27 Temmuz 2002 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Mimar Sinan, 450
yıl önce gördü” başlıklı haberdeki fotoğraf, Silivri’deki son sel felaketinin
habercisiydi! Fotoğrafta Mimar Sinan’ın Silivri’nin Tekirdağ yönündeki çıkışında
sel olgusunu dikkate alarak uzunluğunu iyiden iyiye büyüttüğü köprüsünün hemen
paralelinde devletin karayollarının yaptığı E-5 yolundaki köprünün gülünç
genişliği görülüyordu. Bu da yetmemişçesine, Sinan’ın köprüsü ile deniz arasında
sel yatağının deltası içine yapılmış yazlıklar, daha içeride altyapıları olmayan
gecekondu apartmanlar dikkati çekiyordu.
Fotoğrafın vurguladığı haber şu iki uyarı ile noktalanmıştı:
“*E-5 karayolunda selin geçişi için yeterince boşluk bırakılmadığından
Türkiye’yi Avrupa’ya bağlayan karayolu bir selde her an kapanabilir. *Sel
yatağı içine yapılan binalarda yaşayanlar bir sel olayında yaşamlarını ve tüm
varlıklarını o an yitirebilirler.”
Yedi yıl önce Cumhuriyet, okurlarına, sorumlulara bir falcılık, bir kehanet
yapmamış, olacaklara dikkati çekmişti. Yedi yılda ne yapıldı? Hiçbir şey!
Madde 2:
“Koca” Sinan’dan 450 yıl sonra İstanbul’un “Koca” Belediye Başkanı seçilen,
muhallebici çocuğu Kadir Topbaş son sel felaketinin sorumlusunu bir çırpıda
bulup açıkladı: “Bir sprey kullanıyorsanız, gazın ozon tabakasını deldiğini de
bilmeniz gerekiyor!”
Ah bu “sprey” üreticileri! Mecbur musunuz Özleyiş Topbaş hanımefendi,
oğullarımız Hüseyin ve Ömer Topbaş ile kızımız Kübra Kavurmacı için de “sprey”
üretmenize? Bakın sizin yüzünüzden ne oldu? “Koca” Sinan’ın 450 yıl önce gördüğü
gerçeğe karşılık “koca” Topbaş 31 kişinin katili olarak “sprey” üreticilerini ve
kullananları suçladı. Topbaş’ın bu sorumsuzlukta hiç ama hiç suçu yoktu! O,
Saray Muhallebicisi’nde sütten çıkmış AK Partili, ak kaşıktı.
Topbaş başka ne diyor? “Bilinçsizce yapılan binalarla insanlar maddi
ihtiraslarına esir oluyor. Hepsini takip etmeye çalışıyoruz ama hangisine
yetişelim...” Ah bu İstanbullular, “koca” Belediye Başkanı’nın “acz” içinde
olduğunu itiraf ettirecek böyle bir yapılanmaya nasıl göz yumarsınız? Üstelik
onun belediyesinden “inşaat ruhsatı” alarak?
Madde 3:
Topbaş’tan önce, yıllarca İstanbul’un “koca” başkanlığını yapan Başbakanımız
Recep Tayyip Erdoğan ne diyor? “Atalarımız ‘Derenin intikamı ağır olur’
demişler… Dere yataklarındaki yapıları kaldıracağız!”
Atalarımızın, yani “Koca” Sinanların ne dediğini bilen Başbakanımızın “koca”
başkanlığı döneminde de dere yataklarına inşaat ruhsatı verilmemiş miydi? Şimdi
iş işten geçtikten ve 31 kişinin katlinden sonra tutturmuş “Dere yatağındaki
yapıları kaldıracağız!” diyor.
Madde 4:
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu ne diyor? “Bu hakikaten bir tufan
belirtisidir. Buna ne Türkiye’de ne Amerika’da ne de hiçbir yerde alınacak önlem
vardır. Ne zaman dere yatağı işgal edilirse yatak tekrar işgal edilen alanı
belli bir süre sonra geri alır. Bu tabiatın kuralıdır. Vatandaşlarımız dere
yatağına ev yapmışsa bunu kaldıracağız.”
Eroğlu kim? Çevrecilik alanında tonlarca diploması olan bir profesör…
Erdoğan’ın “koca” başkanlığında İSKİ ve Çevreden Sorumlu Genel Müdürü değil
miydi? Koca Sinan’dan 450 yıl sonra Şuhut ilçesinde babasının tarlasında
başladığı sulama ihtisasının ardından vaktiyle Süleyman Demirel’in Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü koltuğunda da oturmamış mıydı?
Ah Koca Sinan ah! Sen bir profesör, bir hoca değildin ama unvanın “koca” idi…
Ne diyor Eroğlu? “Alınacak hiçbir önlem yok!” Senin aldığın önlemi dışlamasaydı,
acaba bu felaketin boyutu böyle olur muydu?
Madde 5:
1965’te Tuzla Piyade Okulu’nda yedek subaylığı öğrenirken bir derste hocamız
olan bir subay “Savaş öncesinde meteorolojik raporların yayını durdurulmalı ki,
düşmanınız da bu bilgilerden yararlanmasın” demişti. 1974 Kıbrıs çıkartmasında
bunun uygulaması da yapılmıştı. Oysa şimdi uzay gözetlemesi ile meteorolojik
tahminlerde değil bir ülkede durumu, İstanbul’un herhangi bir semtindeki oluşum
saatlerce önceden nokta atışı olarak bile saptanabiliyor.
Nitekim Meteoroloji İşleri Genel Müdürü Mehmet Çağlar “kuvvetli yağış
olacağını duyurmakla kalmayıp İstanbul Valiliği ile de bağlantıya geçtiğini”
açıkladı. İstanbul Bölgesel Tahmin Merkezi “Oluşması muhtemel riskleri ani sel,
su baskını, yıldırım düşmeleri” olacağını uyardı ve “sellerden korunma
yöntemlerine de” dikkati çekti. Ne valilik, ne belediye, ne “Afet Koordinasyon
Merkezi (AKOM)” gereken yöntemleri uyguladılar ne de sel bölgelerinden
tahliyeler yaptılar.
Madde 6:
Koca Sinan Silivri’de ne öngörmüştü? Dere yataklarından geçen köprü
kesitlerinden bolca yapılarak etki alanının uzatılmasını, şiddetli sağanak
yağmurunun sele dönüşmeden denize bir an önce kavuşmasını planlamıştı. Devletin
Karayolu ne yaptı? Tam tersini… Çevreci İSKİ’cimiz, muhallebicimiz ve imam
hatipli başkanlarımız neler yaptılar? Sinan’ın tam tersine yöreyi yalnızca
ruhsatlı iskâna açmakla kalmayıp İkitelli ve Halkalı’yı da sanayi bölgesi
yaparak aşırı betonlaşma, aşırı asfalt yollarla toprağın suyu emmesini
engellediler; böylece suya hız ve dolayısıyla güç kazandırılarak yıkıma tam gaz
verdirerek taşkınlara, ölümlere ve maddi kayıplara neden olmadılar mı? Acaba
belediyelerimizin ellerinde sel bölgeleri haritaları ve halkın tahliye planları
var mı?