Hasankeyf’te yapılması planlanan ve
inşaatına başlanmış olan Ilısu Barajı’nın yaklaşık 12 bin
yıllık bir tarihi sular altında bırakacağı çok defa yazılıp çizildi. En son
Batman İdare Mahkemesi tarihi Hasankeyf’i sular altında
bırakacak Ilısu Barajı’nın yapılmaması için avukat Murat Cano
tarafından açılan davayı da reddetti. Peki evlerinden, bahçelerinden,
hayvanlarından olacak, doğayla iç içe yaşamlarından koparılıp apartman
dairelerine yerleştirilecek, bunun için de TOKİ’ye yıllarca borçlandırılacak
binlerce insanın hayatlarına vurulacak olan darbenin farkında mısınız?
40-50 yaşınızdan sonra yepyeni bir yere taşınıp kendinize yeni bir geçim
kaynağı yaratmak zorunda kaldığınızı, bahçe içindeki tek katlı evinizin birkaç
bin liraya sayılıp apartman dairesine yerleştiğinizi düşünebiliyor musunuz? Ya
da bahçenizde kendi emeğinizle yetiştirdiğiniz sebze ve meyveleri yiyerek
yaşarken bunları marketten satın almak durumunda kaldığınızı? Anne-babanızın,
çocuklarınızın, büyüklerinizin mezarlarının sular altında kaldığını, bir daha
onları yattıkları yerde ziyaret edemeyeceğinizi hayal edebiliyor musunuz?
Mağarada yaşanır mı?
Hasankeyfliler için içinde yaşadıkları antik kent, hiçbir zaman “sadece
tarih” olmamış. Çarşıdaki dükkanında hediyelik eşya satan esnaf Mehmet
Ali Bey, bu yaşayan tarihle olan bağını böyle anlatıyor: “Şimdi oraya
çıkınca zannedeceksin ki bin yıl önce terk edilmiş bir yer, ama öyle değil. Ben
hatırlıyorum o mağaraların hepsi sağlam, hepsinin çok güzel şöminesi vardı,
şimdiki lüks saraylarda bile öylesi yok. Annem babam orda doğmuş, düşünebiliyor
musun?”
Ilısu Barajı projesi, ilk olarak 1950’li yıllarda tartışılmaya başlandı.
1959-60 yıllarında ise Hasankeyflilerin 50 yıldır devam eden taşınma, yeniden
yerleşme ve bir dahaki sürgünü bekleme süreçleri başlıyor. Bu süreci
Hasankeyf’teki Has Bahçe pansiyonunun sahibi Fırat Argun
anlatıyor: “Burdaki ilk talihsizlik 59-60 yıllarında insanların kaleden
indirilip konutlara yerleştirilmesi oldu. Bir gün Cumhurbaşkanı Hasankeyf
tarafına geliyor, ‘Bu devirde mağarada yaşanır mı?’ diyor. O anda karar
veriyorlar, tarihi eserlerin üzerinden dozerle geçip bir saha oluşturuyorlar,
şimdiki konut alanı dikiliyor.” 1960’lı yıllarda 15-20 bin, kimilerine göre de
30 bin olan Hasankeyf nüfusu, bugün 2 bin 900 kişiye düşmüş.
Mağdur olacağız!
80 yaşlarındaki Feris amca, Hasankeyflilerin geleneksel
mesleği olan dokumacılıkla uğraşıyor. Küçük dükkanındaki el tezgahında sabahın
erken saatlerinden akşama kadar kilimler, halılar dokuyor, bunlar gelen
turistlere satılıyor. Esnaf Mehmet Ali’den de dinlediğimiz
üzere: “Dokumacılık şu anda düşmüş. Mesela benim dedem pamuk topluyordu, iplik
haline getiriyordu. O iplikler kumaş oluyordu, kumaşı da kök boyasıyla
boyuyordu, elbise oluyordu. Bölgenin şimdiki Bursa’sıydı burası. Burda her evde
bir dokumacı vardı. Ondan sonra hazır giyim çıktı, parçalandı bitti.”
Feris amca yeni yerleşim yerine gitmek istemediğini, ama kimse kalmazsa
mecburen gideceğini söylüyor. Orada mesleğini devam ettirip ettiremeyeceğini
sorduğumuzda, “Kimse o tarafa gelmiyor” cevabını alıyoruz. Hazır giyim sanayiyle
beraber azalan dokumacılık sanatı, yeni yerleşim yerine geçilmesiyle beraber
tarihe karışma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.
