Türkiye’de genel olarak devletin yapı elde etme süreçlerine yönelik büyük bir sorun var. Ankara Atatürk Kültür Merkezi süreci de bundan bağımsız değil. Devlet yapıları, çok farklı şekillerde elde ediliyor. İhaleye baktığınız zaman, inanılmaz sorunlarla karşılaşıyorsunuz; çok düşük fiyatlara verilen işlerden kaliteli sonuçlar çıkmıyor. Tip projeler çok sorunlu. Zaten devlet çok az yarışma açıyor. İhaleyle yarışma arası durumlarda, yarışma, süreci meşrulaştırmak için araç olarak kullanılıyor. Çamlıca’da, Yenikapı’da, Kartal’da yaşanan hep bu oldu. Birtakım gruplar arasında yapılan ön yeterliliğe dayalı seçimlerde, genellikle, yarışmayı gerçek anlamda uygulamaya geçirememe sıkıntısı oluyor. Ön yeterliliğe dayalı seçimlerde, yarışmayı kazanacak veya projeyi yapacak grubun ciddiyet ve büyüklüğünü önceden kontrol etme kaygısı var diye iyi niyetle düşünmek istiyorum.
Atatürk Kültür Merkezi, iyi tartışılmalı
Atatürk Kültür Merkezi özelinde ise, çok önemli bir karar var. Uygarlıklar Müzesi gibi bütün müzelerin bir arada toplandığı bir kurgu doğru mudur değil midir; bunun yeri AKM midir; bunların ayrıca tartışılıp konuşulması lazım. Bu tartışmalar yapılmaksızın alınan kararların direkt masaya yatırılması, başka sorunlar yaratabilir.
Her yerde birbiriyle yarışan ikonik binalar
Dolayısıyla ben konuya salt bir bina seçme işi olarak bakmıyorum. Ortaya çıkacak binanın ne kadar güzel, ne kadar iyi olacağını da çok önemsemiyorum. Çünkü Türkiye’de, “çok değişik ve çarpıcı binalar yaparsak, Bilbao etkisi yaratırız” gibi bir anlayış yerleşti. Her yerde birbiriyle yarışan ikonik binalar yapılıyor; özellikle de müze yapıları buna çok uygun görülüyor.
Oysa bütün bu süreçlere rağmen, duruma eleştirel mesafemizi kaybetmeden bakabilmeliyiz. Katılımcı bir süreç olursa, belki iş başka bir yere doğru gider. Ümidim o yönde…