Almanya'nın 'Emek Sineması' Nasıl Kurtuldu



Almanya’nın Essen kentinde düzenlenen ‘Türk Filmleri Haftası’nın açılış töreni için Türkiye’den giden konuklar olarak Lichtburg sinemasına girdiğimizde ağzımızdan çıkan ilk cümle “Aynı Emek Sineması gibi” oldu.

Ama şaşırtıcı benzerlik bununla da kalmadı. Lichtburg sinemasının tarihini öğrendikçe, şaşkınlığımız daha da arttı. Çünkü 1928’de açılan Lichtburg, kendisinden dört yaş büyük Emek ile ortak bir kaderi paylaşmış. Lichtburg’un ‘örnek hikayesi’ 90’lı yılların ortalarında başlıyor. Mülk sahibi belediye bu tarihi binayı artık seyirci gelmediği, eskidiği ve ‘çağdışı’ kaldığı gerekçesiyle bir şirkete devredilerek alışveriş merkezine dönüştürmek istiyor. O günlerde sinemanın önünden geçen Marianne Menze ve kocası, bu tarihi dokunun alışveriş merkezine dönüştürülmemesi gerektiğine karar veriyor.

Marianne Menze’nin(solda) önderliğinde başlatılan kampanya sonunda kısa sürede 14 bin imza toplanıyor. Almanya’nın önde gelen gazetelerinde Lichtburg sinemasının korunmasını isteyen ve belediyeyi eleştiren sert yazılar çıkıyor. Bugün sinemanın yöneticiliğini yapan bayan Menze, protestolar sonucunda ihaleden vazgeçildiğini, ancak binanın filarmoni orkestrası için yeniden düzenlenmek istendiğini aktarıyor. Projenin binanın dokusunu tamamen bozduğunu fark eden Menze ve arkadaşları buna da karşı çıkıyorlar. Belediyenin tepkisi ise farklı oluyor: “Bir yıl işletin, becerirseniz devam edin.”

Gençleri kazandı

25 arkadaşıyla birlikte sinemayı yeniden kullanılır hale getiren bayan Menze, önce gençleri kazanmak için özel etkinlikler düzenliyor. Bizim “Beyaz Geceler” olarak bildiğimiz gece seanslarını konserlerle birlikte gerçekleştiriyor ve sinemanın seyirci sayısı hızla artıyor. Ardından Berlin Film Festivali yöneticilerinin araya girmesiyle hükümet organlarından ve fonlardan destekler akmaya başlıyor. Alman yönetmenler ve oyuncular da Essen’de yürütülen bu mücadeleye saygı duruşunda bulunmak için filmlerinin galalarını Lichtburg’ta gerçekleştiriyorlar. Alman sinemasının ünlü simaları, 1250 kişilik ülkenin bu en büyük sinemasına akın ettikçe Lichtburg’un popülaritesi ve destekler her geçen gün artıyor. 1993-1997 yılları arasında geçen bu yoğun mücadeleden sonra Lichtburg Almanya’nın en popüler sinema salonuna dönüşüyor. Bayan Menze, “Biz bunları başardıktan sonra sıra binanın restore edilmesine gelmişti. Daha önce flarmoni orkestrasına yönelik düzenleme için ayrılan parayı biz aldık. Alman sinema fonu 1 milyon mark gönderdi. Sinema 2003 yılında tadilat geçirdi. Ama bizim için önemli olan bu rakamlar değildi. Burasının yeniden sinema olarak görülmesi ve yeniden meşruiyet kazanması bizim için daha önemli oldu” diyor.

Menze’nin Lichtburg için yaptıkları ülke sınırlarını da aşmış. Bazı Hollywood filmlerinin Avrupa ve Almanya galaları bu sinemada gerçekleştirilmiş. ‘Yüzüklerin Efendisi’ ve ‘Başka Gün Öl’ bu filmlerden yalnızca ikisi. Ve son olarak Avrupa’nın en prestijli sinema ödüllerinde Avrupa Film Ödülü töreni 2009’da Lichtburg’da gerçekleştirilmiş.

‘Projeniz olmalı’

Bayan Menze’ye Emek Sineması ile Lichtburg arasındaki ortak kaderi anlattığımda. Hiç tereddüt etmeden “Seyirciyi, özellikle de genç seyirciyi ve medyayı kazanmalısınız” diyor. Belli ki bunu söylerken sinema dünyasının zaten sahip çıkacağı varsayımından hareket ediyor.

İstanbul’un 30’da biri kadar nüfusa sahip Essen’deki tarihi binanın Alman sinemasının kalbinin attığı yer haline geliş öyküsü; 15 milyonluk İstanbul’da Emek Sineması’na sahip çıkamayan bizler için derslerle dolu. Menze, bir kez daha sesleniyor kalkarken: “Siz sadece protesto ediyorsunuz sanırım, proje de üretmelisiniz!” Projemiz yok, evet. Belki de daha önemlisi bir sinemaya hayat veren Marianne Menze’miz yok.

Essen'de 'Yeşilçam' havası

Almanya’nın en büyük ve en popüler sineması Lichtburg, 24-28 Ekim tarihleri arasında Türkiye filmlerine ev sahipliği yaptı. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın katkıları ile Türk Sinema Vakfı (TÜRSAV) tarafından gerçekleştirilen ‘Türk Filmleri Haftası’nda gösterilen filmlerin oyuncuları da konuk olarak katıldı.

Essen’de gerçekleşen film günlerinin açılış filmi, dünya prömiyerini gerçekleştiren ‘Mahpeyker: Kösem Sultan’ filmi oldu. Filmin oyuncuları Selda Alkor, Damla Sönmez ve Gökhan Mumcu’nun da katıldığı törene ilgi hayli yoğundu. Özellikle Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli vatandaşlar gece boyunca oyuncularla sohbet etme fırsatı buldular. Emek sinemasının seyirciye ve filmlere uzak kaldığı böyle bir dönemde, en az onun kadar görkemli başka bir sinema olan Lichtburg’da Türkiye’den bir filmin gösterilmesi gecenin en önemli yanıydı. Selda Alkor’un varlığı Emek’in görkemli günlerindeki Yeşilçam galalarını hatırlattı.

Etkinlikler kapsamında Derviş Zaim’in ‘Nokta’, Durul ve Yağmur Taylan kardeşlerin ‘Vavien’, Reha Erdem’in ‘Kosmos’, Çağan Irmak’ın ‘Karanlıktakiler’ ve Nezih Ünen’in ‘Anadolu’nun Kayıp Şarkıları’ isimli fimleri gösterildi.

Usta oyuncu Settar Tanrıöğen, ‘Vavien’ ve ‘Nokta’ filmlerinin gösterimlerinin ardından seyircilerle sohbet etti. Derya Alabora ve Erdem Akakçe ise Çağan Irmak’ın ‘Karanlıktakiler’ filminin gösteriminin ardından seyircilerle buluştu.

TÜRSAV’ın gerçekleştirdiği ‘İstanbul/Pecs/EssenRUHR Sinemasal Buluşma - 2010’ Projesi, bu yılın Avrupa Kültür Başkenti olan bu üç kentte karşılıklı sinema haftaları düzenleyerek sinemasal buluşmalar hedefliyor. Kasım ayında İstanbul’da Alman sinemasının seçkin örnekleri sinemaseverlerle buluşacak.