TMMOB Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulu, 6 Şubat depremlerinin birinci yılı dolayısıyla yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:
“6 Şubat 2023 tarihinde ve ardından 20 Şubat 2023’te yaşanan; büyüklüğü, etkilediği alanın genişliği, sebep olduğu yıkım ve kayıplarla ülkemizin son yüzyılda yaşadığı en büyük afetlerden olan Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından bir yıl geçmiştir. Depremlerde on bir ilde yaşayan yaklaşık on dört milyon yurttaşımız etkilenmiş; resmi verilere göre elli binin üzerinde yurttaşımız hayatını kaybetmiştir.
Mimarlar Odası olarak afetlerde kaybettiğimiz yurttaşlarımızı saygıyla anıyor; yaraların bir an önce sarılmasını diliyoruz.
Mimarlar Odası tarafından, depremlerin olduğu ilk günden itibaren bölgede afet sonrası müdahale ve tespit, iyileştirme süreçleriyle ilgili çalışmalar başlatılmıştır. Bölgede iki kez yerinde yapılan çalışmalar ve teknik incelemelerin ardından yürütülen değerlendirme ve araştırmalar ışığında hazırlanan iki rapor kamuoyu ve meslek ortamıyla paylaşılmıştır.
Depremlerin birinci yılında; afetlere karşı sağlam, sağlıklı ve güvenli kentleşme ve yapılı çevre üretimin sağlanması; kültürel, tarihî ve mimari mirasın korunarak gelecek nesillere aktarılması amacıyla Mimarlar Odası 6 Şubat 2023 Depremleri Üçüncü Raporu hazırlıkları sürdürülmektedir. Bu çalışmalarla kamu ve toplum yararı doğrultusunda kentleşme ve afet politikaları geliştirilmesi hedeflenmektedir.
Odamızca yürütülen çalışmalar kapsamında; afet yönetimi, acil ve geçici barınma yerleşim alanları, enkaz kaldırma ve döküm sahaları, kalıcı konut ve yeni yapılaşma süreçleri, kültür varlıkları ve mimari miras öncelikli olmak üzere bölgede inceleme ve değerlendirmeler yapılmıştır.
Bir yıl tamamlanırken hem afet bölgesinde hem de ülke genelinde afetin doğrudan ve dolaylı etkileri devam etmektedir. Geçici barınma, temel alt ve üstyapı, kalıcı konut, yıkım ve enkaz kaldırma, güçlendirme ve onarım, kentlerin yeniden inşasına yönelik süreçler sürdürülmekte ancak bölgede olağanüstü koşullar devam etmektedir. Depremlerin yol açtığı büyük iç göç hareketliliği, afet bölgesinden farklı kentlere yer değiştirme hareketlerinin etkileri sürmektedir.
Kentsel ve kırsal yapı stokunun aldığı ağır hasar, özel ve kamusal alanlarda yaşanan yıkımın boyutu nedeniyle kentlerimizde beslenme, barınma, temizlik, sağlık ve eğitim gibi hizmetlerinin ve donanımların sağlandığı geçici barınma yerleşimlerine ihtiyaç ortaya çıkmıştır. Konut yapılarında, okul, hastane gibi resmi kurum yapılarında yaşanan yıkım; kamusal hizmetlerin, toplumsal, sosyal ve ekonomik yaşamın durmasına yol açmıştır.
Yaşanan büyük can kayıplarının dışında yüzlerce yurttaşımız fiziksel ve duyusal yetilerinde çeşitli düzeylerde kayıplar yaşayarak engelli kalmıştır.
Bölgede ve ülke genelinde çok sayıda ailenin hayatını derinden etkileyen, yakınlarını kaybetmesine ve evsiz kalmasına neden olan deprem sadece fiziksel değil psikolojik sorunları da beraberinde getirmiştir. Afetten etkilenen yurttaşlar yaşanan travma nedeniyle topluma diğer bireyler ile birlikte eşit koşullarda tam ve etkin katılımı kısıtlanmıştır.
Geçici barınma alanlarında eşitsizlik artmış; özellikle çocuklarımızın eğitim ve öğrenim hakkı başta olmak üzere, kadınların, engelli ve ileri yaştaki yurttaşların sağlık, haberleşme ve ulaşım, eğitim gibi temel kamusal hizmetlere erişimi daha da zorlaşmıştır. Sosyal ve kültürel ihtiyaçlar yeterince karşılanamaması; sosyalleşme olanakları kısıtlanması yaşam koşullarını zorlaştırmaktadır. Kadınların uğradığı toplumsal baskı ve şiddetin görünürlüğü eşitsiz yapılaşma şartlarında azalmış; kadınlar afetler karşısında güvencesiz kalmıştır.
Depremlerin neden olduğu kayıpların yanı sıra sosyal, kültürel, ekonomik ve yapılı çevrede neden olduğu zararın bilançosu henüz kesin olarak hesaplanamamıştır. Yaşamsal ihtiyaçların karşılanmasından yeniden yapım çalışmalarına afet sonrası sürecin yönetiminde yetersizliklerin ve koordinasyon eksikliklerinin devam ettiği görülmektedir.
