İstanbul'un bazı bölgelerinde etkili olan kuvvetli sağanak sele neden oldu. Arnavutköy, Başakşehir ve Küçükçekmece'de yağış nedeniyle yollar göle döndü, araçlar sular altında kaldı. Birçok ev ve iş yerini su basarken, Çam ve Sakura Şehir Hastanesi ile bazı metro istasyonlarında da su baskınları meydana geldi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Genel Sekreter Yardımcısı Buğra Gökce, yaşanan sellerin ardından afetlere karşı mücadelede yapılması gerekenleri sosyal medya hesabında sıraladı.
Paylaşımında söz konusu afetlerin şehre zarar vermesinin sebeplerini anlatan Gökce, şu ifadeleri kullandı:
"Toprak kayması ve heyelan tehlikesi olan alanlarda, elektrik, doğalgaz, su şebekesi bulunması, bu alanların yapılaşmaya açılması, okul, hastane gibi kamu kurumlarının bulunması riskleri artırıyor. Ne yazık ki, geçmiş yıllarda bu alanların yapılaşmaya açılmış olması önemli bir tehdit.
İstanbul gibi bir çok şehrimizde dere koruma kuşaklarının, sahil ve kıyı bantlarının zeminlerinde sıvılaşma riski var. Sıvılaşma riski olan bölgelerde okul, hastane kurulması, bu bölgelerin yapılaşmaya açılması da can ve mal kaybına neden oluyor. Bu alanlar sel ve su baskını risklerine de en açık yerler.
Dere yatakları ve yan kollarını yapılaşmaya açmak büyük bir risk. Bu alanların zemin özelliğine uygun altyapının yapılmamış olması da riski arttırıyor. Afet yaşandıktan sonra 'derenin intikamı acı olur' demek yetmiyor.
Yerleşime uygunluk etüdü ve ilgili kurum görüşleri almadan 'hobi bahçesi', 'bungalov ev', 'tiny house' adları ile tarım arazilerini dolaylı yoldan yerleşime ya da turizme açmak da Kırklareli örneğindeki riskleri tüm Türkiye için geçerli kılıyor."
Yapılması gerekenler?
Yaşanan afetlerin kentlerde can ve mal kaybına neden olmaması için yapılması gerekenleri de anlatan Buğra Gökce şöyle devam etti:
"Arazinin doğal fiziki yapısına uyum sağlayan bir yapılı çevre düzeni oluşturmak zorundayız.
Kentin göl, dere, vadi gibi fiziki özelliklerine uygun olmayan yapılaşmaya izin vermemeli alt ve üstyapıyı tehdit eden bu alanları imar affına konu etmemeliyiz. Yoğunluk kademelendirmesi yapmalıyız. Kentlerimizi taşıma kapasitesi üzerinde büyütmemeli, imar rantının çekiciliğine teslim olmaktan başka bir kentleşme politikası olması gerektiğini aklımıza da mevzuatımıza da yazmalıyız. Şehrin her tarafını yüksek yoğunluklu yapılaşmaya açmak hem kent yaşamını olumsuz etkiliyor, hem kentlerimizi obez bir büyümeye maruz bırakıyor hem de afet direncini düşürüyor. Planlama ilkeleri ve üstün kamu yararı dışında yoğunluk artışına asla izin vermemeli yapanları cezalandırmak gerekiyor.
Ulaşım alt yapısını afet direnci yüksek bir hale dönüştürmek. Bugüne kadar ihmal edilen bir konu. Yol yapmak yetmiyor, yolların afet anında çökmemesi veya Başakşehir’de gördüğümüz gibi drenaj hatları uygun yapılmadığı için afette kullanılamaz hale gelmemesi de gerekiyor. Yağmur suyu ve kanal hattının ayrıştırılması ve yol yapımına bağlı olarak inşasının zorunlu hale getirilmesi de büyük önem taşıyor. Yol ve dere-nehir enkesitlerinin geçirgenliği yüksek enkesit ve malzemelerle tasarlanacağı yeni bir yol yapım ve dere ıslahı anlayışının ülkemizin mevzuat ve müdahale biçimlerine de girmesini sağlamamız gerekiyor. 'Karbon Nötr' uygulamaları desteklemeyi bu çerçeveyi de kapsayacak şekilde ela almak zorundayız.
Kritik öneme sahip şehir altyapısının afet direnci arttırmak. Gaz, elektrik, iletişim ve haberleşme ağlarımız ne yazık ki afet direncine sahip değil. Bu yüzden biz İstanbul'da bu hatları güçlendirmek için önemli bir çalışma ortaya koyuyoruz. Tüm yurt sathında da bu çalışmaların yapılması, altyapıların kentsel gelişime paralel olarak önceden planlanması kırılganlığı azaltmak için çok önemli.
İmar affı uygulamasından tamamen vazgeçmek, bunu bir suç olarak kabul etmek. Şehirlerimizi ne kadar güçlendirirsek güçlendirelim, kaçak yapılaşmaya ve işgallere göz yumulduğu ve destek verildiği sürece kentlerimiz afetlere asla hazır olmayacak, can ve mal kaybı yaşamaya devam edeceğiz. Yapacak elbette daha çok şey var. Birinci kural, artık afetleri bir kader, can ve mal kayıplarını da fıtrat kabul etmekten vazgeçmeliyiz. Afet direnci yüksek, planlı şehirlerde yaşarsak, can ve mal kaybına uğramayacağız. Bunu yapabilecek bilgi birikimine, tecrübeye, uzmanlara sahibiz. Tek eksiğimiz irade. Rant değil, halkın çıkarları her şeyin üstündedir diyorsak o zaman hep birlikte bunu da hayata geçirmeliyiz."