Allianoi Gerçek Bir Örnek, Doğa Tahribatı Yarışı Bitmeli



Mehmet GÜNGÖR (*)

Yurdumuzun sivili, devleti, kültürlüsü, kültürsüzü, yoksulu, zengini, zayıfı,  şişmanı, bir kültür ve doğa tahribatı yarışı içinde. Bundan bir an önce vazgeçmek zorundayız, yoksa torunlarımıza aktaracak hiçbir şeyimiz kalmayacak.

Kazının ünü, Nymphe’sinin bulunmasından sonra daha da artmış, yurtdışına taşmıştı. Kazı yeri her gün ziyaretçi akınına uğruyordu. Allianoi artık dünya mirası olmuştu.

Bizim, 1.5 m boyundaki Nymphe kızımızın efsanesi çevre köylerde, “o deli sıcağın altında çalışan mezarcılar 3 metre boyunda heykel bulmuşlar” olarak yayılmıştı.

Köylüler, kamyonlarla kazıyı ziyaret etmeye başlamış, “her gün üstünden geçtiğimiz asfaltın altında neler varmış” diyip şaşkınlıklarını gizleyemez olmuşlardı. Akşamları toplanıp günün yorumları yapılıyor herkes düşündüklerini açıklıyordu. Neden sonra elde edilen buluntu ve belgelerin ışığında yöre halkını aydınlatmak için köy köy dolaşılmasına karar verildi.

Bir taraftan da dünyada sayılı olan sağlık yurtlarına bir yenisini eklemenin verdiği gururla, kazı ekibi hızla akan zamanla yarışına devam ediyor, Allianoi’de ise yeniden sıcak su ile tedavi (hidroterapi) yapılsın diye her türlü olanak ve çaba ortaya konuyordu.

Zira Bergama’da yapılan gladyatör dövüşlerinde yaralanan gladyatörlerin tedavisi, o dönemin en ünlü Bergamalı cerrahı Galenos (İS 129-216) tarafından yapılmış olmalıydı. Ama buluntulara rağmen hekimin hastalarını yerleşmenin neresinde tedavi ettiğini belirten her hangi bir mekân henüz ortaya çıkarılamamıştı.

Yaz bitmek üzereydi, köprü ile Nymphe’nin çıktığı yerin arasında kalan kısmı kazan arkeolog Bülent Türkmen açmada metal buluntular olduğunu haber veriyordu. Restarotör Ceren Büyükbarda Baykan ile birlikte açmaya gittiğimizde, açmada dağınık halde çok sayıda metal alet bulunuyordu. Allianoi’de 400 yakın cerrahi alet bulunması ve etraftaki mezarlarda birçok erkek iskeletlerinde ve kemiklerde mevcut kesik izlerine rastlanması ve sporcu hediyelerinin bulunması da buranın ünü Roma’ya kadar yayılan cerrah Galenos’un askeri hastanesi olma olasılığını iyice artırıyordu. Oysa dünyanın bugüne kadar en sağlam ılıcası olarak belgelenecek olan Allianoi’nin henüz çok az bir kısmı kazılmıştı.

Barajı Onaylayan Raporun Hazırlanışı

Bütün belge ve bilgilere rağmen barajın yapılmasına olanak sağlayan bilirkişi raporları ise ne yazık ki; altında arkeologların imzasını taşıyordu. Gerek koruma kurullarında gerekse uzman raporlarında imzasına rastlanan meslektaşlarımızın hangi dayanaklarla ve bilimsel sonuçlarla bu kararları verdiği ise hâlâ şaşkınlık verici derecede düşündürücüdür.

Oysa çok iyi bilinmektedir ki; bu kadar önemli buluntulara ev sahipliği yapmasına karşın önemsiz olduğunu söyleyen ve bu doğrultuda rapor hazırlayıp, azami 40-50 yıl ömürlü bir barajın sularına gömülmesine hazırladıkları raporlarla olanak veren meslektaşlarımız, birgün mutlaka tarih önünde kültür düşmanı olarak yargılanacaklardır.

Zaten bu sulama barajıyla Bakırçay Ovası yakınlarında yapılan altın arıtma işi için gerekli olan suyun sağlanmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. Yani amaç sulamadan çok altın arıtma işleminde kullanılacak su rezervinin elde edilmesi olarak ortaya çıkmış durumdadır.

Her geçen kazı döneminden sonra önemi bir kat daha artan Allianoi’de 2007 kazı sezonu sonunda sürdürülen kazılara DSİ tarafından tek taraflı olarak son verilmiştir. Bununla birlikte yerleşim terini keşfederek ortaya çıkaran kazının bilim heyeti başkanı Yard. Doç. Dr. Ahmet Yaraş’ın alana girmesi izne bağlanmıştır. Üstelik hakkında fazla kazı yaptığı gerekçesiyle bir de soruşturma açılmıştır.

