Odalarda bütün bunlar olup biterken, devlet tarafından da çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Daha önce TMMOB ve bağlı odalardan görüş alan hükümetimiz, ortada belge ve sınav ücretleri söz konusu olunca konuyu daha da genişleterek bir yasa tasarısı hazırlamıştır.
Son şeklini Ekim 2005'te alan 'Ulusal Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanun Tasarısı' ile sadece mühendislik alanlarına değil, tüm mesleklere bir düzenleme getirecek bir kurum oluşturulacağının haberi verilmektedir. TMMOB, bu kurumun genel kurulunu oluşturacak 50 delegenin içinde 2 kişi ile temsil edilecektir. Tasarıda net bir şekilde 'onaylanan kurumlardan alınacak ücretler' de ifade edilmekte, yani TMMOB'nin bu kapsamda olsa olsa taşeronluk yapabileceği ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca YÖK Başkanlığı'ndan rektörlüklere gönderilen bir yazıyla, 2005-2006 öğretim yılından itibaren diplomalara unvan yazılmaması, sadece eğitimi alınan programın adının yazılması istenmiştir. Bu da mezunların unvanlarına sahip olabilmek için 2006 yılından itibaren kurumlarca onaya tabi olacaklarının habercisidir.
Bu uygulamalar, bütün olarak bir uyumlaştırma sürecinin parçalarıdır. Devlet AB'ye, odalar da devlete, dolayısıyla AB'ye uyumlu hale getirilmektedir. Gerek etik kurulları, gerek 'kalite' sertifikaları, gerekse akreditasyon mekanizması tüm bu sürecin bileşenleridir. Bu yazıda, resmin bütününü göz ardı etmeden özel olarak yetkin mühendislik uygulaması ele alınmıştır.
Yetkinlik, kimin için?
Burada anlatmaya çalıştığımız yetkin veya sertifikalı mühendislik uygulamaları, aslında bazı odalardaki bazı iş alanları için yürürlüktedir. Bu yasa tasarısı ile yapılmak istenen, tüm odalardaki bütün iş alanlarıyla ilgili düzenlemelerdir. Daha iş alanlarının belirlenmesi konusunda bile, odalar birbirine girmiş ve mahkemelik olmuşlardır. Mühendisleri de yapay ayrımlarla bölecek bu uygulamalar, her geçen gün kan kaybeden mühendislerin ve odaların birliğine zarar vermektedir.
TMMOB genç çatısı altındaki öğrencilerin büyük bölümü, bu uygulamaya karşıdır. Ancak öğrencilerin asıl kitlesi, halen mezun olduklarında nelerle karşılaşacaklarından habersizdir. Üyelerin büyük çoğunluğu da bundan farksız durumdadır.
Bu düzenlemelerden faydalanacak kesimler ise şöyle sıralanabilir; bir gelir kapısı daha oluşacak odalar ve TMMOB, bu sınavlar ve eğitimlerde görev alarak gelir sağlayacak kişiler, kârlarının artacağını düşünerek AB ile uyumlaşmak için can atan kesimler.
Alternatifi var mı?
Bu argümanlara cevap veremeyenler 'Senin çözümün ne?' diyerek söylediklerimize karşı çıkarlar. Mühendislik bilgimizin 'yeterliliği', üniversite eğitiminden bağımsız düşünülemez. Mühendis, mimar ve şehir plancılarının bilgi eksiğini gidermenin, üniversitelerdeki eğitim kalitesinin artırılmasından başka çözümü de yoktur. Teknolojik gelişmeler ise yeterlilik ya da yetersizlik göstergesi olamayacağı gibi, iyi bir mühendislik formasyonu almış insanların adapte olamayacağı konular değildir.
Bu tür düzenlemeler kesinlikle eğitim yerine geçmeyeceği için, gerekçe olarak ortaya konan problemin çözümü de değildir.
Bilinmelidir ki, mühendislerin belge alarak ayrıcalık yaşayacağı, bu ayrıcalıklar için de paralarının olmasının gerekli olduğu bir rekabet ortamı, sadece mühendisler arası değil, aynı mühendislikler içinde de eşitsizlik ve rekabet yaratacaktır. Deprem ve diğer sorunlar, bırakın hiçbir müteahhit suçlu olmasa bile, rekabet ile değil, toplumsal işbirliği ile çözülebilir. Örneğimiz çok basit aslında. Sondajı yapan jeoloji mühendisi ile bu bilgileri yaşayacak insanların ihtiyacına uygun olarak mimari çizimi yapan mimar ve o binaya uygun malzeme ve tesisatı kuracak olan inşaat, makine ve elektrik mühendislerini ayrı düşünemeyiz. Düşünürsek, hem rekabet ederiz, hem de o sağlıksız konutlarda her depremde ölürüz.
Ne yapmalı?
Bütün bunların sonucunda şöyle bir gerçek karşımıza çıkıyor; odalarda bir avuç insan tüm üyelerin ve öğrencilerin adına kararlar alıyor ve uyguluyor. Bu kararlar ise 'kamu hizmeti' adına ve 'mühendislik onuru' gibi ifadeler ile haklı çıkartılmaya çalışılıyor. İşte bizlere yeni bir liberal rekabeti dayatanlara karşı, mühendislerin sadece patron olanlarına yarayacak bir ayrıcalığa karşı, toplumsal dayanışmada rol alabilecek bir mühendisliği, elde edilen birikimleri daha fazla çoğaltmak ve birilerine hortumlatmak yerine paylaşılabileceği bir meslek odası ve geleceği savunmak zorundayız.
Bugün için böylesi piyasa merkezli bir duruşa karşı gelecek tek güç, ücretli ve işsiz mühendisler ile öğrencilerin 'para değil insan' merkezli birliği ve meslek anlayışıyla odalara sahip çıkmalarıdır.
Önümüzdeki dönemde böylesi tartışmalar yapmak, bu tartışmalar engellense bile demokratik katılımı sağlamak zorundayız. Bunun adı, okullardan, işyerlerinden başlayan örgütlenmeler ile şube ve odalara taşınan güçlü demokratik tartışmalardır.
Örgüte yön verecek olan bugünün ve yarının üyeleridir.