Atatürk Kültür Merkezi, siyasi bir mesele haline getirildi ve bunun
bedelini İstanbul ödüyor. AKP hükümetiyle muhalifleri arasındaki çekişmede
konunun ve AKM’nin kapılarının nasıl kilitlenip kaldığını önceki gün Kültür
Bakanı Ertuğrul Günay da açık açık söyledi: “Başbakan, ‘yaptırmıyorlarsa, yapma’
dedi. İş inatlaşmaya dönüştü.”
Tayyip Erdoğan’ın inatla AKM’yi
yıkıp yenisini yapmak istemesinin arkasında birilerine rant sağlamak filan gibi
sebepler aramak, konuyu fazlasıyla basite indirgeyen bir yaklaşım. Burada söz
konusu olan bir dönüşüme imza atma tutkusu. Milli Görüş’ten AKP’ye giden
değişimin sonuçlarından biri de, Taksim’e cami yaptırmak için kavga edip
durmaktansa kentin simgesi olacak bir kültür merkezine imza atmanın daha etkili
olacağını fark etmek. Temelleri İnönü döneminde atılmış yapıyı, günümüzün mimari
anlayışıyla yenilemek ve açılışını yapmak tabii ki Başbakan için çok anlamlı bir
icraat olacak.
AKM’nin yıkılmasına şiddetle karşı çıkan, önünde günlerce
eylem yapan tiyatrocuların da temel motivasyonunun, kendileri için pek çok
hatırası olan yapıyı korumak kadar ve belki daha çok, siyasi iktidara muhalefet
etmek olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim, 2005 yılından sonra yaşanan hukuk ve
proje savaşlarına bu politik motivasyonlar damgasını vurdu.
Hükümet,
bütün itirazlara kulağını kapatıp İstanbul 2010 Avrupa Kültür
Başkenti yasası taslağına inatla ‘AKM’nin yıkılması’
ifadesini koyunca ‘sistem’ harekete geçti ve kısa sürede kurul AKM’yi
‘1. Derece kültür varlığı’ olarak tescilledi. Böylece AKM
hukuki olarak ‘aynen korunması gereken bir yapı’ oldu. Yasa da
Meclis’ten mecburen ‘AKM’nin yenilenmesi’ diye çıktı. Ama
mesele AKM’nin çatısını onarmak değil, onu çağa uygun hale getirmekti.
Tabanlıoğlu Mimarlık, 2010 Ajansı’yla birlikte uğraştı didindi
ve herkesi memnun edecek bir proje hazırladı. Tam bu projenin ihalesi
yapılacakken Kültür Sanat-Sen mahkemeye başvurdu. Aslında 1.
Derece tescillenmiş bir yapıda bu kadar değişiklik yapılması pek mümkün değildi
ve iş mahkemeye gittiğinde ne sonuç çıkacağı belliydi. O nedenle bir anda Kültür
Sanat-Sen, Türkiye’nin en önemli sivil toplum kuruluşu halini aldı. Bütün
taraflar sendikanın başvurusunu çekmesi için rica, baskı, aracı yollama gibi her
tür çareye başvurdu. Ama, iktidara karşı ses getiren bir muhalefet imkânı
yakalamışken, sendika geri adım atmadı.
Şimdi de Tayyip Erdoğan geri
adım atmıyor. Böylece Kültür Sanat-Sen’in öncülük ettiği anlayışı kamuoyuna
karşı köşeye sıkıştırmayı hedefliyor. Tartışmanın uzadıkça anlamsızlaşması, AKM
yıkılmasın isteyenlerin İstanbul’un salonsuz kalmasındansa her tür çözüme razı
olması için zemin hazırlanıyor.
Bugüne kadar projeyi yürüten
2010 Ajansı, isterse AKM’yi yeniler. Cuma günü Ajans
yönetiminin ‘Süremiz 2011’de doluyor, artık bu projeyi
yapamayız’ demesi ikna edici değil. Yenilemenin yedi ayda
tamamlanacağını, aynı toplantıda bizzat Ajans Başkanı Şekib
Avdagiç söyledi. Yasaya göre, Ajans tamamlanmayan projeleri için 2011
yılının ilk altı ayında çalışmaya devam edebiliyor. Restorasyon projeleri için
yararlanılan bu durum, pekâlâ AKM için de geçerli olabilir. Önümüzde neredeyse
bir yıl var, ama Ajans bu kararı alamıyor. Çünkü, bağlı bulunduğu Bakan
Hayati Yazıcı ‘evet’ demiyor, çünkü Başbakan
‘evet’ demiyor.
