Her yıl 5 Haziran'da kutlanan Dünya Çevre ''Gün''ü giderek çoğalan etkinliklere yetmedi; sonunda ''hafta''ya dönüştü... Ne var ki onca törenlere, konferanslara ve panellere rağmen en duyarsız uygulamalar bile atalarımızın ''eski tas eski hamam'' sözünü anımsatırcasına sürüp gidiyor... Çünkü 5 Haziran'larda, doğayı ve kültürü asla gözetmeyen ''rant ve çıkar ekonomisi''ni yargılamak yerine; aynı politikaları sürdürerek ''hem kazanıp, hem kirletmemek'' (!) gibi olmayacak bir duaya ''amin'' deniyor...
Yaşam kaynaklarının sürekli var kılınmasını öngören ''sürdürülebilirlik'' kavramından bile bu kaynakları önemsemeyen ekonomik tercihlerin ''devamlılığı'' anlaşılıyor...
Böyle olunca da tarım arazisinde fabrikalara izin verenlerden içme suyu havzasındaki kaçak yerleşmeleri ''belediye'' yapanlara, ormanlarda otelleri, villaları, hatta yarış pistini alkışlayanlardan, kıyıları doldurarak duble yola dönüştürenlere kadar; ne kadar ''çevre darbecisi'' varsa, 5 Haziran'larda ''dünya bize çocuklarımızın mirası'' nutkunu çekiyorlar...
1972'nin 'mahkûm'ları
Oysa, tam 34 yıl önce bugünlerde insanlık ilk kez ''çevre için'' Stockholm'de toplandığında, bütün bu ''takıyye''ler de sanki öngörülmüştü. 5 Haziran 1972'de Birleşmiş Milletler (BM) tarafından gerçekleştirilen ''Dünya Çevre ve Kalkınma Konferansı''nın sonuç bildirgesinde, daha ''1. madde'' şunu vurguluyordu: ''İnsanın, özgürlük, eşitlik ve yeterli yaşam koşulları sağlayan onurlu ve refah içinde bir çevrede yaşaması temel hakkıdır.''
Yani, yaşanabilir bir çevre için de öncelikle ''özgürlüğü, eşitliği, onuru ve refahı sağlayan politikalar'' gerekiyor. Nitekim yine aynı maddede, bunun ''hangi politikalar'' terk edilerek mümkün olabileceği ise bakın nasıl ilan edilmişti: ''İnsanın bugünkü ve gelecek nesiller için çevreyi korumak ve geliştirmek sorumluluğu vardır. Bu bakımdan; ırk ayrımı, sömürgecilik ve yabancı hâkimiyetini destekleyen ve sürekli kılan politikalar mahkûm edilmiştir ve terk edilmelidir...''
Şimdi soralım: İnsanlığın insanlığa verdiği bu tarihsel ''söz''ler, Dünya Çevre Günü'nde ve hatta haftasında; acaba neden hemen hiçbir yetkilinin ağzından duyulmuyor? Dahası, kamuoyu tarafından da ''bilinmiyor'' bile...
Ne var ki insanlık her 5 Haziran'da, aslında işte bu ''mahkûmiyet kararı''nın yıldönümünü kutluyor. Emperyalizmin ve faşizmin ırkçılıkla beslenerek ''küreselleşme''ye başladığı bir dönemde, her türlü ''sömürgeciliğin'' tüm uluslarca ''reddedilmesi'' kararının ''bayramı'' yapılıyor...
'Bildirge'nin ışığında
Ülkenin çevre gündemine -Türkiye'nin de imzası olan- 1972 deklarasyonu ışığında bakabilseydik, hemen tüm sorunların gerçek nedenini de kavrayabilirdik...
Örneğin, İstanbul'un üzerine ''abanma''sı için davet edilen Dubai Kuleleri; ya da İznik Gölü'nde yargı kararlarına rağmen göz yumulan Cargill Fabrikası ve benzerleri, ''yabancı hâkimiyeti''nin doruğa çıktığı ''çevre suçluları'' değil midir?
Türk ve İslam kültürü sayılmayan yapıların kimi kentlerimizde ve kimi siyasilerimizin tutumlarıyla gözden çıkarılmaları da ''ırkçılığın ve ayrımcılığın'' düzeyini göstermiyor mu?
Hele, gelişmiş ülkelerin çoktan vazgeçmeye başladıkları ve tümüyle yabancı teknolojiye dayalı ''nükleer santral'' taraftarlarına ne demeli? Aynı taraftarların da kutladıkları 5 Haziran 1972 deklarasyonundaki ''sömürgecilik'' tanımına sanki bunun için yer verilmiş.
Örnekleri çoğaltınca göreceğiz ki çevre düşmanı hemen tüm tutum ve politikalar, aynı zamanda ''insan hakları ve ulusal çıkarlar''a da duyarsızlar. Nitekim 5 Haziran Bildirgesi bu gerçeği de 8. maddesinde şöyle vurguluyor; ''İnsana uygun bir yaşam ve çalışma çevresini sağlamak ve hayat standardını iyileştirmek için ekonomik ve sosyal kalkınma şarttır''...
İşte, bugünlerde asıl ''anımsamamız'' ve ülkemizdeki durumunu tartışmamız gereken ''gerçek''ler bunlar... Etkinlikleri ve nutukları hafta sonuna kadar izleyelim; bakalım duyabilecek miyiz?