Afrodisias, 2 bin Yıl Sonra Gladyatörler Savaşına Hazırlanıyor



İki bin yıllık antik Afrodisias kentinin mitolojilerde geçmeyen, ancak mitler kadar ilginç bir hikâyesi var.

1958 yılında Denizli’ye bir çekim için giden fotoğraf sanatçısı Ara Güler, gece yarısı Aydın üzerinden İzmir’e dönerken yolunu kaybeder ve yol üzerindeki ilk köyde konaklamaya karar verir. Gecenin ilerleyen saatlerinde uğradığı köyde ışığı yanan tek mekan Geyre’nin kahvehanesidir. Duvarları heykellerle örülü, işlemeli mermer masalarıyla süslü bu küçük kahvehâne, usta sanatçının yorgunluğunu unutturur. “Burası neresi? Bu taşlar buraya nereden geldi?” diye sorar Güler. “Burada bunlardan çok var.” der kahvehâneci. Ara Güler’in şaşkınlığı kahvehâneciden aldığı bu cevap karşısında bir kat daha artar ve sabırsızlıkla sabahı beklemeye koyulur.

Ara Güler’in yolunu kaybedip sığındığı köy, antik Afrodisias üzerine kurulu Geyre’dir. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte fotoğraf makinesini alıp, Geyre’nin tarihî sokaklarına dalan sanatçıyı büyülü bir macera beklemektedir. Çektiği her karenin tarihe bir not düşeceğini tahmin eden sanatçı, makaraları bitene kadar Geyre’yi fotoğraflar ve soluğu İstanbul’da alır. Filmleri karta bastırıp birkaç arkeoloğa gösteren Güler, sonunda bu fotoğrafları Amerika’da Princeton Üniversitesi’nde görevli Kenan Erim’e gönderir. Fotoğrafları eline alan Kenan Erim, ilk uçakla İstanbul’a gelir, sonra da Geyre’ye geçer.

İşte Ara Güler’in çektiği fotoğraflar hem Afrodisias’ın hem de Geyre köylülerinin geleceğini değiştirir. Ankara’dan aldığı izinle 1960’ta kazıya başlayan Prof. Dr. Kenan Erim, 1990’a yani hayatını kaybedene kadar yerin altında ne varsa çıkarmaya çalışır. Yıllardır kazılmasına ve müzeler dolusu eser ortaya çıkmasına rağmen, Afrodisias’ın yüzde 80’inin hâlâ yeraltında olduğu belirtiliyor. Erim’in öğrencileri şimdilerde bu çıkarılan eserleri sınıflandırmaya ve yazıya dökmeye uğraşıyor.

Mitolojide aşkın, güzelliğin ve bereketin sembolü olan Afrodisias, 2 bin sonra Geyrelilere de uğur getirmiş. Gerçi, 1975’te tarihî alana kurulu köylerinin yeri 2.5 kilometre uzağa kaydırılsa da köylüler bunu çok dert etmiyor. Afrodisias’ı görmeye gelen turistler, onlar için önemli bir gelir kaynağı. 1990’lara kadar tarım ile uğraşan Geyrelilerin bugün çoğu Afrodisias Müzesi’nde ya da kazılarda çalışıyor. Neolotik çağda mermer işleme merkezi ya da bugünkü tabirle ‘heykeltıraş okulu’ olan mermerler, Babadağ’da çıkarılıp, Afrodisias’ta işlenip, Efes limanından dünyanın dört bir yanına dağılıyormuş. Geyre’de bugün mermer ya da taş işlemeciliği ile uğraşan yok; ancak köyün sırtını dayadığı Babadağ’daki mermer yatakları hâlâ onları bekliyor.

Müze projesi onay bekliyor
40 yıldır yapılan kazılarda gün ışığına çıkarılan tapınak, dünyanın ‘en iyi restore’ edilen eseri ödülünü almış. Yine senato ve tiyatro olarak kullanılan yapı da gün yüzüne çıkarılmış. Kazılarda elde edilen binlerce eserin büyük bir kısmı depolarda, geri kalanı ise müzede sergileniyor. Müzede sergilenen çeşit çeşit Afrodit heykellerini her gün yüzlerce yabancı geziyor. Koçbank’ın desteğini alan Geyre Vakfı, büyük bir müze projesi hazırlamış. Alanın ‘Temel Koruma Planı’ Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından onaylandıktan sonra önümüzdeki aylarda müze inşaatına başlanacak. ‘Afrodisias Arkeolojik Parkı’ toplam 50 milyon dolara mâl olması bekleniyor. Geyre Vakfı, çıkarılan eserlerin sergilenmesi için yapılacak müzeye, ilk etapta 3 milyon dolar vermeye hazır.

Afrodisias arenası gladyatörlerini bekliyor
Afrodisias’taki antik çağın en büyük stadyumu da restore edilerek tekrar gladyatör dövüşlerinin yapılacağı bir mekan haline dönüştürülecek. 30 bin kişilik bu stadyumun büyük bir kısmı 2 bin yıldır sapasağlam duruyor. Stadyumun tekrar eski işlevine dönüp dönmeyeceği ile ilgili son kararı, 15 Haziran’da stadyumu inceleyecek olan Olimpiyat Komitesi verecek.