Uzak İstanbul semtlerinden birinde, geleneksel dokusunu seksen beş yıldır korumayı başarmış bir mahalle, 'dümdüz' edilme tehlikesiyle yüz yüze... Selanikli göçmenlerin, Rumlardan devraldığı Mahmutbey Köyiçi Mahallesi, 'kentsel dönüşüm' kapsamına alındığı günden bu yana huzuru unuttu. Mahalle sakinleri hem tedirgin hem öfkeli; "Burası gecekondu bölgesi değil.
Hepimiz dedelerimizin yaptırdığı evlerde oturuyoruz. Onların eşekle tarlaya gittiği yollardan şimdi TIR geçiyor. Caddeleri biraz daha genişletip uçak mı kaldıracaklar?" Yaşlı teyzelerin gözü yaşlı, çocuklar korkuyor. Evleri yıkılacak mı, bahçeler ne olacak? Hepsinden önemlisi akrabadan öte komşular bundan böyle hangi köşeye dağılacak? Komşuluk deyince biraz durmalı, bize kalırsa, bu mahallede bir 'komşuluk atölyesi' düzenlenmeli ve koca İstanbul'da, yan komşusundan bîhaber kaç apartman sakini varsa burada derse devam etmeli. Cenazeler meydandan beraberce kaldırılıyor, düğünler ortak yapılıyor. Karşımızdaki, hakiki bir mahalle, yalan değil, sokaklarda bir yürüyün, her pencerede tanıdık bir yüz, her bahçede bir merhaba... 'Yabancı'lar anında tespit ediliyor, hanım teyzelerce testten geçiriliyor; "Hu, kardeşim kimsin? Hırlı mısın hırsız mısın? Yolunu mu şaşırdın, birine mi baktın?" Bu yüzden olmalı ki, Köyiçi'nde 1924 yılından bu yana adlî bir vaka yaşanmamış. Çocuklar sokakta güvenle top koşturmada, anneler ağaç gölgelerinde sohbete dalmada... Dönüştürülmek istenen mahalle burası işte... Mahalle sakinlerinden Cengiz Kara ne güzel diyor: "Çok katlı bloklar her yerde var, az ilerisi İkitelli, Halkalı... Burası da mahalle olarak kalsa olmaz mı?"
Size bir iyi, bir kötü haberimiz var. Önce iyi haber; bir 'kurtarılmış alan' bulduk İstanbul'da, hem de 'uzak' İstanbul'da... Mahmutbey'de; sur içine kıyasla 'şehre küstü' kıvamındaki bu muhitte bir 'mahalle' bulduk. Köyiçi Mahallesi; bildiğimiz mahalle, hani çocukluğumuzdan hatıra, herkes birbirini tanır, kapılardan pencerelerden selam verilir, selam alınır, kaybolup gitti diye ağlıyoruz ya canım, bir yabancı gelince bahçe kapısından teyzeler sorar hani, "Kimsin kardeş, ne arıyorsun burada?" Cenazeler, düğünler ortak, hastalar yalnız kalmaz, fakirler aç kalmaz, hah, o mahalle işte... Şimdi kötü haber; söylemesi zor; ama bu mahalle yıkılma tehlikesiyle yüz yüze, zaten mahalle halkı, öyle sakin, öyle kendi halinde yaşayıp gidiyor ki, böyle bir tehlike olmasa ne haberimiz olurdu buradan ne de yolumuz düşerdi. Bizimki bir tür 'Geç buldum, çabuk kaybettim' hâli ki, çok acıklı doğrusu...
Mesele nedir? Mahalle haftalarının, komşuluk günlerinin düzenlendiği, insanların sokak aralarına asılan afişlerle selam vermeye teşvik edildiği böyle bir zamanda, hâlâ bozulmamış bir mahalle dokusu neden yok edilmek istenir? Gecekondulardaki sağlıksız hayat koşullarının düzeltilmesi söz konusu olduğunda 'eyvallah' dediğimiz "Kentsel dönüşüm projesi", seksen beş yıl önce kurulan bir mahalleyi tehdit ederse...
