Bundan üç ay önce ise yıllara yayılan takvimin en önemli olaylarınan biri gerçekleşti: Akkuyu’ya Rusların yapmayı planladığı santral için Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Türkiye’yi ziyaret ettiği sırada onaylandı. Fakat tartışmalar bitmedi.
BBC Türkçe'den Rengin Arslan'ın haberine göre, yüzde 75’i Rus şirket Rosatom’a ait olan Akkuyu Nükleer A.Ş. akıllı telefonlar için, nükleer santraldeki güvenlik tedbirlerini, deprem ve yangın durumlarında ne olacağını anlatmak için hazırlanan bir aplikasyon geliştirirken, bugün Mersin, Girne ve İzmir’de santralin inşaatına karşı eylemler yapılıyor. Nükleer Karşıtı Platform, eyleme 'Aktif ol, radyoaktif olma' sloganıyla çağrıda bulunuyor.
'400 tonluk cismin düşmesine, 9 şiddetinde depreme dayanıklı'
Peki nükleer enerji güvenilir mi?
Akkuyu A.Ş’nin Türkçeye uyarladığı AES2006 isimli aplikasyona göre, evet. Aplikasyon nükleer santralin çalışma prensiplerini gösteriyor ve deprem, yangın ya da sert bir cismin reaktöre çarpması halinde ne olduğunu gösteriyor. Burada verilen bilgiye göre reaktör 9 şiddetindeki bir depreme dayanıklı ve reaktör binası koruma kabı 400 tonluk bir cismin düşmesi halinde bile tehlike yaratmıyor.
Ancak Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda ortaya çıkabilecek enerji açığını kapatmak için inşa edilmesi planlanan santralin bu aplikasyonda gösterildiği gibi güvenli olduğunu düşünmeyenler de var. Bu konunun en tanınmış isimlerinden Prof. Dr. Tolga Yarman, santralle ilgili sorularıma, önce dünya tarihinin en önemli üç kazasını hatırlatarak yanıt vermeye başlıyor: 1979 ABD, Three Miles Adası’ndaki reaktördeki kaza, Türkiye’nin yakından bildiği ve etkilerini hissettiği 198 yılındaki Çernobil faciası ve son olarak 2011 yılında Japonya’da tsunaminin vurduğu Fukuşima nükleer santrali.
Yarman burada meydana gelen kazaların hiçbirinin sebeplerinin daha önce 'akla gelmediğini' anlatıyor ve şu sonuca varıyor: "Bu kazaların üçü de aşamalı olarak hiç aklımıza gelmemiş sebeplerden meydana gelmiş olup, bugüne kadar on binde bir düzeyinde düşündüğümüz kaza oranını yüzde bire düşürmüştür. Bu demek oluyor ki dünyadaki her 100 reaktörden birisi bugünkü teknoloji itibariyle hiç akla gelmemiş sebeplerden elden kaçar."
'Sittin sene Akkuyu’ya bu santrali koymam'
Peki Akkuyu’da bir santral yapılmalı mı? Bu soruya az önceki cümlesinden devamla yanıt veriyor: "Ben bu durumda enerji bakanı, başbakan olsam sittin sene Akkuyu’ya bu santrali koymam."
Nükleer enerjiye “katiyen karşı olmadığını” vurgulayan Yarman, iki konuya dikkat çekiyor. Birincisi, Akkuya ve çevresine verebileceği zarar, turizmin ve sebze meyve ihracatının zarar görme ihtimali. İkincisi ise nükleer enerji ve bunun yanında enerji iştahının düşmüş olması.
Nükleer fizikçi Dr. Necmi Dayday ise Akkuyu’da santral kurulmasını savunanlardan. Santral kurulup kurulmamasına, reaktör kazaları ve muhtemel sonuçları üzerinden karar verilmemesi gerektiğini düşünüyor ve şöyle bir değerlendirme yapıyor: "On binde bir doğru olmayan bir rakam. 442 reaktör yıllardır işleme halinde. 45-50 yıldır çalışıyor. Yaklaşık 2000 reaktör yılı ediyor. Kaza sayısı belli. (...) Hiç olmamış bir olay olabilir. Ama dünyada hiçbir şey hiç olmamış bir olay üzerinden kurulmaz. Meteor küt diye üzerine düşebilir. Bu ihtimal sıfır değil."
