Mimarlıkta belirsizlik olur mu sorusu sorulabilir. Mimarlık, sonuçta fiziksel bir örgütlenmeyi içeriyor. Yapılmış, bitmiş bir çevre var elimizde.
Tarihsel süreç içinde yıpranıyor, yıkılıyor, yeniden yapılıyor, denebilir. Ama daha kısa erimli düşünülecek olursa, bir donukluktur mimarlık. Ya da mimarlık, gerçekten hareketten bağımsız mı?
Kentsel yaşantı içinde canlılığı da içerse, gündelik yaşamın karmaşısıyla sınavını başarıyla verse de, yine de zarını yalnızca bir kere atma hakkı vardır mimarın. Tasarım yapılır; çizimler teslim edilir, her düşünce ayrıntısıyla uygulanır ve mimar, yapının künyesine ismini yazar.
Zarlar atılmıştır.
Şimdi sıra, o yapıda yaşayan, oraya girip çıkan, önünden geçen diğer insanlardadır.
Tasarım aşamasında, belirsizliğe vurulan bir kılıç darbesi vardır. Yapı, orada tamamlanır. Her şey kesinleşir.
Yapı yaşamaya başlayacaktır. Yapı, ölmüştür.
Parameterlerin içinin henüz doldurulamadığı anda, bir diğer seçenek bulunur.
Can Çinici, 24 Mart 2006’da bu "diğer seçenek"ten bahsetti. Mimarlıklar Toplantıları’nın altıncısının konuğu olan Can Çinici, kendi projeleri içinden bir miktar ürünü seçerek, tasarımlarının oluşum sürecini aktardı.
Tasarımların ortak paydası, tasarım aşamasının belli bir noktasında artık kesinleşmesi gereken bir dizi kararı, kesinleştirmeden tasarımın tamamlanmış olmasıydı. Tasarımlar, belirsizlikten kurtulmaya çalışarak değil, bu belirsizliği lehine çevirerek yol almış.
Zaten özgürlük, zorunlulukların bilincine varmak değil midir?
Çinici’nin temel prensibi, tasarımı bir mekanizmaya oturtarak, mekanizmanın, kullanıcının kararları ile birlikte son haline gelmesi şeklinde kabaca da olsa özetlenebilir.
Tasarım, mimarın tanrısal bir gözle baktığı, her şeyin hakimi olduğu bir ürün olmaktan çıkıyor, kullanıcıya aktarılıyor. Böylelikle, mimar, tasarımın işleyişini oturttuktan sonra, çok daha işlevsel ve demokratik bir ürünün önünü açabiliyor. Bir anlamda, yetkilerini devrediyor.
Konut projelerinde, konutların birbirleriyle ilişkisi, mekanların şematik yerleşimi gibi temel kararlar alındıktan sonra, hem tasarım sorunlarının kendiliğinden yaklaştığı yanıtları hem de kullanıcının kendi dilinde verdiği yanıtları veri alarak son aşamaya geçilmiş.
İzmir Liman Projesi yarışmasında, kentsel "cetvel"ler yaratarak, içleri boş bırakılmış. Bu cetvellerin somut olarak nasıl doldurulacağı ise, yatırımcılarla birlikte karar verilmesi gereken bir olgu. Hem cetvellerin ve mekanların esnekliği, hem de olası işlevlerin hesaplanmış olması, mimarların tasarımı getirdiği nokta. Ancak, Can Çinici, Nevzat Sayın ile birlikte çalıştığı bu projede, diğer projelerden belki de daha radikal bir şekilde, somut fiziksel örgütlenmeyi çizmemiş. İzmir’e noktayı koymamış. Proje, daha çok, devam eden ve yanıt bekleyen bir cümle niteliğinde.
Aynı tavır, Mısır Müzesi yarışmasında da hissediliyor.
Yaklaşık 3 milyon eserin sergileneceği bir müzenin mekanizmasını çözmek işi, tamamen kavramsal bir sorun olarak tasarımın merkezinde yer almış. Mekanlardan bir çeşit “ağ” kurarak, “kartuş”lar içinde toplanmış bir halde, yarışma şartnamesinde istenen “hyper-textual” bir mekan ve hareket dizgesi oluşturulmuş.
Güncel müzikal yönelimlerin gereksinim duyduğu mekanların yaratılması konusuna, Aykut Köksal’ın düzenlediği bir atölye çalışması vesilesiyle girmiş olan Çinici, yine tutarlı bir yaklaşımı sürdürmüş. Şefin öneminin azalması, dinleyicilerin nesne konumundan uzaklaşması, konser salonundan müzisyen bedeninin çıkarılması, elektronik teçhizatın gündeme gelmesi gibi son dönemin post-tonal müzikal yönelimlerinin yeni bir “konser” salonuna ihtiyaç duyduğu söylenebilir. Çinici ise, yine bir mekanizma üzerinden, çeşitli olasılıkları kapsayan bir mekanlar ağı kurmaya yönelmiş bu projesinde de.
Seçilen projelerin, belirsizliğin sürdürülemesi kavramı çerçevesinde örgütlendiği söylenebilir. Bu yenilik, kendini her projede hissettiriyor.
Behruz Çinici, Doğan Tekeli, Boğaçhan Dündaralp, İhsan Bilgin, Erkut Özel gibi mimarların da katılımı ve katkısıyla, etkinlik, mimari anlamda oldukça ilham verici bir dizi düşüncenin tartışılmasını sağlamış oldu.
Sonuç itibariyle, projelerin bir sunumundan çok, Çinici’nin mimarlık yaklaşımı ile bir tanışmanın gerçekleştiği etkinlik, mimarlığın tasarım aşamasında olası yenilenmenin, fiziksel olarak ürüne de yansıdığını göstermiş oldu. Mimarlığın ne olduğu sorusunu her gün yeniden sormanın da önemi vurgulanmış oldu.
Bu soruya, 21. yüzyılda Türkiye'den yeni yanıtlar almak ise umut verici.