Mahalle halkı huzursuz
Mahalle halkı Selanik göçmeni, yıllar evvel bir büyük göç yaşamış zaten, kafilenin çocukları hâlâ hayatta, sokaklarda top koşturan onların torunları şimdi. 1924 yılında mübadele yoluyla Türkiye'ye geldiklerinde, yetkililer Mahmutbey'i işaret etmiş onlara; "Gidin ve oraya yerleşin." Rumların terk ettiği bakımsız bir köy o zaman Köyiçi Mahallesi, evler virane; ama bahçeler yemyeşil... Doksan yaşındaki Ali Amca, elinde ekmek poşeti, Arnavut kaldırımlı yoldan yukarı kıvrılırken, "Ben altı yaşındaydım evladım." diyor, "İyi hatırlarım, şu aşağıda Rumların meyhanesi vardı, bizi orada sünnet ettirmişlerdi." Şimdi korkuyor Ali Amca, elinin emeği, alnının teriyle yaptırıp da çocuklarını yerleştirdiği apartmanın akıbeti ne olacak? Sadece o mu? Balkonda kasımpatıları sulayan Güldane Teyze'nin gözüne uyku girmiyormuş günlerdir, ayılıp bayılıyormuş. Evinin önünden geçen caddeyi gösteriyor: "Yavrum, bu genişlik yetmez mi? Uçak mı kaldıracaklar buradan?" Az önce, yaşlıca bir ağacın dibinde sohbet eden yeşil gözlü sarışın kadınlar şimdi yanımızda. Güldane Teyze'yi onaylıyor biri: "Afedersin, dedelerimizin eşek üstünde tarlaya gittiği bu yollardan şimdi TIR geçiyor. Fazlası lazım değil bize. Dönüşüm filan istemeyiz." Anadolu'da sakin bir kasabadayız sanki "Hoş geldiniz" diyen sohbete dâhil oluyor, İstanbul'da mıyız şimdi biz! Az aşağısı Güneşli, biraz daha inince Dereyolu, Yenibosna, Şirinevler mi? Oralarda bir keşmekeş... Hangi kadın pencereden bakıp gülümser, yolda düşüp kalsan kaç el uzanır? Güldane Teyze, saksılardan kopardığı beyaz, sarı kasımpatılardan bir demet uzatıyor, oh ne güzel kokuyor, kasım ayındayız değil mi?
Komşuluk ölmemiş dostlar!
Bahçelerden çiçek devşirerek dolaşmak güzel de, bir bahçe kalmayabilir bu mahallede... Böyle deyip de Güldane Teyze'nin yüreğine mi indirelim şimdi, yediden yetmişe herkes tedirgin zaten, evlerin içinde çocuklar, annelerine sarılıp ağlıyormuş. Anneler, doğup büyüdükleri evleri kaybetmenin kederinde şimdiden. Gülsay Hanım, "Dedelerimizin toprağında oturuyoruz biz." diyor, "Gecekondu semti değil burası, kaçak binamız da yok. Akrabalar, komşular etle tırnak gibiyiz. Bizi nereye sürerler, kaçımız bir araya gelebiliriz bundan sonra? Hadi benim ev kurtuldu, komşuma ne olacak?" Komşuluk dedin mi bir durmak lâzım, bu mahallede bir 'komşuluk atölyesi' düzenlenmeli ve yan komşusundan bîhaber yaşayan çevre sakinleri burada bir müddet derse devam etmeli. Asker uğurlamalara, cenazelere ve düğünlere bütün Köyiçi halkının iştirak etmesi yeterli bir sebep aslında; ama ikna olmak isteyenler Şenay Hanım'a kulak versin: "Bir gün pencereden bir baktım, o güne kadar hiç görmediğim bir adam, karşı evin önünde dolanıp duruyor, sanki bir şey arıyor. Hemen komşumu aradım, evin önünde yabancı bir adam var, dedim. Sonra bahçe kapısının önüne çıkıp, adama ne aradığını sordum. Seyyar satıcıymış meğer, arabası az ileride duruyormuş, geçerken bir şey düşürmüş de ona bakıyormuş." Bu mahalle, hakiki mahalle derken haksız mıymışız? İstanbul'da kaç mahallede bir adamın 'yabancı' olduğu sezilir, hareketleri takibe alınır hatta kapı önlerinden gözdağı verilir? Böyle olduğu için işte, çocuklar sokakta rahatça oynuyor, kadınlar ağaç altlarına minder koyup oturuyor.