'Bu siyasi bir karar'
Geçen hafta yayımlanan Beni Akkuyularda Merdivensiz Bıraktın kitabının yazarı gazeteci Filiz Yavuz ise "Nükleer santrallerin ne kadar güvenli olduğuna dair geliştirilen söylemlerin hiçbir anlamı yok. Zira risk asla sıfır değil, bunun herkes kabul ediyor. Fukuşima nükleer felaketinden önce riskin milyonda bir olduğu söyleniyordu" diyor.
Meselenin nükleer enerjiye ihtiyaç üzerinden tartışıldığını ancak bunun 'siyasi bir karar olduğunu' savunuyor ve şu soruyu soruyor: "Olası nükleer bir felakette hemen ya da uzun vadede ölen insanlara ya da 500 yıl sonra bu topraklarda yaşayacak nesillere ‘ama biz dışa bağımlılığı azalttık” diye mi kendilerini savunacaklar?"
Enerji analisti Özgür Gürbüz ise tıpkı Yarman gibi enerji ihtiyacının tahmin edilen düzeylerde olmadığını ve anlaşma şartlarının dışa bağımlılığı azaltmadığını söylüyor. Yap-işlet modeliyle yapılan şirket ile ilgili muhtemel sonuçları şöyle sıralıyor: "Santral yapılırsa, hem doğalgazda hem elektrikte Rusya'ya bağımlı olacağız. Üstelik Rusya santrali istese bile başka bir şirkete devredemeyecek. Her zaman çoğunluk hisseye sahip olacak. Anlaşmaya böyle bir madde de konuldu."
Gürbüz, "Türkiye'nin elektrik talebi tahmin edildiği gibi artmadı. Türkiye Rusya'ya üretilecek elektriği 15 yıl boyunca satın alma garantisi de verdiği için şimdi kara kara düşünüyor. Satın alacağı elektriği kime satacak? Türkiye bu nedenle de santralin gecikmesini istiyor ve engel çıkarıyor olabilir" yorumunda bulunuyor.
'Çevreyi etkileyecek faktörler takip ediliyor'
Nükleer santrallere karşı en etkin sivil toplum kuruluşlarından biri olan Green Peace ise çevreye santrallerin çevreye ve insana vermesi muhtemel zararları Fukuşima örneğinden çıkarak çarpıcı bir veri paylaşıyor: "Fukuşima nükleer santralinde meydana gelen kaza, güvenli reaktörlerin bir masaldan ibaret olduğunu kanıtladı. Bu kazadan önce Japonya'nın en güvenli santralleri yaptığı iddia ediliyordu. Kaza ile birlikte, Avrupa Radyasyon Risk Komitesi (ECCR) raporlarına göre 200 bin kişi kanser riskiyle karşı karşıya."
Şirket ise internet sitesinde verdiği bilgide, "Çevreyi etkileyecek faktörler, NGS tasarım aşamasından itibaren dikkate alınacak, proje inşaatı ve işletilmesi sırasında çevre güvenliğini sağlamak için sürekli takip edilecektir" diyor.
Santralin yeri yıllar önce bir komisyon tarafından belirlenmiş olsa da Türkiye nükleer santral için Rusya ile Akkuyu Sahası’nda Bir Nükleer Güç Santralin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliği Anlaşmasını 2010 yılının Mayıs ayında imzalamıştı.
Türkiye ise fizibilite çalışmalarını bundan tam 50 yıl önce başlatmış, Akkuyu’nun nükleer santralin kurulması için seçilmesi ise 1976 yılında gerçekleşmişti. Anlaşılan 50 yıllık bu tarih içinde yapılan tartışmalar bir süre daha güncelliğini koruyacak.