‘Tercih değil zorunluluk’
Ankara kent merkezinin yenilenmesinin artık bir tercihten öte zorunluluk
olduğunu belirten Şenbil, “Nitekim Kurtuluş Savaşı’nın sevk ve idaresinin
yapıldığı İstasyon Binası’nı da içeren Ankara Tren Garı, Anıtkabir, 19 Mayıs
Stadyumu’nu içeren spor kompleksi, Gençlik Parkı, Opera ve Müze Binaları, Dil ve
Tarih Coğrafya Fakültesi, Bakanlıklar ve diplomatik temsilcilikler,
Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Başbakanlık Konutu, Seymenler Parkı, Atakule, askeri
alan ve binalar ile bezenmiş alanın giderek çöküntü halini alması başkent
imajının deformasyona uğramasına neden olmaktadır. Bu alan yenilenmiş ve
dönüşmüş Berlin kent merkezi ile aşağı yukarı hem alan hem de önem açısından
paralellik içermektedir” diye konuştu.
Cumhuriyetin 100. yılında Ankara kent merkezi kentsel dönüşümüyle yapılması
gerekenlerin başında Kızılay’ın motorlu ulaşım düğümü olmasından kurtarılması
geldiğini vurgulayan Şenbil, bu düğümün katlı kavşaklarla örülmesinin TBMM’yi
fiziki olarak bakanlıklardan ve Kızılay’dan kopardığını kaydetti. Berlin’de
durumun böyle olmadığını anlatan Şenbil, “Ankara’da ise Meclisimiz ile
yurttaşlarımız arasında katlı kavşak ile Dikmen’den Kolej’e giden otomobil
sürücülerine rahatlık sağlanırken; simgesel olarak hakimiyetin halkımızda değil
motorlu taşıtlarda olduğu zannına kapılırız bir an” dedi. “Eskinin Kızılay
Meydanı”nın sola-sağa dönüş yapılamaz oklarıyla trafiği yönlendiren bir nokta
olarak yayadan koparılması ile Atatürk Bulvarı boyunca yolun fiziki olarak ikiye
ayrılmasını eleştiren Şenbil, bu durumun Cumhuriyet yapıları ve onların “mimari
hazzından” yurttaşları kopardığını dile getirdi.
Belediyeciğiyle “yere göğe sığdırılamayan” Ankara’nın, “en saygın kentlerden
birisi” olduğu iddiasının “Türkün Türke propagandasından başka bir sey
olmadığını” kaydeden Şenbil, “Bu propagandadan kendilerine itibar sağlayanlar
ise her geçen gün geçmişin o saygın başkentini bizlerden koparmaktadırlar” diye
konuştu. Şenbil, şöyle devam etti:
“Nitekim Avrupa’nın diğer şehirlerini gezenler bilirler ki inşa halinde ya da
mezbelelik halinde olan çok az yer vardır. Şehrin her yerine sizi taşıyabilecek
bir metronun olduğunu, kent merkezinin yayalara terk edildiğini, insanların
kaygıdan uzak modern yaşamın stresini attıkları mekânları görmüşüzdür. Dahası,
şehirlerin birer müze olduğunu, her yerinden kültür fışkırdığını, adeta birer
kültür kaynağı olduğunu da görürsünüz. Az bir nefeslenip Alexander Platz’da
meydanın tadını çıkaralım derken sohbetin koyulaştığını, konuyu her şeyden çok
sevdiğimiz ülkemizde neden bunların olmadığına istemeden getirdiğimize biraz da
hayıflanarak şahit oluruz. Berlin’de bir grup şehir plancısı olarak yaşadığımız
tam da buydu.”
Cumhuriyetin başkenti
Başkentin tüm yurttaşların ortak mülkiyetindeki birçok yapıya ev sahipliği
yaptığına dikkat çeken Şenbil, buna karşın bu yapıları içinde barındaran
Ankara’da mekan, ulaşım, altyapı, toplu taşıma gibi kararların sadece Anakent
Belediye Meclisi tarafından alındığına dikkat çekti. Şenbil, “Bu da Cumhuriyetin
merkezi olması gereken Kızılay’ı motorlu ulaşımın ve üst-altgeçitlerin merkezi
haline getirmiştir” dedi.
Ankara’nın başkentliliğini mekâna yansıtabilmek için bu mekânların yerel
siyasetten kurtarılması gerektiğini vurgulayan Şenbil, “Bu ise alanın özel statü
kazanması; Cumhurbaşkanımızın nezaretinde TBMM’de bulunan partilerin eşit
temsili ile büyükşehir ve ilçe belediyeleri ile koordinasyon çerçevesinde
yönetilmesi gerekmektedir. Bu yönetim şekli Ankara’nın başkentliliğini yeniden
kazanması için gerekli lakin yeter koşul değildir. Yeter koşulların oluşabilmesi
için ise kentsel dönüşümün bütüncül bir yaklaşım ile uzun yıllara yayılarak
katılımcı ve paylaşımcı olması; alınan kararların da sadece Ankaralıların değil
tüm yurttaşlarımızın iradesini yansıtması gerekmektedir” diye konuştu.