Bölgede yapılan incelemeler ve derlenen verilere göre geçen bir yılın ardından; depremde en çok hasar gören Adıyaman, Hatay, Kahramanmaraş ve Malatya’da;
- İklim ve mevsimsel koşullara, dış etkenlere karşı savunmasız oldukları,
- Hane halklarına yeterli yaşam alanı sağlayamadığı ve mekânsal ihtiyaçlara cevap veremediği,
- Yangın, bulaşıcı hastalık vb risklerin artmasına neden olduğu; geçen sürede fırtına ve aşırı yağışlar, yangınlar nedeniyle can kayıpları yaşandığı,
- Temizlik, kişisel hijyen, ısınma ve soğutma olanağı sağlanamadığı,
- Bu alanlarda temel altyapı, sosyal ve kültürel olanaklar ile eğitim ve sağlık hizmetlerinde eksiklik ve yetersizliklerin devam ettiği; bazı alanlarda yalnızca barınma ihtiyacının karşılanabildiği,
- İtiraz süreçlerinin ve ağır hasarlı yapı yıkım süreçlerinin devam ettiği,
- Orta ve az hasarlı yapılardan güçlendirme projelendirme ve uygulama süreçlerine yeni başlandığı,
- Adıyaman ve Hatay başta olmak üzere kentsel yerleşim alanlarında hasar gören su, enerji, ulaşım gibi zorunlu ve gerekli altyapının büyük bir kısmının yeniden yapımına ihtiyaç duyulduğu ancak bir yılın sonunda onarımlara yeni başlandığı,
- Başta Malatya ve Hatay olmak üzere şehir merkezlerinden ve kentsel alanlardan kırsal alanlara ve ilçelere göç yaşandığı,
- Göç ederek ayrılan yurttaşların geri dönüş oranının azaldığı ve ülke içinde Adana, Ankara, Antalya, İstanbul, Konya, Mersin ve Trabzon gibi illere yerleştikleri,
- Depremden etkilenen ailelerin ve hane halklarının parçalandığı; bir kısmının göç ederken bir kısmının bölgede kaldığı ve farklı şehirlerde ortak yaşam oluşturmaya çalıştıkları,
tespit edilmiştir.
Depremlerin ardından bugüne kadar toplum sağlığının korunarak sağlıklı, sağlam ve güvenli yaşam çevrelerinin oluşturulmasına yönelik yeterli önlem alınmamıştır. Tüm ülkede afet öncesi ve afet sonrası süreçleri doğrudan etkileyecek yasal düzenlemeler yapılırken; yaşanan yıkım ve kayıplara sebep olan planlama, kentleşme ve yapılaşma politikaları devam ettirilmektedir.
126 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile deprem bölgesinde tüm alanlar yapılaşmaya açılmış; 7033 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile bölgede koruma süreçleri devre dışı bırakılmış, Hatay-Antakya tarihi kent merkezi Riskli Alan ilan edilmiştir. Son olarak ise 6306 Sayılı Kanunda getirilen değişiklikler ve yeni kurulan Kentsel Dönüşüm Başkanlığı eliyle tüm ülke genelinde rant odaklı dönüşüm ve mülksüzleştirme süreci başlatılmıştır.
Bölgedeki yapılaşma ve imar sürecinin yeniden başlatılmasına odaklanılmış; ormanlar, meralar ve koruma alanları yapılaşmaya açılmış; OHAL Kararnameleri ile Bakanlık ve TOKİ’ye sınırsız inşaat yetkileri verilmiştir.
Son olarak geçmişte çıkarılan imar afları nedeniyle binlerce yurttaş hayatını kaybetmesine karşın yeni bir gizli imar affı getirilmiştir. Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinde yapılan değişiklikle güçlendirme projeleri için yapı ruhsatı şartı kaldırılmış; yapı güvenliği olmayan, planlama, mimarlık ve mühendislik süreçlerinden geçmemiş ve afetlerde hasar görmüş yapılarda yurttaşların can ve mal güvenliği bir kez daha tehlikeye atılmaktadır.
İktidar, yaşanan depremleri gerekçe göstererek; afet ve kriz koşullarını bir kez daha kendi adına fırsata dönüştürmüştür. Kamusal ve hukuki denetim yok sayılarak bölgede ve ülkede planlama ve imar süreci yeniden yapılandırılmıştır. Kamuya ait kaynaklar, kentler, doğal ve kültürel değerlerin yatırım araçlarına dönüştürülmesi için Anayasa ve bütün hukuk kuralları devre dışı bırakılmıştır.
Yakın dönemde ardı ardına yaşanan depremler; kentsel ve kırsal alanda bütüncül planlama ilkelerini reddeden anlayışın, kentlerimizi her türlü afete karşı zayıf, güvencesiz ve risk altında bıraktığını gözler önüne sermiştir.
Büyük yıkımlara ve önlenemez kayıplara sebep olan rant odaklı planlama, kentleşme ve yapılaşma politikalarına son verilmelidir. Her ne gerekçe olursa olsun afetlerden rant sağlanması amacıyla yürürlüğe konan düzenlemelerin; proje ve uygulamalar ivedilikle durdurulmalıdır.
Afetler ve kriz koşullarında başarılı iyileşme süreçleri için alınacak önlemlerin bilimsel ilkeler ve gerçeklerle, toplum yararı gözetilerek oluşturulması; sosyal devlet anlayışıyla geliştirilecek politikalarda bilim insanlarının, meslek odalarının, akademik kuruluşların ve tüm ilgili kesimlerin koordinasyonunun ve işbirliğinin sağlanması gözetilmelidir.”