Başta İstanbul olmak üzere kentlerimiz, maalesef depreme hazır diyemeyiz. Yapılan çalışmalar ve söylemler uygulamaya yönelik öncelikli adımları kapsamamakta. Büyük Marmara Depreminin ardından 20 yıl geçmesine rağmen hala kamuoyunda yapılan tartışma, olası depremin büyüklüğü, şiddeti ya da toplanma alanlarının yetersizliği ve açık alanların yapılaşmaya açılması.
Oysa, olası depreme hazırlık kapsamında “risk azaltma” için öncelikli ilk adım “açık alan” yaratmak olmalı. İstanbul’da kuzey ormanları hariç, yeşil, park vb. açık aktif alanların toplamı 2.000 hektar, yani, 20.0 milyon metrekare. Yapılaşmış alanımızın yalnızca yüzde 2’si. Çok yetersiz.
Olası İstanbul depreminde, toplam nüfusun dörtte biri etkilense, açık alan ihtiyacımız 4.000 hektar, yani 40.0 milyon metrekare olur. Bir başka deyişle, çadır alanı, logistik hizmetler için İstanbul’da çok acil, 2.000 hektar açık alan yaratılmalı.
Bir başka deyişle, bir Bağcılar, iki Şişli ilçesi ya da üç Güngören ilçeleri büyüklüğünde açık alan yaratmalıyız. Bu da 500 adet Gezi Parkına eşit ya da 2.000 adet futbol sahası büyüklüğü demek. Bu zor hedefe kısa sürede ulaşmamız için zaman tartışma değil, eylem zamanı olmalı. Sorun ortak ise çözüme de herkesin ortak olacağı bir çözüm bulmalı ve iki temel sorunun yanıtına ilişkin çalışmalıyız.
Birincisi, toplanma alanlarını “nerede ve nasıl yaratacağız?” temel sorusu. Öncelik, hiç kuşkusuz riskin en yüksek ve açık alanın en ihtiyaç olduğu bölge olmalı. Vizyon Atölyesi’nde genç tasarımcılarla yaptığımız analizler sonucunda TEM ve E5 arası en riskli bölge olduğunu saptadık. İki yol arasında, İstanbul nüfusunun yüzde 55’i yaşıyor, en yüksek riskli yapılar bu bölgede, en az park ve yeşil alan ile sosyal donatı alanları eksikliği bu bölgede.
Önerimiz; İki yol arasında açılacak bir yeşil yolun, olası depremde, hem tahliye koridoru, hem de toplanma alanı işlevini üstlenmesi. Küçükçekmece Gölü ve Pendik arasında 50 km uzunluğunda ve 200 m genişliğindeki alan içindeki tüm riskli yapılar yıkılmalı, yeni yapılar 100 metrelik alan içinde yeniden yapılmalı ve geri kalan 100 metrelik alan içinde açık alanlar ve kamusal yapılar tasarlanmalı. Yeşil Yol Projesi, Küçükçekmece ve Pendik arasında 500 hektar, yani 5.0 milyon metrekare açık alan kazandırmakta.
İkincisi ise ihtiyacımız olan 1.500 hektar, yani 15.0 milyon metrekare açık alan “nerede ve nasıl tasarlanacak?” sorusu. Bu hedefe ulaşmak için de İstanbul’un vadileri ile su yolları keşfedilmeli. Yeşil yol ana omurga kabul edilmeli, kuzey-güney ve doğu-batı yönlerinde yeni yollarla bir ağ oluşturulmalı. Yani, eski izler, yeni çizgilere dönüştürülmeli. İstanbul’un üzerine mavi ve yeşil bir örtü tasarlanmalı.
Sonuç olarak, İstanbul’un üzerine tasarlanacak yeşil örtü, hem deprem için gerekli açık alanları yaratmalı, hem de İstanbul’un planlamasını yönlendirmeli. Depreme hazır olmanın en öncelikli ve yaşamsal göstergesi açık alanların artırılması olmalı.