Türkiye’de altın madeni arama ve işleme faaliyetlerine yönelik eleştirilerin öncelikle siyanür konusuna odaklandığını dile getiren Altın Madencileri Derneği (AMD) Başkanı ve Tüprag Metal Madencilik Genel Müdür Yardımcısı Ümit Akdur, “Avrupa ülkelerinde siyanürleme yöntemiyle altın madenciliğinin yasaklandığı gibi bir takım yanlış bilgilendirmeler yapılıyor. Bunların hiç aslı yok. Dünyada topraklarında altın olan bütün ülkelerde altın madenciliği yapılıyor ve siyanürleme yapılıyor. Prosesin bir aşamasında mutlaka siyanür kullanılıyor. Ne Amerika’da, ne Kanada’da nede başka bir ülkede böyle bir yasaklama yok” dedi.
“Madencilikte kullanılan siyanür zarar vermez”
Akdur, Ovacık Altın Madeni’nin çalışması halinde madenin 50 kilometre çaplı alanda yeşil yetişmeyeceği, hayvanların öleceği, çocukların sakat doğacağı iddialarının da ortaya atıldığını ifade ederek, “Dünyanın bir çok yerinde altın madenleri köy sınırları içinde, orman alanları içinde. Örneğin Fransa’da üzüm bağlarının içerisinde. Hiçbir şekilde madencilikte kullanılan siyanürden dolayı çevreye, ağaçlara, bitkilere ve diğer canlılara bir zarar gelmemiştir. Siyanür dekompoze olan (bozulabilen) bir kimyasal. Bir bardak sudaki siyanürü güneşe koyduğunuz zaman, ertesi gün içindeki siyanür oranı çok ciddi şekilde azalıyor. Ortaya azot ve karbondioksit çıkıyor. Uzakdoğu’da kapatılan ve rehabilite edilen altın madenlerinde şekerkamışı gibi bitkiler yetiştiriliyor” dedi. Kütahya Gümüşköy’de 20 - 22 yıldır siyanürleme yöntemiyle bir gümüş madeni çalıştığına işaret eden Akdur, burada hemen madenin etrafında meyva ağaçları bulunduğunu, Bergama Ovacık’da da maden çevresine zeytin ağaçları dikildiğini ve çok iyi mahsul alındığını vurguladı.
Zaman zaman Kıbrıs’ta yaklaşık yüz yıl önce faaliyete başlamış ve Kıbrıs Barış Harekatı’nda faaliyetine son verilen maden ile Balıkesir Balya’da yüz yıldan eski bir maden olan kurşun - çinko madeninin bugünkü durumları fotoğraflanarak, altın madenlerin çevreye zarar verdiğinin iddia edildiğine değinen Akdur, “100-150 yıl önce ne çevre vardı ne de çevre bilinci vardı. Dolayısıyla madenler çevre tedbirleri alınarak işletilmedi. Bu gün madenler son derece teknolojik şartlarda işletiyor. Her şeyden önce Çevre Bakanlığı’na başvurarak ÇED Raporu’nu onaylatıyoruz. ÇED Raporu olmadan maden de faaliyete başlayamıyoruz. Ayrıca büyük şirketler hiçbir zaman bir çevre felaketine neden olarak, yatırımlarını riske atmak istemezler” dedi.