Tarihi kapatıyorlar. Üstüne beton döktüler, sonra da suyu salıverecekler.
Betonun ve suyun altında kalan tarih, dayanabildiği kadar dayanacak, sonra terk
edecek zamanı. Onu görmek, gezmek, ondan öğrenmek, hiç değilse yıllar sonra
yeniden bulup çıkarmak imkânı yok artık.
Çok yakın zamanlara kadar, insan elinde büyük, yıkıcı, öldürücü teknolojiler
birikmediği, insanın mahareti bu kadar artmadığı için kendi kendine eskirdi
tarih. Katmanlar halinde uygarlıklar üst üste yığılırdı ve biz de usulca
kazarak, fırçalarımızla okşayarak, geçmişimizi merak eder, geçmişten kalan
izleri gün ışığına çıkartırdık. Geçmişi öğrendikçe gelecek karanlıktan
kurtulurdu.
Çünkü tarih, biliyoruz ki, helezonlar çizerek, zaman ve uzam içinde yayılan,
kendini tekrarın imkânsızlığı içinde inkâr ederek sürekli yenileyen bir
harekettir.
***
Biz de işte şimdi, “ne var ki bu taş yığınında” diyen, yalnızca yaşadıkları
zamanı zaman sayanlarla hesaplaşmanın imkânsızlığını ve güdüklüğünü yaşayıp
gidiyoruz.
Zaman hırsızlarıdır onlar, tarih yıkıcıları. Kendilerini, yaşadıkları anın
boşluğu kadar var edebiliyorlar. Yaşadıkları anın çıkarlarından başka söz
edebilecekleri bir tek kelimeleri bile yoktur onların. Yoksul bir dil, birkaç
yüz banknot, limiti yüksek bir kredi kartıdır onlar için hayat. Ölüp gidecekler
de ne anı, ne zamanı, ne geçmişi, ne geleceği bilecekler.
Geçmişi, uydurulmuş kahramanlık hikâyeleri sanıyorlar. Geleceği, Hollywood’da
planlanan bir bilim kurgu olarak öğrendiler. Bu nedenle de tarihin gerçek
hikâyelerini, insanın büyük masalını, efsanelerin gizlendiği surları, sütunları,
insanoğlunun kendini hep bir üst boyutta büyüterek yücelterek tekrar eden aşkını
anlamaları imkânsız.
***
Zamanın ta kendisi olan hareketin yasalarını yenebilirler mi? Yenemezler, ama
şimdi o hareketin en etkin varlığı insanı iğdiş etmenin, eylemsiz kılmanın
yollarını öğrendiler. Tekerlerine taş koyanlara ise öyle kızıyorlar ki, hayatı
zamanı birlikte yok edebilecek nükleer silahlara, santrallara karşı çıkanlara
öyle diş biliyorlar ki, ellerinden gelse bir kaşık suda boğarlar onları.
Tarihe karşı kızgınlıklarının nedeni de budur. Tarih iyice ortaya
çıkartılırsa, onu yapanın insanlar olduğu bilinirse; taşların, surların,
sütunların içinde kıvrılarak kendini yeniden var eden inkârın hikâyesi
öğrenilirse, yaşadıkları zamanın dar çıkarlarına mahkûm kötülük ortaya çıkar
diye telaşlanıyorlar.
Bunun için hesap sormayı yasaklayan yasalar çıkartıyorlar. Bunun için
denetlenemez olmak istiyorlar.
Biz zamanın içinde geriye doğru gittikçe nice tiranın, şahın, padişahın,
kralın, kraliçenin, papanın, Hitler’in ve sonrakilerin geçip gittiklerini
görürüz diye çabuk çabuk beton döküyorlar tarihin üstüne.
Tarihi küçümsemelerinin nedeni budur.
***
Yine de zaman onların zamanı. Bu kez de yitirdik savaşı. Allianoi’yi
kurtaramadık. Başka kurtarılacak yerler, zamanın değirmeninde ayakta kalmayı
başarmış, narin küreklerimiz, zarif fırçalarımızla gün yüzüne çıkartılmayı
bekleyen gelecekler vardır. Belki beton dökülmeden önce gördüklerimizi anlatan
hikâyelerle, şiirlerle zorbalara direnmenin, az çok bir şeyler kurtarmanın
yolunu bulabiliriz.
Belki de tarih hep zorbalarla savaşan, yenildikçe kendini büyüten,
olgunlaşan, “hayır” demeyi bilen, yenildikçe güçlenen insanın hikâyesidir.
Güzeldir o hikâye. Sizler hikâyenin kendini yok eden zalimlerisiniz. Biz de işte
o hikâyenin mazlum kahramanları.