6 Kasım 2017 günü, Atatürk Kültür Merkezi'ne ait projenin tanıtım sunumu müellif, yıkılacak yapının mimarı Hayati Tabanlıoğlu' nun oğlu Murat Tabanlıoğlu tarafından yapıldı. Atatürk Kültür Merkezi, 1946 yılında yapım maliyetiyle, 1970 yılında geçirdiği yangın ile var olduğu günden bugüne tartışmalara konu olmuş, tekrar yapımına yine tartışmalar eşliğinde karar verilmiş, yapımının bitiminde ise, iç ve dış tasarımında tamamıyla fikren ve malzemeleriyle birlikte de yerli olan, ilk kültür mekânı olmayı başarmış, Cumhuriyet'in ilk yıllarına ait bir temsil.2 Yapının eskimesi ile 1999 yılında sit alanı içerisine alınıp korunması ardından, 2009'da gündeme getirilen yenileme projesi ile 2013'te açılması beklenirken proje durdurularak, neredeyse 10 yıllık bir mahrumiyete yol açıldı.
Mahrumiyet yıllarında, AKM ile tanışamayan kayıp nesilden biri olarak soruyorum, iç dizaynı ve sahip olduğu özgün detaylarıyla öğretici bir kanal olan böylesine bir yapıya sahipken, neden toplumdan izole edildi? Zamanında var olan yapının korunarak yenilenmesine karşı çıkılmasının hesabını sormayı çoktan rafa kaldırdık diyelim, peki yıkılacak duruma getirilecek kadar ideolojik kavgaların arenası olmak zorunda mıydı bu miras yapılar? Tartışmaların sonucunda başımıza gelen, toplum belleğinin erozyona uğraması. Cumhuriyet'ten sonra kurulan kamuya ait ilk opera yapısındaki temsiller ile neslimizin hiç kucaklaşamaması. AKM' nin mekânsal deneyiminden uzaktayken yaşamlarımıza ekleyemediğimiz kültürel izdüşümler ve mimari mirasımızın bir öğesinin sessiz bekleyişini izlemek... Mimari, her toplumsal değişimin aynası olabildiği gibi başka bir değişim rüzgârının yıkıcılığını hisseden nesne de olabiliyor. Bunun yanında AKM, bu olanlardan sonra, toplum belleğine her şeyden önce saygı duyulmasının gerekliliğinin en büyük öğretisi de olmuştur.
10 yıllık kaybın bir özrü gibi düşündüğüm yeni projeye baktığımda, bütüncül yaklaşım içinde mirası yaşatma endişesini görememenin yanı sıra, böyle bir projeye ihtiyacımız olmadığını da inkâr edemiyorum. Öncelikle mevcut yapının mimarının oğluna yeni projeyi sorgusuz sualsiz temsil etmekle, çok eski uygarlıklardaki babadan oğula geçen ya da usta çırak ilişkisindeki mimarlık ortamında mıyız acaba diye düşünmeden edemedim. AKM kendi döneminin çağdaşlığını temsil ettiği için, nadide olan fikri mirasına sahip çıkarak, yine içinde bulunduğumuz zamanın izini taşıyan bir üslup arayışına, günümüze ait yöntemlerle (yarışmalar vs.) kalkışabilir, sonucuna ulaşmayı beceremesek bile sürecinde, yapıyı kaderinde var olduğu şekliyle tartışmaya açabilir, dinamik ve farklı tasarımların karalamalarına güvenebilirdik.
Elimizdeki son duruma odaklanacak olursak; yeni projede cephesi ve aşina olduğumuz formuyla kültürel mirasın korunduğu düşünülebilir, yapıya eklemlenen yeni birimler ve fonksiyonlar çağa ayak uydurma çabası gibi bir hassasiyeti anlaşılır kılabilir, en önemlisi de gelecek nesiller ve AKM' nin değişemeyen talihi adına sevindirici olan kısım: İstanbul’un, dünyadaki hemen her çağdaş şehrin sahip olduğu “opera binası” olarak işlev gören ikonik / simgesel bir yapıya yeniden kavuşacağı fikri!
Öznur Gökhüseyinoğlu
Msgsü Mimarlık Tarihi Yüksek Lisans Öğrencisi
Bu yazı; Msgsü Mimarlık Tarihi Yüksek Lisans Programı “Mimarlıkta Çağdaş Tartışmalar” Dersi Kapsamında Hazırlanmıştır.
Kaynaklar
http://m.bianet.org/bianet/kultur/191286-ataturk-kultur-merkezi-nin-70-yillik-tarihi
https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/iste-yeni-akm-projesi,JFUWu0DQxUW9kms55sqjBA/Vcez5v7m-Uq14DReV61jLw
http://nihanbora.com/sergi/ataturk-kultur-merkezinden-hatiralar-milliyet-sanat-aralik/
SALT RESEARCH Reha Günay AKM ana giriş holü yuvarlak merdiveni AKM main entrance hall circular stairway
SALT RESEARCH Reha Günay AKM büyük salon AKM grand hall