AB Sürecinde Türk Mimarlığı (IV)

Mimarlık eğitimindeki bugünkü durumdan en çok yakınanlar, bu alanda öğrenim gören gençler... Böyle bir eğitimin ardından hemen mimarlık diploması alınabilmesi, gerçekten mimar olmak isteyenleri şaşırtıyor herkesten önce… İlk düzeltilecek durum da budur. Hiçbir AB ülkesi böyle bir durumu, böyle bir diplomayı onaylamaz, tanımaz...

Bu çizimlerimizin niteliğinden de bellidir. Batıda mimarlık paftalarında, statik paftalarında bütün döşem (tesisat) düzenlerinin boru geçişleri için bırakılacak delikler, yarıklar gösterilir. Mimar, bütün uzmanları bir tasarım için, bir amaç için, bir orkestra yönetmeni gibi çalıştırmayı bilir. Hele kimi özel yapılar için onlarca uzmanın çalışmalarının birbirlerine uyumlarını sağlamak zorundadır. Yarın AB’ye girsek, onların parası girecek hiçbir yatırımın tasarımını bizim mimarlara bırakmazlar.

Ayrıca bildiğimce, daha 1995’lerde imzaladığımız kimi belgelere göre, onların mimarları bizim ülkemizde çalışabilirken, bizimkiler orada çalışamıyorlar. (İşlik açamıyorlar...) Bugünkü gerçek durumda da bu böyle değil mi?

Bizim mimarlarımızın en büyük eksikliklerinden biri de Batılıların anlayamayacakları bir durum. Bizde mimarın meslek sigortası yoktur. Bunun bir gün önce sağlanması gerekmektedir. Mimarlar Odasına düşen en büyük görevlerden biri budur.

Yapı gereçlerindeki durumumuza da gelince: Yürekler acısı... Bütün işliklere, CD’li tanıtıma yaprakları, kitapları, doğrudan Avrupa’dan geliyor.
Ya da bu iş için bir Türkle birlikte yabancı kuruluşun tanıtım kişisi geliyor, elinde örnekleriyle... “Verin biz çizelim ayrıntılarınızı!” diyerek...

Yapı fiziği, yalıtım konularında da tümüyle yaya bir durumumuz var…

İran-Irak savaşı sırasında, “Mimarlık gücümüzü, yapım tekniğimizi, gereçlerimizi tanıtalım bu ülkelerde” demiştim. “Şimdi de biz mi sömürgeci olacağız?” diye sormuşlardı kimi çarpık düşünceliler... “Hayır!” demiştim, “onların aldatılmalarını önleyeceğiz...” Sorunların tanımını iyi yapmak, geleceği doğru öngörebilmek zorundayız.

“Ya bugünden yapılacaklar?” diyeceksiniz. Bu soruya benim yanıtım çok açık: “Meslek içi eğitim!..” Bunu hem kişisel hem de örgütsel olarak çözmeğe çalışacağız. Bilmediğini sorup öğrenmek kişinin elbette kişisel çabasıyla olacaktır. Ancak kimi sorunların üzerine gidilmesini, daha hızlı, daha tutumsal, çalışma alanından kısıtlı süreler alarak çözümlere ulaşılmasını da örgütler sağlayabilirler. Bu alanı örgütlemek de Mimarlar Odasına düşer... Mimarlar Odası bunun için, deneylerinden, bilgilerinden kuşku duyulmayan üyelerini yardıma çağırmalıdır.

Ayrıca, kimi sorunlarımız da bizim durumumuza göre özel çözümler istemektedir. Örneğin bugün köylerimizde, kırda, yeni yapıların yüzde 25’inde kerpiç kullanılmaktadır. Gene yanlış bilmiyorsam yüzde 50 insanımız kerpiç evlerde yaşamaktadır. Bu konuda çağdaş bilgisi olan mimarlarımızın sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Oysa artık kargir statiği bile okutulmuyor artık okullarımızda...

Yarı insanımızı yapı sorununda yalnız bırakmışız kısacası… Kendi sorunlarımızın çözümünü bir yana bırakarak var olmamızı sürdürebilir miyiz?