‘Ana Cümle Kurulmalı’



Son günlerde İzmir'le ilgili “marka kent” tartışmaları yapılıyor. İş dünysı, kentin önünün açılması ve geleceğine ilişkin çeşitli başlıklar altında çözüm önerilerini dillendiriyor. Bunlar arasında ticaretin artırılması, Süper Lig'e futbol takımı çıkarılması, büyük bir müze kurulması gibi maddeler yer alıyor. Kentin “kültürel seferberlik” sorunu yaşadığını savunan Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Semih Çelenk ise konuya salt maddi açıdan bakılmasının yanlış olduğunu düşünüyor. Çelenk'in, İzmir'in kimliği ve geleceğine ilişin yaklaşımları şöyle:

- İzmir'in geleceğine yönelik iş adamları tarafından çeşitli projeler üretiliyor. Sizin bu düşüncelere ilişkin bakışınız nedir?

“Kente maddi açıdan bakılıyor. Ticareti artırarak, yol açarak, birinci lige takım çıkartarak, mega müze kurarak, ulusal basınla ilişki kurarak, bir kasabayı kent ya da marka kent yapamazsınız. Kent ve kentlilik kültüre ait bir şeydir.”

- Yapılan tartışmalarda kentin ekomonik hayatına yönelik çözüm önerileri getirildiğini görmekteyiz. Maddiyat maneviyattan daha mı önemlidir? Sizce İzmir'in yaşadığı sorun nedir?

“İzmir'in dinamiklerinin tartışılması gerekir. Kentin ana cümlesi kurulmamış. Kentin kimliğiyle ilgili bir sorun var. Kültür sanat herşey demek değil ama manevi hayatın maddi hayatı desteklemesi gerekir. Kent maddi olarak algılanıyor. Kentin sadece işadamlarının değil aydın önderliğine de gereksinimi var. Kent ve kentlilik bilinci olmaksızın kentin kalkınmasını konuşamayız. İzmir'i kimliksiz kasaba yapmak istiyorsanız maddi araçlar yeter tabi. Bunun sonucunda da kentin geleceği şimdiden farksız olmaz. Efes'i, Bergama'yı bu kentte yaşayan insanlardan ancak 100 bin kişi gördüyse buraları ile özdeşleşememişsiniz demektir. Oraları birer paket ürün olarak satmışsınız ne anlamı var ki?”

- Peki kentin ana cümlesinin kurulması için neler gereklidir, İzmir neden bir kent kimliğini alamamıştır?

“3 milyon 200 bin nüfuslu İzmir'de kent kimliğinin çoktan oluşturulmuş olması gerekirdi. Kentimizde kültür ve sanat önemsizleştiriliyor. İzmir neden bir kent değil. İzmir'de yılda satılan tiyatro biletinin nüfusa oranı yüzde 5'ken, Helsinki'de satılan bilet oranı yüzde 78. Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki İzmir bir mega kasabadır, Helsinki bir kenttir. Kent maddi birşey değildir. Biz kent kültürüyle ilgilenmeye çalışıyoruz. İzmir'de uluslararası kukla günleri yapılıyor. Ancak bu kentin kimliğine ait bir şey olarak algılanılıp sahiplenilmiyor. İskoçya’da Edinburgh ve Fransa’da Avignon gibi kentler bütün gelirini bir tiyatro festivalinden elde ediyor. Son dönemlerde marka kent tartışmaları yapılıyor. Kültür sanat alanından bahsedilmiyor. İşte size iki tane marka kent.”

- İzmir'in temelde yaşadığı sorun nedir? Kent kültürünün oluşturulması için öncelik hangi konuya verilmelidir.

“Kentin temel sorunu bizce merkez- çeper odaklaşması ve gettolaşmadır. Bu kentin demografik, sosyolojik ve kültürel incelemelere ihtiyacı var. Kentin dinamikleri doğru saptanmalıdır. Kenti insan yapar ve yaşatır. Dünyanın en güzel, en pahalı mekanlarını yaratsanız, beş para etmez. Örnek mi istiyorsunuz? Şöyle son yıl içinde yapılan merkezlere ve nasıl hayalet mekan olmaya aday olduklarına bakın yeter. İzmir'in genel kültürel seferberlik sorunu var. Yerel yönetim merkezli kültürel seferberlik yapılmalı. Merkezler eksik. Yer yapmak değil, ruh yaratmak önemli. Kültürün merkezden çepere doğru yayılması gerekir. Örneğin, bizim büyükşehir belediyesiyle fakülte olarak yaptığımız “Ara Tatilde Sanat Atölyeleri” bin 500 ilköğretim çocuğunu sanatla tanıştırdı. Bizzat atölyelerde farklı sanat kollarında çalışmalar yaptılar. Ürünlerini sergiledik. Şimdi o çocuklarımız gençlerimiz fotoğrafın, resmin, tiyatronun önemli bir şey olduğunu, bir emek olduğunu biliyorlar. Dünyalarında farklı pencereler açıldı. Yapılan son tartışmalara itirazımız da bu noktadan. Kent tanımlanmaya çalışılıyor ama kültür olmadan bu gerçekleşmez.”

