29 Mart 2009 tarihinde gerçekleştirilecek olan yerel yönetim seçimleri için partilerin aday belirleme telaşını yoğun olarak yaşadığı günlerdeyiz. İstisnaları saymazsak, pek çok kentte partilerin belediye başkan adayları henüz açıklanmış değil. Yaşadığımız günler, daha çok aday adaylarının boy gösterdiği, yerel televizyon, radyo ve gazetelerin yoğun olarak aday adaylarının tanıtılması amacıyla kullanıldığı günler.
Bazı kentlerde aday adaylarının bir bölümünün adaylıkları kesinleşmiş gibi çalışma yürütmekte oluşu, adayların belirlenmesi sonrasında çok daha yoğun bir kampanyanın yaşanacağının da göstergesi. Pek çok kentte mevcut başkanlar, yaptıkları 5 yıllık çalışmaların tanıtımı amacıyla kentlerin dört bir yanında reklam panolarını tekellerine alırken, aday adaylarının sabit ve taşınabilir afişlerle, pankartlarla kentin tüm boş duvarlarının, direklerinin ve ağaçlarının peşine düştüğü görülüyor.
Henüz adaylıklar kesinleşmeden, aday adaylığı sürecinde başlatılan tanıtım bombardımanı ve semtlerde açılmaya başlayan seçim büroları, mart ayı sonuna kadar sürecek olan seçim kampanyalarının, küresel ölçekte yaşanmakta olan ekonomik krizden çok da etkilenmeyeceğinin göstergesi. Diğer yandan, tanıtım amacıyla yapılan harcamaların özellikle ilgili sektörde krizin hissedilmesini geciktireceği; yerel medyada, seçimlere yönelik çalışan yayın kuruluşlarında, matbaalarda yaşanacak olası bir krizin en azından nisan ayına kadar erteleneceği anlaşılıyor.
Çok sayıdaki aday adayının harcamalarının ve adaylıklarının kesinleşmesi sonrasında partilerin yapacağı harcamaların, iktidar partisinin belediyeler ve valilikler eliyle dağıttığı TIR’lar dolusu kömür torbalarının, yiyecek yardım kutularının ve belediye amblemli yardım çeklerinin, önümüzdeki üç ay boyunca ilgili sektörlerde önemli oranda bir ekonomik hareketliliğin yaşanmasına neden olacağı görülüyor.
Yerel seçimlerde; belediye başkanı, belediye meclis üyesi, il genel meclisi üyesi, muhtar gibi çok sayıda yerel yöneticinin seçiliyor olması, ülke barajının olmaması nedeniyle katılan parti sayısının ve aday sayısının artması gibi nedenlerle oldukça yoğun bir kampanya dönemi yaşanıyor. Geçmiş yerel seçim süreçlerinde olduğu gibi bu dönemde de, yürütülen seçim kampanyalarının bir yandan önemli oranda görsel çevre kirliliğine neden olması, diğer yandan önemli oranda kişisel harcamanın ve kamusal savurganlığın oluşması da kaçınılmaz görünüyor.
Yerel seçim dönemlerinde gözlemlenen seçim kampanyaları, tartışılan sorunların yerelliğinin öne çıkmasının yanı sıra büyük oranda parti liderlerinin söylemlerinden, genel parti politikalarından bağımsız sürdürülen kampanyalar olmaları nedeniyle de genel seçim kampanyalarından daha farklı ve renkli bir içeriğe sahiptir. Bu durum, bir yandan seçim dönemini hareketlendirirken, diğer yandan oluşan çevre kirliliğine bir de söylem ve proje kirliliğinin eklenmesine neden olmaktadır. Kimi adayların renkli hayal dünyalarının ürünü olarak geliştirdiği projeler, konuşuldukça, tartışıldıkça gülümsemeye neden olurken, ayakları yere basan, kentlerde yaşanan sorunlara yönelik gerçekçi çözüm önerisi geliştiren projeler ise bir elin parmaklarını geçmez.
Her seçim döneminde, yaşanan güncel gelişmelerden, kentlerde var olan ortak sorunlardan ve yaşanan olaylardan yola çıkarak pek çok aday tarafından sahiplenilen bazı konular, projeler öne çıkar. Seçim dönemlerinin moda söylemleri olarak nitelendirebileceğimiz bu türden konular, seçim çevrelerinin büyüklüğü ve niteliklerine göre küçük söylem değişikliklerine uğrasa da genelde benzerdirler.
Özellikle iktidar partisinden aday olacak olan belediye başkan adaylarının kullanacağı bu yılki moda söylemin “kentsel dönüşüm” olacağı, AKP iktidarının hükümet politikası haline getirdiği Toplu Konut İdaresi ve belediyeler eliyle bazı kentlerde başlattığı kentsel dönüşüm uygulamalarını örnek alan söylemlerin, bu seçim döneminin en moda söylemleri olarak öne çıkacağı anlaşılıyor.
Ortaya çıkan ilk aday adaylarının dile getirdikleri söylemlere bakıldığında; kentsel dönüşümün, oluşan kentsel toprak rantlarından faydalanma üzerine kurgulanmış olan, sosyal içerikten yoksun, bugünkü uygulanma biçiminin, mutlak ve vazgeçilmez doğruymuş gibi kabullenildiği, savunulduğu görülüyor. Önümüzdeki günlerde bu seçim döneminin modası olan kentsel dönüşümün daha çok seslendirileceği, yarattığı toplumsal travmanın yanı sıra kentlerde bir de söylem kirliliğine neden olacağı anlaşılıyor.
Yapılan ilk konuşmalardan ve tartışmalardan, bu dönemde söylem kirlenmesine neden olacak, öne çıkacak bir başka moda tartışmanın da “sosyal projeler” başlığı ile sosyal yardımlar konusunda yaşanacağı anlaşılıyor. Özellikle geçtiğimiz ay ve bu ay içinde yoğunlaşan, iktidarın TIR’lar ve kamyonlar dolusu kömür yardımları, yardım çekleri, gıda ve yemek yardımları ile başlayan tartışmanın seçimlere kadar süreceği görülüyor.
Önümüzdeki günlerde, bir yandan iktidar tarafından “yapılan yardımların sosyal devlet ilkesinin gereği” olarak yapıldığı söylemi sıkça dillendirilirken, diğer yandan yardımların “ilkesiz” ve “seçimlere yönelik rüşvet” niteliğinde olduğu yönündeki muhalefet iddiaları konuşulacak ve eleştirilen bugünkü uygulamaya karşı geliştirilen farklı yardım yöntemlerinin “sosyal proje” adı altında halkın beğenisine sunulması kaçınılmaz görünüyor.
Afişleme başladı, “sosyal yardım” şekerleri sırada!..