858 Milyon Dolarlık MOMA'ya Karşı 200 Milyon Dolarlık Tate Modern

Tate Modern


Roberta Smith, The New York Times Gazetesi'nde yayımlanan son yazısında New York'taki Museum of Modern Art (MOMA) ile Londra'daki Tate Museum’u karşılaştırıyor.

MOMA Queens’ten Manhattan’daki yeni yerine taşındığından beri Tate Museum’u çok fazla ziyaret etmediğini belirten Smith’in, Tate Museum’a bu son ziyaretinde aklından sürekli tek bir rakam geçiyor: 858 milyon dolar; MOMA’nın Manhattan’daki görkemli binasının maliyeti...

Tate Modern ise MOMA’nın 858 milyon dolarlık bütçesine kıyasla 200 milyon dolarlık bütçesine, daha zayıf modern sanat koleksiyonuna ve bir türlü yapımı bitmeyen meşe zemininden çıkan tozlarına rağmen, 2000 yılındaki açılışından beri ilgi toplamaya ve kamuoyundan olumlu tepkiler almaya devam ediyor. Smith, dünyadaki en iyi “Modern” olma ihtimali düşük olsa da Tate Modern’in en efektif “Modern”’e dönüşebileceğini vurguluyor. Bunun en önemli nedeni olarak da Tate Modern’in farklı kültürlerden çeşitli ilgi alanlarına sahip insanların sanatı öğrenmeleri ve sanat deneyimlerini artırmaları açısından oldukça fonksiyonel bir müze olmasını gösteriyor.

Smith’e göre Tate Modern’den örnek alınması gereken bir unsur, başyapıtların bir müze için “herşey” olmadığı ve bu durumun eski ve yeni sanat eserlerinin birbiriyle uyum içinde bir arada sergilenebilmesine imkan verdiği.. Smith:

“Tate Modern’in kalıcı koleksiyonundaki dört enstalasyondan biri olan Anish Kapoor’un eseri “Material Gestures,” Barnett Newman’ın iki resmi ile karşılıklı olarak sergileniyor. MOMA’nın lineer koleksiyon galeri sistemine alışık biri olarak Tate’deki bu yeni sergileme düzeni oldukça heyecan verici ve genç sanatçıları teşvik edici.”

MOMA’nın hedef kitlesinin daha çok zengin koleksiyoncular olduğunu belirten Smith, bu durumun Tate Modern’de bulunmadığını belirtiyor. Tate Modern’in genç sanatçıların kariyerlerini geliştirebilmelerine de imkan tanıyan sistemini öven Smith, Tate Modern’de her galerinin farklı bir küratör tarafından düzenlendiğini ve bu şekilde birden fazla küratörün yaratıcılığının sergilenebildiğini vurguluyor.

Diğer müzelerin –buna Amerika’daki müzeler dahil olmak üzere- öncelikle örnek alması gereken noktanın, Tate Modern’in büyüklüğüne rağmen bir şirket zihniyetinden çok insanlar için bir mekan halinde tasarlanıp bu şekilde halka arz edilmiş olduğunu yazan Smith, MoMA’nın oldukça zarif dış tasarımı ile yeterince başarılı olmayan iç tasarımının, dünyanın en iyi Modern Sanat koleksiyonuna sahip bir müze için oldukça tezat bir durum oluşturduğunu dile getiriyor. Smith yazısına şu şekilde devam ediyor:

“Yüksek bütçesine rağmen maalesef iç dizaynın yeterince başarılı olamayışı, müzenin gittikçe artan ziyaretçi sayısını karşılamakta zorlanmaya başlamasına neden olmakta. MOMA’nın iç dizaynındaki sıkıntılar bununla bitmiyor. Kullanım açısından yeterince fonksiyonel olmayan karanlık ve alçak tavanlı bir lobiye sahip olan MOMA’nın aksine Tate’in girişi oldukça geniş. Müze ziyaretçileri fiziksel olarak rahatça dolaşabilecek ve nefes alabilecekleri bir mekana girdiklerini hissediyorlar. Bunun en önemli nedeni Tate Modern’in ziyaretçilerin ihtiyaçlarına göre tasarlanmış olması. İç tasarım olarak rahat ve adeta konuksever bir şekilde dizayn edilmiş geniş alanlara sahip olmakla birlikte Tate Modern’de pahalı olmayan kaliteli bir snack bar ve yeme-içme bölgesinde sürekli yer bulabileceğiniz oturma üniteleri bulunuyor. MOMA’da ise iki yıldızlı bir restoran bulunmakta. Tate Modern’de ayrıca asansörlere ve yürüyen merdivenlere ulaşım çok kolay bir hale getirilmiş. Oysa MOMA’da bunların yerini bulmak güç ve tasarlanan cam köprüler çok dar. Tate Modern’in kitap mağazasında sanat kitapları MOMA’ya göre oldukça düşük fiyatlara satılıyor.”

Yazısına MOMA’daki belli başlı gelişmelere de yer veren Smith, altıncı kattaki büyük galerilerin güncel sergiler için kullanılmaya ve ikinci kattaki kafenin genişletilmeye başlanmasının doğru gelişmeler olduğunu ancak hala yemek servisinin garsonlar tarafından yapılmasının yemek yemeye ayrılan sürenin gereğinden fazla uzamasına neden olduğunu da görüşleri arasına katıyor.

Yoshio Taniguchi’nin MOMA’sının çok güzel bir dış tasarımı olan; ancak iç tasarımda sıkıntı yaratan bir eser olduğunu vurgulayan Smith, Tate Modern’in ise dış tasarımının yalın ama iç tasarımının ve galeri düzenleme zihniyetinin Modern/çağdaş sanat müzesi kavramını yeniden tanımlayacak kadar iddialı olduğunu ifade ederek yazısını noktalıyor. Smith:

“Tate Modern Londra’nın sanat çehresini yeniden yaratmıştır; ancak müzenin bu derece önemli bir sanat merkezi haline gelmesinde idareci kadronun, Londra’nın kültür ve sosyal hayatına karşı çok büyük bir sorumluluğu başarıyla üstlenmesinin de çok payı vardır. Eğer modern sanat müzeleri ait oldukları kentin sosyal ve kültürel hayatında bir rol oynayacaklarsa, bu işe kendini adamış yaratıcı sanatçıların ve küratörlerin müze üst yönetiminde görev almaları gerekmektedir.”