Emniyet bahsinde sözü uzatmaya ne hacet, 1924 yılından bu yana hiç vukuat işlenmemiş bu mahallede. Polis memurları, meydandaki kahvede sabah çayı içmeden güne başlamıyor, akşam çayı içmeden eve dönmüyor. Kahvenin az ilerisinden dolmuş geçiyor, yolcuları cama yapışıyor. Bir tılsım var ki bu mahallede, bir gelen bir daha gitmek bilmiyor. Karşı yoldan kol kola gelen ak saçlı, ak sakallı dedeler mesela, onları da yirmi, otuz yıl önce başka bir göç dalgası atmış bu mahalleye, biri Erzurumlu, biri Kayserili, öteki Karslı, başka semtlerden toprak satıp buradan ev almışlar. Hallerinden nasıl da memnunlar! Köyiçi'nde değil de Boğaziçi'ndeler sanki... Ama yılan, başını gösteriyor yine, uzaklarda yükselen toplu konutlar, bir kangren gibi yayılıp bu mahalleye ulaşırsa, mahallelinin korktuğu başına gelirse...
Mahalle halkına ikinci bir göçü çağrıştıran 'Kentsel Dönüşüm Projesi' yeni değil, iki yıllık bir mevzu aslında. Bağcılar Belediyesi 2006 yılında, tasarıyı belediye meclisine sunmuş, bir yıl sonra da kabul edilmiş. Haberi duyan mahalle halkı, 239 imzalı bir itiraz dilekçesiyle kapıya dayanmış; ama dilekçeleri reddedilmiş. Sonra bir ara, konu unutulur gibi olmuş; ama geçtiğimiz haftalarda gönderilen bir dönüşüm planı mahallenin tadını yeniden kaçırmış.
Kimse ne istediğimizi sormuyor
Mahmutbey Selanikliler Derneği'nin kurucu üyesi Cengiz Kara, bir ara Bağcılar Belediyesi'nde meclis üyeliği yaptığı için konuya oldukça hâkim. O da, diğer mahalle sakinleri gibi, Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı'nın, "Siz istemedikçe buraya müdahale ettirmem." sözüne güveniyor; ama bazı sorulara tam bir cevap bulabilmiş değil yine de: "Biz seyirciyiz sadece, mahalle halkının ne istediğini kimse sormuyor, bir açıklama yapılmıyor. Bu mahallede neler olacağı bir anlatılsa, hoşumuza gidecek belki de, a ne güzel şeymiş diyeceğiz. Ama şimdi endişeliyiz. Mahmutbey civarındaki gelişmeler bizi tehdit ediyor. Holiday Inn Oteli yapıldı, Türkiye'nin en büyük alışveriş merkezi buraya yapılacak, konferans merkezleri, rezidanslar, iş merkezleri... O çevreye en yakın, yeşillik alan burası, düzlenip yeniden kurulacak bir alan. Biz Lokman başkana güveniyoruz; ama bir yıl sonra o plana bakıp birileri hadi bakalım kardeşim burayı tamamen boş görüyorum derse ne olacak? Dönüşüm planının çıkmış olması, geri dönüşü olmayan bir yola girdiğimizi gösteriyor yazık ki!"
Köyiçi'nin seksen beş yıllık pilav günü
Mahalle, Selanik'ten getirdiği bir geleneği seksen beş yıldır yaşatıyor. Her yıl kasım ayında, yüze yakın kurban kesiliyor, bir tona yakın pirinç ayıklanıyor ve kazanlarda pişen etli pilav, yarım gün içinde, hiçbir kargaşa çıkmadan binlerce kişiye ikram ediliyor. Mahalleyi ziyaret ettiğimizde hazırlıklar imece usulü sürüyordu. Mahalledeki esrarı biraz da burada aramak lâzım belki de, civar mahallelerden yetmiş iki buçuk millet, kiminin elinde poşet, kiminin tencere, sıraya girmiş etli pilav bekliyor ve beklerken de sohbet ediyor.