Tam üç yıl önce bugün, 31 Mayıs
2008’de, 16. İstanbul Tiyatro Festivali’nde sahnelenen
“Operation: Orfeo” adlı oyunu izlemek için Atatürk
Kültür Merkezi’ndeydim. Oyun çok güzeldi, etkileyiciydi; ama o gecenin
daha önemli bir özelliği vardı, o da bu oyunun AKM’de, yenilenmek için
kapatılmadan önce gerçekleştirilen son sanat etkinliği olmasıydı. Oyun üzerine
yazdığım ve gazetemizde 2 Haziran 2008’de yayımlanan yazımda AKM’nin
kapatılmasına şöyle değinmişim: “Bir buçuk yıl sonra, yenilenmiş olarak, pırıl
pırıl yeniden açılmasını bekleyeceğimiz ve yenileme çalışmalarını yakından
izleyeceğimiz AKM’de, onarım öncesi son sanat etkinliği…”
Şimdi, ne kadar iyimsermişim diyorum. Hem Kültür
Bakanlığı’nın kapatırken, hem de İstanbul 2010 Avrupa Kültür
Başkenti Ajansı’nın daha sonra yenilenmesini üstlenirken verdikleri
sözlere inanmışım. Bunun nedeni de, sanırım, daha önce yıkılmak istenirken
(“Yıkılarak yeniden yapılması 2 Kasım 2007'de TBMM'den geçen İstanbul 2010
Avrupa Kültür Başkenti Kanunu'yla yasalaşmıştı!” - Oktay Ekinci, 3.2.2008,
Cumhuriyet -) tepkiler üzerine vazgeçilip onarılmasına karar verilmesiydi. AKM
döneminin mimarisinin önemli bir örneği (Bakın: İstanbul Ansiklopedisi) olduğu
için de, karar, tüm sanatseverler gibi beni de mutlu etmişti.
AKM'siz 3 yıl nasıl geçti?
İstanbul Devlet Tiyatrosu, Devlet Opera ve
Balesi ve Devlet Senfoni Orkestrası çıkarıldıktan
sonra uzun bir süre AKM’de, duyduğumuza göre, koltukların sökülmesinden başka
bir şey yapılmadı. Yenileme projesinin hazırlanmasını üstlenen, binanın mimarı
Hayati Tabanlıoğlu'nun oğlu Murat
Tabanlıoğlu’nun projesi açıklandıktan sonraysa gürültü koptu. Projede
yer alan; en üst katta lokanta, girişte kafe, kitapçı ve ekran-önyüz gibi
yeniliklere sanatçılar ve mimarlar karşı çıktılar. Açılan dava yürütmeyi
durdurma kararıyla sonuçlandı. O gün bugün de AKM Taksim alanından geçen eski
dostlarına yalnızca hüzün dağıtıyor.
Peki, neden böyle oldu? Benim görüşüm şu: AKM'yi kullanan kurumların yönetici
ve çalışanlarının da söylediği gibi, uzun yıllar boyunca yapılması gereken
onarım ve yenilemelerin yapılmaması nedeniyle bina çok kötü durumda olduğundan
onarılması, tüm donanımlarının yenilenmesi gerekiyordu. Dolayısıyla yenileme
kararı doğruydu. Ancak, nasıl yenileneceği konusunda söz hakkı binayı
kullananların olmalıydı, çünkü orası onların eviydi. Mimarın, AKB
Ajansı'nın, Kültür Bakanı'nın ya da Başbakanın değil.
Bu yazı AKM için atılan bir çığlık! Çünkü AKM çürümeye bırakıldı. Amacım, AKM
konusunda karar verme yetkisini ellerinde bulunduranları – açıkladıkları çılgın
projeler arasında bir tek kültür yapısı bile olmasa da – sağduyuya çağırmak.
İnatlaşmaktan vazgeçmeye… 1 Haziran 2008’de AKM’den çıkarılmalarından bu yana
çalışmalarını çok zor koşullarda sürdürmeye çalışan İDOB, İDSO ve İDT
sanatçılarını ve izleyicilerini dinlemeye… AKM çürüyüp çökmeden yenileme
çalışmasını başlatmaya çağırmak…
AKM'nin mimari kimliği
Tarih Vakfı ile Kültür Bakanlığı’nın ortak yayını olan “Dünden Bugüne
İstanbul Ansiklopedisi”nin 1993 tarihli 1. cildinin 385 – 387.
sayfalarında yer alan Atatürk Kültür Merkezi maddesinde, AKM’nin mimari
özellikleri ve kimliği şöyle anlatılıyor. Aynen alıntılıyorum:
“Yapı 1950’li yıllarda mimarlığa egemen olan işlevselciliğin bir temsilcisi
sayılır. Taksim Meydanı’na bakan giriş yüzü büyük bir pencere gibi
düzenlenmiştir. Önündeki alüminyum güneş kesiciler bu yüze ilginç bir
devingenlik kazandırır ve yapının kendine özgü görünüşünü oluşturur. İşlevleri
gereği öteki yüzlerde sağır duvarlar daha ağır basmaktadır. Yapının içi aşırı
gösterişe kaçmayan ölçülü bir biçimde düzenlenmiştir. Buradaki en çekici
noktalardan birini giriş fuayesinin bir yanında boşluğa asılıymışçasına duran
döner merdiven oluşturur. Yapı bütün bu özellikleriyle çağdaş mimarlığın
İstanbul’daki en önemli örneklerinden biridir.”