Bugünlerde yine AKM'yi konuşuyoruz. Bu defa eksen; yıkalım mı, yıkmayalım mı?.. Yüzeydeki tartışma konuları; yapının işlevi, ekonomik ömrü, estetiği vb... Daha derine inen ayrılıkların perdesi sanki bunlar. AKM her şeyden önce bir simge. Çoğu İstanbullu için geçmiş ile şimdi ve gelecek arasında bağlantı sağlayan bir köprü. "Yeni" ile arası iyi olmayanların sığınağı belki. Kimileri için iktidarın gücünü gösteren rahatsız edici ve soğuk bir bina. Çoğunluk için ise sadece bir buluşma noktası...
Son tartışmaların kıvılcımı, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, İstanbul 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'na, AKM'nin "Kültür Varlığı" tescilinin kaldırılması için başvuruda bulunduğu haberiydi. AKM bu statüyü 10 yıl önce almıştı. Taksim'e cami tartışmalarının yoğunlaştığı 1997'de, cami için uygun yerler arasında AKM arazisinin adı da telaffuz ediliyordu. Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın girişimi ile binanın kültür varlığı olarak onanması, tartışmaları bitirmişti.
Fakat bu defa tehlike daha ciddi gibi. Net emareler var, kurul tarafından bakanlıktan istenen belgeler arasında yeni yapılacak binanın eskizleri ve 2 No'lu Koruma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mete Tapan'ın, bakanlığın tezlerini onayladığını gösterir, "Binanın, tarihi ve kültürel değeri çok büyük değil" ve benzeri açıklamaları...
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, AKM'nin yerine daha modern bir bina, otel ve otopark yapmak istediklerini söylüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı Teftiş Kurulu tarafından hazırlanan rapor da dayanağı. Rapora göre, bina dökülüyor! Buna karşın, müfettişlerin tavsiyesi bakım ve onarım yapılması ile sınırlı. Bakan ise, onarım maliyetinin 120 milyon YTL olduğundan hareketle, bu rakam ile yeniden inşa maliyeti arasında fazla fark bulunmadığı ve bu nedenle yenisinin yapılması gerektiği görüşünde.
Yıkıma karşı olanlar ise, rant kokusu alıyorlar. Binanın giderlerinin fazla olduğu savını inandırıcı bulmuyor, yapılacak binanın da ciddi giderleri olacağını söylüyorlar. Ayrıca, AKM'nin bina değerinin dört katı değerde teknik donanıma sahip olduğu ve yıkımda bu donanımın da gözden çıkarılacağı, dolayısıyla verilen rakamların doğru olmadığı tezleri, yıkıma karşı olanların ellerini güçlendiriyor.
Yenisinin yapılacağı teminatı da karşıtların hızını kesmiyor. Zira, Ayazağa'daki İKSV Opera-Tiyatro-Konser ve Kültür Merkezi'nin inşaatı yıllardır bitirilmedi. Keza, opera-konser salonu yapmak o kadar kolay altından kalkılır iş değil. Bin 300 ile bin 500 arasında koltuk, at nalı şeklinde akustik sağlayıcı form vb. gibi, bazı normlar var. Dolayısıyla uygun mekân bulmak bile sorun.
Tartışmalarda görece uzlaşılan hususlar da yok değil. Mesela, binanın tek cepheli düşünülmesi ve bu nedenle deniz tarafına bakan bölümün boyahane olarak kullanılması gibi irrasyonellikler... Yapının kısa hikâyesi bu tür sorunları nedenleri hakkında da fikir verici.
AKM yaklaşık 30 yaşında, ama projenin gündeme gelmesinden alırsak, 50 yıl daha geri gidip kabaca 80 yıllık bir tarihe ulaşabiliriz. Çetrefilli, türlü zorluk ve sert kırılmalarla dolu 80 koca yıl... Özetleyelim. İstanbul'a opera binası yapılması fikri, ilk olarak 1930'larda Lütfi Kırdar tarafından gündeme getirilir. Belediye Başkanı Kırdar, İl Genel Meclisi'nden Taksim'de bir opera binası yapılması için karar çıkartır. Proje için Auguste Perret gibi dünyanın önde gelen mimarları ile temasa geçilir ve uluslararası bir yarışma düzenlenir. Savaş, kazanan projenin hayata geçmesine engel olur. 1946'da atılan temel, kazanan projenin küçültülmüş versiyondur. İlk mimar Rükneddin Güney olur. Belediye para bulamaz ve proje yarım kalır.
1953'te dünyaca ünlü mimarlar Prof. Bonatz ve Prof. Holzmeister İstanbul'a davet edilir ve görüşleri alınır. Bu arada iş, Bayındırlık Bakanlığı'na devredilmiştir.1956'da Hayati Tabanlıoğlu başkanlığında bir büro kurulur. Opera binasından ibaret proje bir kültür merkezine dönüştürülür ve inşaat yeniden başlar. 1969'da biter. Binanın adı İstanbul Kültür Merkezi'dir. Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Tiyatroları'na tahsis edilen bina 27 Kasım 1970'te yanar ve büyük hasara uğrar. Hayati Tabanlıoğlu onarımın da başındadır. 1978'de onarım tamamlanır ve bina Atatürk Kültür Merkezi adı ile hizmete girer. Binada bin 300 kişilik büyük salon, 500 kişilik konser salonu, 250 kişilik sinema ve 200 kişilik oda tiyatrosu salonları vardır.
AKM, bugün de Türkiye'de mimari modernizmin önde gelen örnekleri arasında gösteriliyor. Keskin ve düz hatları, birbiri ardına sıralanmış dikdörtgen prizmalardan oluşması, yapı içi ve çevresindeki geniş boşluklar ve bunların tasarrufu, işlevselliğin belirginliği vb... Sadece bu neden bile binayı korumak için yeterli değil mi sizce?