Eskiden Hasankeyfliler dokumacılığın yanında tarım, hayvancılık, balıkçılık
ve Dicle üzerinden keleklerle yapılan ticaretle geçiniyorlarmış. Şimdi bölgenin
en önemli geçim kaynağı turizm. Barajın yapılması halinde bu da kalmayacak.
Çarşıda bir bakkal işleten esnaf Ömer Güzel, “Daireler bedava
dahi verilse biz orda mağdur olacağız. Buraya gelen insanların yüzde 99’u
buranın tarihi güzelliğini görmek için geliyor” diyor.
Konuştuğumuz kimse gönüllü olarak yeni yerleşime geçmeyeceğini söylüyor.
Kimisi mecburen gitmek zorunda kalacaklarını ifade ederken, kimisi de buralardan
tamamen göç edeceğini söylüyor. Üniversite giriş sınavına hazırlanan
Sabri Özbek, “Hem oraya taşınacağız hem üzerine para vereceğiz,
Hasankeyf halkı buna tepkili” diyor. Taşınmanın maliyeti konusunda henüz ortada
kesin bir rakam yok ama, içinde yaşadıkları evlerin 30-35 bin TL’ye sayılacağı,
TOKİ’ye 70-80 bin liradan borçlanılacağı söylentileri dolaşıyor. Zaten
Hasankeyf’te konuştuğumuz herkes, kulak misafiri olduğumuz her sohbet, huzursuz
bir bekleyişin izlerini taşıyor. Belirsizlik en kötüsü, “muallak”, “sabit değil”
en çok duyduğumuz kelimeler oldu.
İş alanları daralıyor
Hasankeyf’in tamamının sit alanı ilan edilmesinden dolayı bölgede inşaat
yasağı var. Ömer Güzel, bu durumun yarattığı çelişkiyi ifade
ediyor: “Biz burda kendi memleketimize bir çivi çakamıyoruz sit alanı olduğu
için, ama devlet istediği yerde barajını yapabiliyor.”
Birsen Argun, Hasankeyf’in yavaş yavaş taşınmaya başladığını
anlatıyor: “Bir hastanemiz vardı, onu bile yavaş yavaş kaldırıyorlar. Şu an
acile gidersen kapının önünde kalırsın, haftasonları doktor yok, acil yok. Ya
özel arabanla Batman ’a gideceksin ya da bir saat sonra ambulans gelip seni
götürecek. Bu iki-üç aydır böyle. Burda akrep, yılan sokmaları oluyor. Akrep
sokan bir kişi nasıl iki saat bekleyecek orda?”
Sit alanı ilan edilen Hasankeyf’te bir yandan imar yasağı devam eder, bir
yandan da sağlık hizmetlerinde kısıtlamaya gidilirken, bölgenin ana geçim
kaynağı olan turizm sektöründeki iş alanları da daralıyor. Esnaf Mehmet Ali bey
son yıllardaki gelişmeleri anlatıyor: “Aşağı kısımda otuza yakın iş yeri vardı,
binlerce kişi çalışıyordu. Çardakların üzerinde yiyecekler, içecekler
seriliyordu, gelen misafirler orda Dicle kenarında ağırlanıyordu. Onları geçen
yıl kapattırdılar. Şimdi millet işsiz, güçsüz, aç.”
İstihdam olanakları azaldıkça yazın nüfusun azaldığından, genç erkeklerin
çalışmak için geçici olarak Bodrum’a, Marmaris’e, Antalya ’ya gittiğinden
bahsediyor ve ekliyor: “Dünya üzerinde eşi benzeri olmayan bir yeri 50 yıllık
bir baraja mahkum ediyorlar. Burayı turizme açsalar 50 bin tane baraj eder.”
Batman Turizm Tanıtım Derneği kurucularından Emin Bulut,
barajın yapılmasının kalkınmayla, sulamayla alakası olmadığını, 60 köy, bir ilçe
ve bunların etrafındaki birçok verimli tarım arazisinin sular altında
kalacağını, 60 bin insanın göçe sürükleneceğini söylüyor.