Anayasa referandumu yüzünden kamuoyunda yeterince tartışılmayan olaylardan
biri de 4 Eylül’de Yeni Zelanda’da gerçekleşen depremdi. “Olay”
dememin nedeni ise 7.1 büyüklüğündeki sarsıntının “can
kaybı olmadan” atlatılmasıydı… oysa aynı büyüklükte ocak ayında Haiti
de sallanmış, yaklaşık 260 bin kişi yaşamını yitirmişti.
Aradaki bu “çarpıcı fark”ın nedenine Türkiye aldırmazken, deprem ülkesi
olmayan Almanya’nın Der Spiegel dergisi olayın peşine düştü…
sonunda açığa çıkan “gerçek” özetle şuydu: Yeni Zelanda önceki depremlerde
felaketin nedeninin “denetimsiz beton binalardaki çökmeler” olduğunu görerek
“çağdaş tasarımlı ahşap bina”lara yönelmişti. Bu tercihin
sonunda 7.1 büyüklüğündeki depremi “sıfır can kaybı”yla atlatmıştı.
Haiti’de ise denetimsiz betonarme yapılaşma sürdüğü için aynı büyüklükteki
deprem büyük bir felakete dönüşmüştü... O halde deprem riski olan ülkelerde
“ahşap mimari”nin yaygınlaştırılması yaşamsal önem taşıyordu... (Milliyet-06
Eylül 2010)
Bizdeki gelişmeler
Bunları okuyunca, Türkiye’nin en gelişmiş bölgelerinde on binlerce can
kaybına neden olan ’99 depremini izleyen günleri anımsadım. Sakarya’dan Yalova
ve Avcılar’a uzanan felaket kuşağında sayıları az da olsa “ayakta” kalabilen
“eski ahşap yapı”lar ile geleneksel üslupta inşa edilmiş köy evlerinde ise
tahribat varsa bile can kaybı yoktu.
17 Ağustos ’99’da yaşamlarını yitirenlerin büyük çoğunluğu, 7.4’e dayanamayıp
çöken ağır betonarme döşemelerin altında kalanlardı. O çok katlı “sözde(!)
modern” apartmanlar yerle bir olurken, ahşap ve “geleneksel” yapılar
“yüzyılların deprem deneyimini içeren” yapısal özellikleriyle
ayaktaydılar...
Bu gözlemi daha önceki Adana depreminde de yaptığımızdan, dünyadaki
örneklerini de irdeleyerek “çağdaş mimaride ahşap” konusunu işleyen yazılar
yazdık, etkinlikler düzenledik, konuyu kamuoyu gündemine taşımaya gayret
ettik.
Hatta UNESCO bile İstanbul’da “Ahşap ve
Deprem” konulu uluslararası bir toplantı düzenleyerek deprem riski
yüksek ülkelerde geleneksel ahşap yapıların modern mimariye esin kaynağı olması
gerektiğini vurguladı.
Peki, bütün bunlardan ders çıkarıldı mı? Kocaman bir HAYIR!
Ne mimarlık eğitiminde “çağdaş ahşap yapı tasarımı” işlenmeye başlandı; ne
Bayındırlık Bakanlığı ahşap yapı uygulamaları için teknik şartnameler düzenledi,
ne de İnşaat Mühendisleri Odası ve eğitim kurumları betonarmenin egemenliğini
azaltan, mühendislerin ahşap yapı sistemlerini de öğrenmelerini sağlayacak bir
çabaya girişti.
Dahası, aynı günlerde “betonarme yerine ahşapla çağdaş
tasarım” konulu makaleme büyük tepki gösteren deneyimli bir mimar,
yazdıklarımın “çağdışı”lık olduğunu belirterek diyordu ki: “Betonarme karşısında
şapka çıkarıyorum.”
Şimdi ise aynı şapkayı aynı saygıyla çıkardığı anlaşılan Haiti’de 7
büyüklüğündeki depremin sonucu 260 bin ölü; betonarmeye şapka çıkaracağına,
sorgulayan Yeni Zelanda’da ise 7.1’in ahşap yapılardaki sonucu, tek bir can
kaybının bile olmaması...
Tarih boyunca sayısız depremi atlatarak kendini yetiştirmiş geleneksel
mimariden esinlenmede dünyaya ders verebilecek zenginliğe sahip Türkiye’de bu
gerçek ne zaman önemsenecek?