Şimdi taraflar siyasi mücadelede pozisyonu alma
gayretinde, arka arkaya açıklamalarla birbirini suçlama telaşındalar. Kentin tam
ortasında, bütün kültürel merkezlerin kesişme noktasında, biri büyük üç salonu,
sergi mekânı, başka benzeri olmayan geniş ve imkânı bol sahnesiyle AKM iki
yıldır kapalı. İzleyici, sanatçılar, festivaller kırk senelik mekândan da olmuş
durumda. İstanbul uluslararası sanat gündeminde pozisyonunun güçlendiriyor,
izleyici sayısı artıyor deyip yeni salonlar açmaktan söz edilirken AKM
meselesinin halledilememesi gerçekten Cüneyt Türel’in dediği
gibi ‘akıl tutulması’ gibi bir şey. Kentin ortasında cıvıl
cıvıl bir kültür merkezi yaratmak varken bir metruk binaya fit olmak mümkün
değil. Bu meselede siyasi aktörlerin geri çekilip, kütürel aktörlerin devreye
girmesi gerek.
Siyaset yapanlar İstanbul’a ‘AKM’nin
yıkılması’ ile ‘eski usül asık suratlı konser salonunun yeniden
açılması’ arasında bir tercihi dayatıyor. İkisine de hayır, ikinize de
hayır diyenlerin sesini yükseltmesi gerek.
‘Bu iktidar AKM’yi pek
istemiyor galiba’
Genco Erkal (tiyatrocu): Sanat hayatımıza
yapılan çok büyük bir darbedir bu. Üstelik Avrupa’nın kültür başkenti olduğumuz
bir yılda, bütün büyük etkinliklerin başını çeken bir binanın operasıyla,
orkestrasıyla eylem dışı kalması ve buradaki kurumların orada-burada bölünerek
etkinliklerini sürdürmeye çalışmaları... Mutlaka bunun sorumlularının
kendilerini savunması ve gerek cezayı görmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu
iktidar pek istemiyor galiba orayı. Bunda da başka niyetler var diye düşünüyorum
bu bina üzerinde. Bence mümkün olduğu kadar çabuk unutulmasını, çürümesini
istiyorlar. Kendi kafalarındaki yeni işlevi için hazırlıyorlar burayı duygusu
var bende.
İlyas Odman (koreograf): AKM’nin iki yıldır
kapalı olması tartışılmaz derecede vahim. Ancak açık olduğunda da bağımsız
sanatçıları destekleyici herhangi bir kültür politikası olmayan, sadece Devlet
Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesi’ne açık bir gösterim ve ‘gösteriş’ mekânı
olması daha da vahim.
Müjdat Gezen (tiyatrocu): Korkunç bir şey bu.
Ben AKM’de Devlet Operası ‘Yarasa’ operetinde konuk sanatçı olarak oynadım.
Amerika, Avusturalya, Rusya, Japonya gibi pek çok sahnede de oynadım AKM
gibisini görmedim. AKM, Avrupa’nın ikinci, dünya’nın üçüncü en iyi sahnesidir
buranın kapalı bırakılması, sanatı sevmediklerini gösterir. Mantıklı bir sebep
söylemeleri gerekir, okuyorum gazetelerde mahkemeler falan... Devler isterse
bunların hepsi bir dakikada yok olabilecek şeyler. Çok güzel atölyeleri vardır,
çok güzel prova salonları vardır, sahneleri vardır. Dünyada çok az ülkeye nasip
olacak olan bir kültür merkezidir. Çok yazık.
Cem Mansur
(orkestra şefi): Yasal süreç anladığım
kadarıyla Kültür Sanat-Sen’in halkın içinde yaşayacak bir proje olarak
geliştirilen yenilene sürecine karşı çıkmasıyla durduruldu. İhale olmuştu,
yapacak şirkette belliydi çok güzel de bir projeydi gerçekten. AKM’yi çağımıza
uygun bir opera tiyatrosu haline, insanların girip çıkacağı, yaşayan bir yer
haline getirecek; kapalı, sadece gösteriden gösteriye girilebilecek bir yer
olmaktan çıkarıp halkla bütünleştirecek bir merkez projesiydi. Projeyi
geliştirme aşamasında pek çok kişi gibi bana da danışıldı, çok büyük bir
iyileştirme sözkonusuydu. Fakat buna dünyadaki örneklerini bilmeyen kişiler
karşı sanıyorum. Kültür merkezlerinin nasıl modellerle yürütüldüğünü bilmeyenler
karşı çıkmışlar ve bir yürütmeyi durdurma kararı alınmış. 2010
Ajansı’na verilen bir işti bu ve 2010 bitmek üzere artık. İtiraz
edenler neden itiraz ediyorlar onu da anlamış değilim. Yasal süreçten çok
haberdar değilim ama bir de uğraşmıyorlar çünkü yıkmak istiyorlar söylemleri
kadar basit bir olay değil bu. Arapsaçına dönmüş bir yasal problem var ortada.
Yasal probleme neden olan da bazı sanatçı arkadaşlar ve Kültür Sanat-Sen.
Dolayısıyla bu olay kolayca kullanılabilecek politik bir şeye dönüştü.
Yapmıyorlar çünkü yıkacaklar gibi ama bence onu aştı artık olay. Çok yazık,
üçüncü kapalı yılına giriyor, olacak şey değil. Bunu bu hale getiren herkes
sorumlu.