Kazı bilim heyetinin talebi

Bizler, Allianoi’un gün ışığına çıkartan arkeologlar ve diğer ilişkili mesleklerden insanlar olarak baraja karşıyız. Çünkü bir proje yapılmadan önce yerinin iyi araştırılması gerektiğinin gelişmiş insan ve devlet olmanın bilimsellikle kurduğu önemli ilişkilerden biri olduğunun farkındayız. Bu farkındalığa bir de Anadolu gibi bir tarihi coğrafyada yaşamanın mecburiyetini eklemek elzemdir. Zira her coğrafyanın bir tarihi vardır elbette, oysa Anadolu tarihin kendisidir. Bunu bağırmanın gereği yok. Zira bu toprağın tarihi sadece üzerinde yaşayanların değil, geçmiş uygarlıkların da tarihidir. Hatta bütün insanlığın tarihidir.

Artık biliyoruz ki; baraj ihalesinden sonra tavşana kaç tazıya tut demenin bir anlamı yok. Bu tür kararlar verilmeden önce barajların yapılması düşünülen bölgelerde mesleğine saygılı kişilerce ÇED raporları hazırlanmalı, daha sonra karar verilmelidir. Böyle yapılmadıkça ne yazık ki daha çok antik kentler su altında kalacaktır.

Devlet, “ben devletim; yanlış düşünmem, yanlış yapmam” gibi garip ve bilimle sürdürülen bir inatlaşmadan vazgeçmek durumundadır.  Meseleye “yanlışın neresinden dönerseniz kardır” atasözündeki gibi yaklaşılması yararlı olacaktır.

Zira dünya da artık baraj yapımından vazgeçmektedir. Zira tarımsal amaçla yapılmış barajlarda, yazın baraj gövdesinde buharlaşan su nedeniyle, baraj suyunda tuz oranının arttığı ve bu su ile tarlasını sulayan çiftçinin toprağını su ile birlikte fazlasıyla tuzlamış olduğu bilimsel bir bilgidir. Böylece toprağın yapısı bozulmakta ve bu yöntemle yapılmış tarımsal işlemden verim alınamamaktadır. Böylece her işlem yılından sonra toprak 3 yıl bekletilmek zorunda kalınmakta ve dolayısıyla verim düşmüş olmaktadır. Onun için özellikle İsrail ve Avrupa ülkeleri ye altı barajları ve yeraltı su kaynaklarını güçlendirmeye çalmaktadırlar.

Meslektaşlarımızın yaptığı başka bir örnek hata ise Bakü-Ceyhan boru hattında bizzat tarafımdan gözlemlenmiştir.

Shell, yaptığı görüşmelerle hattı araştırmak üzere Ankara’dan bir üniversiteyle anlaşıyor ve üniversite de bir heyeti görevlendiriyor, heyet tarafından boru hattı için bir hat tespit ediliyor ve buralarda bir şey yoktur diye kısa bir rapor hazırlanıp Shell’e iletiliyor. Shell, bu rapora güvenmeyip yeni bir araştırma için ODTÜ’den Prof. Dr. Numan Tuna’yı görevlendiriyor. Prof. Tuna da yeniden yapılacak araştırma için başka bir ekip oluşturuyor. Ben de bu ekipte görev alanlardan biriyim. Çalışma sırasında gördük ki hat kimi yerde höyük içinden kimi yerde ise yerleşim yerinin çok yakınından geçiyor. Oysa önceki raporda yapılacak hatta uygunluk raporunun kısa sürede verildiği yukarıda belirtilmişti. Bu da gösteriyor ki kendi yurdumuzun insanı ve meslektaşlarımız kültürümüze maalesef sahip çıkmıyor. Bunun en yakın örneği Hasankeyf’te yapılması düşünülen baraj sürecinde görülmüştür. Bölgede yapılmak istenen baraja sağlanması taahhüt edilen uluslararası maddi destek, yoğun uluslararası baskı nedeniyle geri çekilmiş; ama yurdum insanı bu projenin yürüyebilmesi için hiçbir duyarlılık göstermeden gözü kapalı devreye girebilmiştir. Bu minvalde çeşitli bankalar -ki bunlar; Garanti Bankası ve Akbank’tır- sponsorluk yapmak için devreye girmiştir. Bu örneklere Karadeniz ve Munzur barajlarını da eklemek, trajedinin, tarih ve doğa tahribatın hangi boyutlara ulaştığı kolaylıkla anlaşılacaktır.

Yurdumuzun sivili, devleti, kültürlüsü, kültürsüzü, yoksulu, zengini, zayıfı,  şişmanı, bir kültür ve doğa tahribatı yarışı içinde. Bundan bir an önce vazgeçmek zorundayız, yoksa torunlarımıza aktaracak hiçbir şeyimiz kalmayacak.

 (*) Arkeolog, fotoğrafçı