- Marka kent tartışmalarında eksik olan nedir? İş dünyasının getirdiği “birlik sağlanmalı, turizm için kalıcı planlamalar yapılmalı, yabancı yatırımcıların ilgisi çekilmeli, süper lige takım çıkartarak tanıtım için futboldan yararlanmalı” gibi başlıklar altında topladığı öneriler yetersiz midir?

“Kentin bir ana cümlesi olmadığı için, herkes kendi cümlesini kuruyor. Kent tanımlanmıyor. Bu işadamlarının kötü niyetli olduğunu göstermez. Onlar da kendi durdukları yerden bakıyorlar. Demek ki oradan bu kadar görünüyor. İzmir'in avantajları var. Gettolaşmaya uygun yapısı yok. Özümleme şansı yüksek. Buna karşın gettolaşıyoruz. Kentsel barışı sağlamak mümkün. Yol göstericilere, kültür evlerine ihtiyacımız var. Kenti paylaştıracak öğeler yapmalıyız. Çağdaş toplum empati toplumudur. Kültür seferberliği, kenti kent yapacak yegane öğedir. Kentimizde dünya çapında bir şiir festivali var. Şiir festivalinde salon tıklım tıklım oratokul lise öğrencileriyle doluyor. Dört yıldır kendi yağıyla kavrulan bir uluslararası kukla günleri var. Kukla günleri çocuk yetişkin binlerce seyirciye ulaşıyor. Yıllardır yapılamayan bir sinema festivali var. İşte bu marka dediğiniz şeydir.”

- Marka kent bağlamında EXPO 2015 sürecini nasıl değerlendiriyorusunuz? BIE Genel Sekreteri Vincente Loscertales, İzmir'i dolaşırken modern sanat merkezi görmek istedi. Bunun eksikliği yaşandı. Sizce EXPO 2015'in sahipliğini üstlenememizin nedeni nedir?

“Bu yarışta, Milano, 'biz buyuz' diyordu. Ancak kentimiz 'ne olur bizi alın' diyordu. Kendi kimliğimizi oluşturmalı ve farkımızı yaratmalıyız. Bir iş adamı ile bir işçi emeklisi ve bir genç aynı anda,kent merkezindeki bir sergiye gidebiliyorsa orada ortak bir kent kültüründen bahsedebiliriz.. Kent kültürünün yaygınlaşması gerekir. Biz paylaşmayı bilmiyoruz. Sürekli kültürü ve sanatı paylaşan insan sayısını arttırmalıyız. Kentlilik böyle öğrenilir. Gençlerimiz ve çocuklarımız önemsenmiyor. Az olsun bizim olsun planlaması var. Yöneticiler, iddiasız. Kompleksler oluşturuluyor ancak hayalet mekanlar haline getiriliyor. İşletim senaryosu oluşturulmuyor.”

- 8 bin 500 yıla dayanan tarihi bulunan bir kentin kimliği yok muydu?

“19. yüzyılda bu kentin bir kimliği vardı. Levantenler giderken bu kimlikte gitmiş. Bu kimlik geride kalanlar tarafından kullanılmamış. Kenti yönetenlerin aydın öngörüsü yok. Pahalı olacağı gerekçesiyle birçok projeden vazgeçiliyor. Birçok projenin devamı, yararı gözetilmeden sonlandırılıyor. Oysaki varoşlarda yaşayaşan çocuklarımız, gençlerimiz kültür sanatla tanıştırılsa geleceğin kentlileri oluşturulur. Biz herkesin sanatçı olması iddiasında değiliz. Ancak kültürün yaygınlaşması kente bir gelecek kazandırır. Bugün dünyanın birçok ülkesinde kentler kültürleriyle ayakta kalıyor. Kültürel etkinlikleriyle geleceklerine yön veriyor. İzmir'in geleceğine yönelik birçok planlama yapabilirsiniz ancak içini doldurmadıktan sonra, gelecek, boşlukları içinde barındıracaktır. Kentlilik, cemiyet sayfalarında fotoğrafının çıkması değildir. Bunun adı kimse kusura bakmasın ama, 'Hindistan’da İngiliz asaleti'dir.

Bu kenti yönetenlerin de, bu kentin işadamlarının da kent sosyolojisi, kentlilik, kent kültürü konusunda fikir boşlukları var. Bunları gidermek için kent kültürü, kentlilik, kent sosyolojisi üzerine bir seminer dizisi yapsınlar. İşadamlarından, yöneticilerimizden kültür sanatla sporla gettolaşmayı engellemelerini isteyelim. Sosyal projelere ağırlık verelim. Kenti ortaklaşa paylaşılan bir alan yapalım. Böylelikle, kent, kentin geleceği ve kentin sosyolojisiyle ilgili fikir bildirirken biraz daha dikkatli olma ihtiyacı hissedebilirler.”